GüncelYorum

YORUM | Yeni Başlayanlar İçin Çelişki…

"Bir çelişkinin ve onun etrafındaki ilişki-çelişkiler bütününün doğru kavranması devrim mücadelesi için önemlidir. Tüm bu çelişkilerin baş çelişki esas alınarak ve ona bağlı kılınarak çözümü devrimci çizginin temelidir"

Evrendeki her şey sürekli hareket halindedir. Bu hareketin kendisi de bir çelişkinin nedeni olurken aynı zamanda bir çelişkinin sonucunda ortaya çıkmıştır. Şeylerin hareketinin yönünü belirleyen, içerdikleri çelişkinin karakteridir.

Hareket, kavram olarak canlılığı ifade eder. O halde, harekete neden olan çelişki canlılığın da temel koşuludur. Harekete yön veren, canlılığı sağlayan çelişki, canlılığı sağladığı gibi ölümü de getirebilir. İşte bu da çelişkinin zaman ve koşula göre etkilerinin izafi olmasının sonucudur.

Hareket halindeki her şey sürekli bir oluş ve yok oluş halindedir. Bu, olaylar ve bunların sonucunda ortaya çıkan olgular incelenerek görülebilir. Yani her olay ve olgunun temelinde çelişkiler vardır ve olayın yaratacağı olgunun biçimini belirleyen de aslında içerdikleri çelişkinin özgül durumu ile saptanabilir.

Bir maddenin, olayın seyredeceği yönü tayin eden ve diğer çelişkiler üzerinde doğrudan etkisi bulunan bu çelişkiye baş-esas çelişki adını veriyoruz. Nesneler ve olaylar ve bunların ilişki ve çelişkileri sonrası beliren olgular farklı türde ve boyutta çelişkiler barındıracaklardır. Ancak tekrarlayacak olursak, hareketin ana yönünü belirleyen baş çelişkidir.

Marksizm, dünyayı anlamak üzere tarihsel diyalektik ve materyalist yöntemi kullanır. Böylece nesnelere, olaylara, olgulara dair bilgi edinmek istediğimizde o nesne, olay ve olgunun tarihsel gelişim sürecini, ilişki ve çelişkilerini inceler; başka nesne olay ve olgular üzerindeki etkilerini araştırırız. Bu yapılmadan sadece nesne, olay ve olgunun algılanan haliyle, yani sadece duyumsadıklarımızdan oluşturmak duyumculuktur ve diyalektik bağlamdan uzaktır. Bu tür düşünüş tarzı subjektivizmin de temelidir.

Yine benzer şekilde, bilginin salt nesnel olay ve olguların içerdikleri sembollerle eş tutulması, bilginin gerçek kökenine dokunmayan (ontolojik ve etimolojik temelden yoksun) bilgiyi var eden, bağlamsallıktan uzak, bilginin gerçek anlamını bizlere göstermeyen bir yaklaşımdır ki bunun da adı amprio-sembolizmdir. Şeylerin “diyalektik bağlam içinde ele alınması” son derece önemlidir.

Zira yukarda sayılan yanlış bilgi teorilerinin de ortaya çıkış nedeni diyalektik bağlamın kavranamaması ile ilgilidir. Bilginin dar-deneyci bir yaklaşımın sınırlarına hapsedilmesi (amprio-kritisizm) olay ve olguların doğru analiz edilmesini zorlaştıracağı gibi, olguların ilişki ve çelişkilerinden hareketle gelecekte nasıl bir yol izleyebileceklerini de söylemeyi imkansız hale getirir. Bu durum ise bilinemezcilik (agnostizm) olarak adlandırılan, bilgiyi edindiğimiz olguların gelecekte ne hal alacağını bilemeyeceğimizi ifade eden diğer bir metafizik düşünme biçiminin ortaya çıkmasına neden olur.

Komünist Partisi, diyalektik materyalist yöntemi kullanarak olguları, bunlar arasındaki ilişki ve çelişkileri açıklar, bunların gelecekte alabilecekleri şekle göre stratejisini oluşturur ve buna uygun olarak da pratik geliştirir.

Temel bir Marksist ideolojik tez olarak; kapitalist toplumda, kapitalist mülk edinmeye dayalı üretim ilişkileri içerisinde, kapitalistler hesabına mülkiyet üretip, kapitalist sermayeyi büyütürken kendisi yoksullaşan yalnızca işçi sınıfıdır ve bu olgudan hareketle kapitalist toplumda baş-ana çelişki kapitalist ile işçi sınıfı arasındadır ve kapitalist toplumun içerdiği bu temel çelişkiyi yani emek-sermaye çelişkisini devrimci bir müdahale ile çözebilecek yegane güç işçi sınıfıdır.

Görüleceği üzere işçi sınıfının kapitalist toplumdaki gerçek devrimci güç olduğunu, işçi sınıfının devrimci hareketinin burjuvaziyi iktidardan indirip, iktidarı işçi sınıfı ve emekçiler yararına yeniden kurarken kapitalist topluma ait cinsel kimlikler, milliyet ve inanç grupları, çevre sorunu gibi çelişkileri çözebilecek olanın da yalnızca işçi sınıfının devrimci hareketi olacağını söylerken toplum, sınıf ilişki ve çelişkilerini tarihsel süreçleriyle birlikte ele alarak söylüyoruz. Öznel, hayali bir tasavvur değil; bilimsel, diyalektik gerçekliğin analizi ve bunun sonucunda oluşturduğumuz sentez uyarınca bunu ifade ediyoruz.

O halde; yarın toplumsal çelişkiler ne kadar farklı biçim ve boyutta farklı örnekler öne çıkaracak olsa da, baş çelişki değişmediği ve değişmeyeceği için (çünkü değişecek olursa işçi emeğinin sömürüsünden ya da burjuvazinin artan oranda sömürülmüş işçi emeği biriktirmekte olduğundan bahsedemeyiz ki o zaman bu toplumsal-ekonomik sistem artık kapitalist bir sistem olmaktan çıkmıştır) hareketin yönü Marksistler için bilinemez, kestirilemez değildir ve işçi sınıfının devrimci hareketi toplumsal alt-üst oluş için, gerçek bir devrim için önem ve zorunluluğunu, esas mücadele olması zorunluluğunu devam ettiriyor olacak demektir.

Marksizm, kapitalist toplumda kapitalist sömürü ilişkilerinden doğan uzlaşmaz karşıtlığın bir tarafı olan işçi sınıfının bu uzlaşmaz karşıtlığı ancak devrimci bir müdahale ile çözebileceğini söylediği için ve devrimin yol ve yöntemlerinin zaman ve mekana göre farklı biçim ve yöntemlerde gerçekleşeceğini söylediği için devrimci bir ideolojidir. Yani Marksizm’in devrimciliği, toplumsal-ekonomik üretim ilişkilerini ve buradan doğan çelişkileri doğru analiz edebilmiş olmasından gelmektedir. Yoksa tarihin bir anında, bir yerlerde birkaç insanın bir araya gelerek Marksizm’in devrimci olduğunu benimsemelerinden değil.

Komünist Partisi komünizmi programına bir hedef olarak koyar, işçi sınıfının tarihsel devrimci rolünü oynaması için ona öncülük yaparken devrimci misyonunu yerine getirir. Bu misyon işçi sınıfının ve burjuva sınıfının yani bugünkü kapitalist toplumdaki emek-sermaye çelişkisini oluşturan sınıfların ortadan kalmasıyla son bulacaktır.

O halde; Komünist Partisi bir çelişkinin ürünüdür ve görevi o çelişkiyi devrimci zor aracılığıyla çözmesi için işçi sınıfına öncülük etmek, kapitalist devlet aygıtının parçalanması ve Proletarya Diktatörlüğü’nün inşası sürecinde işçi sınıfı ve emekçi kitlelere yol göstermek; yeni dönem ve koşullarda ortaya çıkabilecek çelişkileri (kafa emeği ile kol emeği arasındaki çelişki, işçilerle köylüler arasındaki çelişki, aydın emeği ile işçi emeği arasındaki çelişki, “değer zorunluluğundan kurtarılmış ama aynı zamanda da nitelikli ürün üretimi gibi) çözecek ve bu çelişkiler artık eski toplumun yani kapitalizmin bir daha asla geri gelmemesini sağlayacak yeni bir biçim ve boyuta evrildiklerinde varlığı son bulacaktır. Bu haliyle, Komünist Partisi’nin “ölmek üzere doğduğu”nu söyleyebiliriz. Yani Komünist Partisi’nin ortaya çıkmasına neden olan çelişki onun uzun bir dönem yaşamasını sağlayacak ancak bu çelişkinin ortadan kalkmasıyla Komünist Partisi de görevini tamamlayıp, tarihe karışacaktır.

Komünist Partisi’nin zorlu tarihsel yolculuğunda, bu çetin görevinde başarılı olabilmesi onun devrimci özelliklerini korumasına bağlıdır. Zira Komünist Partisi’ni ortaya çıkaran çelişki devrimci bir müdahaleyi gereksindiği için, tarihsel süreçte olay ve olgularla ilişkilerinde, Marksist diyalektik ve materyalist yaklaşıma uygun hareket edemeyen, olay ve olgular arasındaki ilişkileri ve çelişkilerin nedensellik bağını kavrayamayan Komünist Partisi devrimci özelliklerini yitirmeye başlar.

Basit bir formülasyon olarak; Marksizm’e devrimci özelliğini veren işçi sınıfının devrimci misyonunu tarihsel diyalektik ve materyalist yaklaşımla analiz etmiş olması ise; o halde, Komünist Partisi’nin devrimci niteliğini korumasının yolu işçi sınıfı ile güçlü örgütsel, ideolojik bağlar kurmasından geçer. Diğer bütün belirleyici olmayan çelişkiler esas çelişkiye göre konumlanıp doğru strateji ve doğru taktikler geliştirebilen Komünist Partisi’ni zayıflatmaz, güçlendirir.

Tarihimizde çokça örneğini gördüğümüz Komünist Partisi içerisindeki ayrılıkların temel nedeni MLM bilimini yeterli derecede kavrayamamak, işçi sınıfı ile ideolojik ve örgütsel yeterince bağ kurulamaması gibi nedenlere dayandırmak mümkündür. Hemen her türlü sağ ve sol sapmaların, kimi Avro-Komünist kavram ve yaklaşımların, Batı Akademilerinde üretilmiş ama Marksist ideoloji ile temelden çelişen kavramların Komünist Partisi’nde görülebilir olmasının nedeni buradadır.

Komünist Partisi’nin çelişkileri ve ilişkileri doğru kavrayıp, doğru strateji ve taktikleri uygulamasıyla ileriye doğru yapacağı her atılım bir hareket anlamına gelecek ve bu hareketin sonucunda hem kapitalist devlet aygıtı ve kapitalist toplumla hem de Komünist Partisi’nin içinde yeni, başka çelişkiler ortaya çıkacaktır.

Yanlış bir tahayyül olarak kişilerin ya da örgütlerin bir kere devrimci bir programı benimsedikten sonra hep devrimci kalacakları yanılgısı, çelişkilerin dönüştürücülüğünün kavranamaması ile doğrudan ilgilidir. Geçmişte devrimci özelliklere sahip olan örgüt ve kişilerin bugün o özelliklerini yitirmiş olmalarının nedeni çelişkileri ve ilişkileri doğru analiz edememeleri ile ilgilidir.

Başta da söylediğimiz gibi hemen her şey sürekli oluş ve yok oluş halindedir.  Hareketin sürekli olması değişimin de bu sürekliliği takip etmesini zorunlu kılar.

Aksi halde toplumsal koşulların başlangıçtan çok başka bir noktaya ulaşmasına rağmen, kişi ve örgütlerde buna uygun değişimin olmaması ortaya çıkar ki, işte bu noktada ilişki ve çelişkileri -en başta doğru kavramış ve bundan kaynaklı devrimci özelliklere sahip olsa da -devrimci müdahale ile çözmeye öncülük edecek yeterliliği yitirmiş, hatta olay ve olguların ortaya çıkardığı yeni durum karşısında eskide geride kalmış olma hali ortaya çıkar.

Kimileri geride kalmakla birlikte geride kalmalarına neden olan çelişkileri çözmek yerine mevcut konumlarını sürekli hale getirmeye çalışırlar ki işte bu da gericileşmeye neden olur. Dün, bugün, yarın Komünist Partisi içerisinde, diğer devrimci örgütler içinde yer almış ama zamanla geriye düşmüş, gericileşmiş kişi ve kurumların olmasının nedeni işte budur.

Bir başka yanılgı da sosyalist toplumla ilişkilidir. Şöyle ki, örneğin 1 Kasım 2020’de Türkiye’de bir devrim yaşanacak olsa sanki 2 Kasım 2020 Türkiye’sinin bambaşka bir toplum olacağı tahayyül edilmektedir. Oysa, toplumsal sistem biçimsel ve öz olarak değişme yönünde ilerliyor olsa bile toplum hala eski alışkanlıkları, eski tutumlarıyla birlikte var olacaktır.

Sosyalist toplum imgesinin ifade ettikleri ile eskinin alışkanlıklarını sürdüren toplum arasındaki büyük fark bir başka çelişkiyi ortaya çıkarır ki bu da Komünist Partisi – işçi sınıfı birliğiyle toplumun geriye kalan kesimi arasındaki çelişkidir. Bugün ilerici görünen pek çoğunun yarın nasıl gerilediğini, gericileştiğini çelişkilerin çözülüp yerlerini yeni başka çelişkilere bırakması sayesinde göreceğiz.

Komünist Partisi’nin sosyalist devrim sonrasında da devrimci özelliklerini koruması işçi sınıfı ile ideolojik örgütsel bağlarının güçlü olmasına bağlıdır. Başarısız sosyalizm deneyimlerinin ortaya çıkardığı bütün çelişkilerin ve bunların görüngülerinin (bürokratizm, denetlenemezlik vb.) temelinde de işçi sınıfı ile ideolojik bağların aşınması vardır.

Bir çelişkinin ve onun etrafındaki ilişki-çelişkiler bütününün doğru kavranması devrim mücadelesi için önemlidir. Tüm bu çelişkilerin baş çelişki esas alınarak ve ona bağlı kılınarak çözümü devrimci çizginin temelidir.

Salt bu tür çelişkileri çözmeyi kendisine temel alan hiçbir hareket uzun süre devrimci çizgide tutunamaz, reformizmin batağına saplanır ve reformlar sonrasında sosyalist bir devrim için devrimci sınıf hareketini örgütlemek yerine kapitalizm sınırlarındaki mücadelesini öne çıkarır. Böylelikle niyetinden bağımsız olarak gerici hale gelir.

Devrim kitlelerin eseridir; Komünist Partisi kitlelerin devrim sürecinde ve sonrasında yeni toplumun inşasında yol göstericisidir.

İşçi sınıfının ve kitlelerin içindeki çelişkileri doğru analiz eden, güçlü bir programa göre oluşturulan strateji ve buna uygun taktikle tarihsel misyonunu yerine getirecek bir kolektifi inşa etmek görevi hepimizin omuzlarındadır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu