Güncel

SÖYLEŞİ | “Depremden Daha Büyük Bir Öfke Var!”

Depreme ilişkin birçok konuyu konuştuğumuz HDP PM ve Kriz Masası Üyesi Perihan Ağaoğlu, bölgedeki durumdan bahsederken iki büyük tehlikenin de altını çizdi. Birincisi; bölgenin insansızlaştırılarak demografik yapıya yeniden şekil verme girişimi ve planı. İkincisi ise ırkçı saldırılar.

Doğru düzgün yapılmayan arama kurtarma çalışmaları dahi henüz bitmeden kepçe ve dozerlerle enkazlara saldıran devlet, bir yandan yandaş kurumları ve yandaş medyası, ekranlara koca harflerle “BAŞIMIZ SAĞOLSUN” yazarak yardım şovları düzenlerken diğer yandan gönüllüleri tehdit etmeye ve gelen yardımlara “çökmeye” devam ediyor. Yardım kamyonlarının üzerindeki pankartların değiştirilmesi vb. pratikler malzemelere el koymaya, kayyum atamaya ve de ırkçı saldırıların örgütlenmesi ile devam ediyor.

Konu ile ilgili konuştuğumuz HDP PM ve Kriz Masası Üyesi Perihan Ağaoğlu, bölgedeki durumdan bahsederken, iki büyük tehlikenin de altını çizdi. Birincisi; bölgenin insansızlaştırılarak demografik yapıya yeniden şekil verme girişimi ve planı. İkincisi ise ırkçı saldırılar. Ağaoğlu “Suriye ve Rojavalı mültecilere dönük böyle bir saldırı var. Buna geçen gün biz de şahit olduk. Böyle bir saldırıya maruz kalan birini -ki vücudundaki darp izlerinden ‘profesyonelce’ işkence edildiği belli olan- baygın halde bulduk. Failleri meçhul! Revire getirdik. Darp izlerinin ‘profesyonelliği’nden bunun devlet güçlerine ait olduğunu düşünüyoruz. Bu saldırılar, devletin kendini burada var etmesinin, planlarını hayata geçirmek istemesinin bir yoludur” dedi.

  • Bir depremden, bir doğal afet olmaktan çıkıp bir katliama dönüşen bu dönemde HDP neler yaptı, bu süreci nasıl karşıladı?

Biliyorsunuz, hukuki olmayan bir seçim sürecine girmiştik. Bugün, faşizmin sahiplerinin kaybedeceği bir seçim sürecindeyken görülmemiş bir deprem felaketiyle karşı karşıya kaldık. Kürdistan’ın neredeyse 10 ili depremden zarar gördü. Çok ciddi bir yıkım oldu. Ve halk ciddi anlamda yalnız bırakıldı. Antakya, Adıyaman, Maraş başta olmak üzere gördüğümüz sadece enkaz değil aynı zamanda büyük bir katliamdı.

Bizler depremi duyar duymaz, tüm programlarımızı iptal ettik ve merkezi olarak bir kriz koordinasyonu kurduk. Bu koordinasyonu oluştururken birçok sivil toplum örgütleriyle de ortaklaştık. Depremin büyüklüğü açığa çıktıkça sadece bir bölgede değil 10 ilde de kriz masaları oluşturmaya başladık. İlçelerde de böyle yaptık. Hem genel merkezden hem TJA’dan hem HDK’den hem de sivil toplum kuruluşlarından gelen destekle buralarda ihtiyaca göre görevlendirmelerimiz oldu. Aslında buna görevlendirme de diyemeyiz, zira büyük bir gönüllülük vardı. Hemen her yerde revir ve aşevleri açtık. Örneğin Hatay’da Antakya merkez, Defne, Uğur Mumcu Bulvarı ve Samandağ olmak üzere üç noktada depo kurduk.

Bu dönemde gördük ki, şimdiye kadar ödenen deprem vergilerinin hiçbir karşılığı yokmuş. Halk, devlet ve AFAD tarafından yalnız bırakıldı. Bunu sadece biz söylemiyoruz. Deprem bölgesindeki halk söylüyor. Burada şehrin neredeyse yüzde 70’i enkaz altında. Ama enkazın başına AFAD ekipleri değil asker dikildi. Varolan büyük kapalı alan halka değil askere açıldı. Bu görüntü 12 Eylül’den farklı değil. Elektrik-su yok, ihtiyaç giderecek alanlar yok. Ama sürekli bir kontrol mekanizması var. 12 Eylül’de ben çocukken de böyle bir tablo vardı. Elektrikler kesikti, sokaklar askeri araçlarla doluydu.

Bugün ayrıca bu kenti boşaltma politikası var. Öngörülerimize göre burayı insansızlaştırılarak demografik yapıya yeniden bir şekil verme aklı tekrar devrede.

“Çaresizlik var ama bir o kadar da öfke var!”

  • Yaşanan ölümlere dair 10 ilin tamamını kapsadığı iddia edilen çeşitli veriler açıklanıyor. Ne diyorsunuz bu verilere?

Halkımızın bu tür manipülatif açıklamalara kulak asmaması lazım. Yerinde gören bizleriz. Enkaz ekipleri devreye girmeden cenazeler tam olarak çıkarılsa da –ki onu yapmasalar bile– bir zaman sonra aileler kayıp bildiriminde bulunacaklardır. Durumun vahameti o zaman daha net açığa çıkar. Hiç enkazının başına gidilmeyen yerler, tamamı yıkılan toplu konutlar var.

Arama-kurtarma çalışması yapılmadan iki gündür enkaz kaldırmaya giriştiler. İspanyol bir ekibin buna tepki göstererek “Bu cinayete ortak olmayacağız” diye geri çekildiği söyleniyor.

Depremin ilk günlerinde de gördüğümüz gibi devlet kendi yanlışlarını, kusurlarını, yetmezliklerini, yarattığı mağduriyeti, suçlarını kimse bilmesin diye sosyal medyayı kısıtlıyor. Örneğin buraya elektriği vermemekte ısrar ediyor, burayı insansızlaştırmak için “çalışmaları bitirdik, sadece enkaz kaldıracağız” diyor. Oysa insanlar hala enkazların etrafında bir umut bekliyor. Kısaca şöyle söylemem gerekiyor; insanlar burada travmanın büyüğünü depremden kaynaklı değil devletin yalnızlaştırma politikalarından kaynaklı yaşıyor. İki gün önce Vali buradan geçmek istedi, bir aile “Kesinlikle olmaz! Biz 8 gündür buradayız, ailemizin hepsi bu enkazın altında. AFAD gelmedi, bir yetkili gelmedi. Vali şimdi gelip neyi görmek istiyor?” dedi ve valinin gelişine izin vermedi. Depremin büyüklüğünden daha büyük bir öfke patlaması var. Çaresizlik var ama bir o kadar da öfke var.

Hatay merkezi, merkezdeki tarih neredeyse tamamen yok oldu. Halkların birarada yaşadığı alanlar yok oldu. Devlet görevini yapmadı, bunun üzerini örtmek için de OHAL ilan etti. Böyle bir yıkımda, böyle bir felakette bile ölümden beslenen planlarını devreye koymaya çalışıyorlar.

“Irkçılık, devletin kendini var etmesinin bir yolu”

  • Bahsettiğiniz öfkeye bizler de burada şahit oluyoruz. Bu öfkenin kanalize edilmeye çalışıldığı bir alan var. O da ırkçılık…

Evet, doğru. Aslında savaşın mağduru olan Suriye ve Rojavalı mültecilere dönük böyle bir saldırı var. Buna geçen gün biz de şahit olduk. Böyle bir saldırıya maruz kalan birini –ki vücudundaki darp izlerinden “profesyonelce” işkence edildiği belli olan– baygın halde bulduk. Failleri meçhul! Revire getirdik. Darp izlerinin “profesyonelliği”nden bunun devlet güçlerine ait olduğunu düşünüyoruz. Bu saldırılar, devletin kendini burada var etmesinin, planlarını hayata geçirmek istemesinin bir yoludur.

Burayı insansızlaştırmaya çalışmak için “profesyonel” bir girişim olarak görüyoruz ırkçılığın tırmandırılmasını. Bu, buradaki tüm sivil toplum kuruluşlarının, gönüllülerinin gözlemi, sadece HDP’ye ait bir görüş değil. Buradan çıkan sonuç şu; ileriye dönük planları var. Bunun karşısında kolektif bir kafa yoruşla bir karşı duruş sergilemek gerekmektedir.

“Öfkeyi mücadeleye kanalize etmeliyiz!”

  • Bahsettiğiniz gibi ilerleyen bir süreç var. Buna dair bir çağrınız var mı? Bundan sonrası için ne yapılabilir?

Bugün burada en büyük ihtiyaç çadır, hijyen malzemesi… Ama insanların aynı zamanda gelip burayı yerinde görmeleri gerekir sadece yardım değil mesele.

Herkesin, her kesimin, tüm demokrasi güçlerinin burayla, halkla insan onuruna yakışır bir şekilde bir dayanışma içinde olması gerekiyor. Ayrımcılığa, hak ihlallerine karşı birlikte mücadele etmeliyiz. Ki bu sadece bugünlük bir görev değil. Bu deprem nasıl yaşam alanlarımızı yıktıysa, faşizmi de öyle yıkmalıdır. Bu öfkeyi birleşik bir halk mücadelesine kanalize etmeli, AKP-MHP zihniyetinin kaybettiğini, kaybedeceğini herkese göstermeliyiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu