GüncelManşet

Vali Mutlu ama biz öfkeliyiz…

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında başlatılan açığa alma, görevden uzaklaştırma ve gözaltına alma, tutuklama furyası sürgit devam ediyor.

“Darbe öyle yapılmaz böyle yapılır” dercesine yaşama geçirilen uygulamalar her gün genişleyerek ve çıtayı da yükselterek sürüyor. Bugüne kadar onbinlerce memur görevden alındı, binlerce insan tutuklandı ya da gözaltına alındı. RTE, OHAL ilan ederek yapmak istedikleri için gerekli ortamı buldu. “Kurt puslu havayı severmiş” misali, ortalığı önce sise, gaza boğdu sonrasında “sizi ben kurtaracağım” diyerek demir yumruğunu masaya vurdu. “Darbeyi engellediği”, “demokrasiye” toz kondurmadığı içinde şimdi ne yapsa güzel alkışlar eşliğinde yoluna devam ediyor.

İnsan sormadan edemiyor, daha dün “rabbim ve milletimiz bizi bağışlasın hata yaptık” diyen ve Cemaatin devletin içine sızmasına göz yumduklarını söyleyen Tayyip nasıl oluyor da binlerce insanı Cemaat üyesi olmak ya da onunla işbirliği yapmak, dershanesine gitmek, kitaplarını okumak ya da selam vermekten tutukluyor?

Eğer tüm bunlar suçsa en başta Tayyip ve şürekasının hâkim karşısına çıkması gerekmez mi? “Ne istediler de vermedik” sözlerini ben söylemediğime göre ve bahsedilen güç 15 Temmuzda bir darbe yapmaya kalkıştığına göre suçlu da ortaya çıkmış olmuyor mu?

Ya da cemaat eğer bir terör örgütü ise bu durumda doğrudan terör örgütüne yardım ve yataklık suçu işlememiş midir? Cemaatin büyümesine, güçlenmesine, devletin içine sızmasına, Ergenekon, Balyoz, Kumpas vb. yığınla operasyonla önderlik eden, süreci birlikte kotaran Erdoğan’ın herkesten önce ifade vermesi gerekmez mi?

Zira Tayyip ve saz arkadaşları böyle yaptığı içindir ki cemaat ya da tamam tamam FETÖ’nün elemanları devletin en üst kademelerine gelebildi. Bu durumda askerliğini zorunlu sıfatıyla yapmak durumunda kalan erlerin ne suçu var? Soruları çoğaltmak mümkün tabii? Ortada yığınla çelişki ve soru işareti var elbet! Değerli hukukçularımızın bu konuya bir göz atmasını bu konuda bizi aydınlatmasını bekliyorum…

Hani demokrasi kazanmıştı…

Aslında tartışmalardan biraz uzaklaşıp öyle bakınca her şey daha sade görünüyor. Dün el ele, türlü yollarla rakiplerini diskalifiye edenler bir süre sonra birbirine giriyor ve iktidarı paylaşamıyor. Olay aslında bu kadar basit… Bildiğimiz, dünden bugüne süregelen taht kavgaları. Tamda “Muhteşem Yüzyıl”da ya da daha fantastik öğeler taşıyan “Game Of Thrones” filminde olduğu gibi. Bir farkla ki, gördüklerimiz ve yaşadıklarımızın hepsi gerçek ve bugüne ait…

Peki durum buyken bizim için ne değişiyor, ne değişecek? diye sormadan edemiyor insan… Misal, “OHAL millete değilde devlete yapılacak”sa neden her türlü eylem ve etkinlik yasaklanıyor… Urfa’da gözaltına alınan iki devrimci neden 12 gün insanlık dışı, 12 Eylülü andıran işkencelere maruz kalıyor…

Hani demokrasi kazanmıştı…

Ya da Erzurum’da onlarca insan yaklaşık iki haftadır ifade vermeye bile çıkarılmadan spor salonunda tutuluyor…

 

 Hani demokrasi kazanmıştı…

 Kaldı ki bu iki örnekte de öznelerin cemaatle bir ilişkilerinin olmadığı açıkken, böyle bir suçla yokken…

Yoksa bu demokrasi kafamıza inen balyozun diğer yüzü mü? Darbe olsaydı da bu ve buna benzer icraatlar karşımıza çıkacak değilmiydi?

 

Hani darbe yenilmiş ve demokrasi kazanmıştı…

Anlaşılıyor ki kazanan demokrasi senin benim anladığım demokrasiden değilmiş… Yani halkın kendi kendini yönetmesi, söz ve karar hakkını sahiplenmesi ve bunun için valihareket geçmesi değilmiş!

Anladım ki darbe ya da “demokrasi”, kim kazanırsa kazansın kaybeden, sen, ben yani biz oluyoruz/olacağız… Yani mahallenin büyük ağabeyleri kendi aralarında dövüşmüş, dün mahallenin delikanlısı olanlar bir kenara çekilmiş…Ama kim kazanırsa kazansın, tamirci çırağının parasını almak için yine yolu kesilecek ve ağzı burnu dağılarak parasına el koymaya çalışılacak… Benim tüm bu olaylardan anladığım bu…

Bunu, bedava otobüs, yemek ve tv ekranlarından yapılan, “çıkın sokağa”, “çıkın bakın devlet arkanızda”, “yav çıkın işte, parasını da biz verecez”, “çıkın işte, bu bir talimattır”, “de hadi çıkın” zorlamalarından, demokrasi nöbetlerinde “yaşasın OHAl ilan edilmiş”, “ne güzel artık gözaltı süresi 30 gün”, “yaşasın artık polis istediği saatte evimizi basabilir” nidalarından söylemiyorum…

Daha sağlam kanıtlarım var…Misal dün eski İstanbul valisi Hüseyin Avni Mutlu  cemaat pardon terör örgütü üyesi olmak gerekçesiyle tutuklandı ya oradan söylüyorum…

 

“Okeye dördüncü mü lazım, hemen ara yoksa gönül koyarım..”

Malum hepimiz biliyoruz Mutlu’yu…Kendisi ismi kadar sevecen, etrafa gülücükler saçan, mutlu bir vali… Gezi isyanı sırasında direnişçilere attığı twetler hala hafızalarımızda. Valiyi belki de hiç bu kadar Mutlu görmemiştik.. Ihlamur kokuları, aranızda olmak isterdim, kuş sesleri, arı vızıltısı filan derken…valinin içindeki insanı gördük desek yeridir…

Valinin hoşgörüsü, direnişçileri makamında kabul edecek, yüz yüze sohbet edecek hatta olurda okeye dördüncü lazım olur diye telefon numarasını verecek kadar….

Olmaz demeyin dahası var..”Çekinmeyin her saatte arayabilirsiniz, çaldırın ben ararım yoksa gönül koyarım” diyecek kadar…Yok ya dediğinizi duyar gibiyim…Ama hiç öyle demeyin hepsi gerçek yani oooo kadar insan…

Birde oluşmasında büyük katkıları olan o büyük enerjiye, sokağa çıkanlara gaz stokunu bitirecek kadar gaz bombası attırmasaydı, kitlenin üzerine cop, su, plastik mermiyle gelmeseydi… Yüzlerce insanı yaralayıp, kalıcı rahatsızlıklar, sakatlıklar yaratacak bir şiddet uygulamasaydı… Mahallelerde kiteye azgınca saldırılmasaydı…

Bunları yapmaydı daha da iyiydi…

Ya da 1992-1994 yılları arsında Şırnak- Silopi’de kaymakamlık, 94-97 arasında aynı ilde vali yardımcılığı yaptığı sırada gözaltına kaybedilen, infaz edilen yüzlerce Kürdün katledilmesine, sokak ortasında kurşunlanmasına, gerillaların cansız bedenlerinin yakılmasına yardımcı olmasaydı…

vali tel Daha doğrusu bunu örgütlemeyip, planlamayıp bunun bir parçası olmasaydı… Ama hayat iyi niyetlerle yaşanmıyor maalesef…Hüseyin Avni Mutlu tamda yapmak üzere yetiştirildiği şeyi yapıyordu; devletinin varlığını ve bütünlüğü koruyordu…Milyonlarca insanın kanı, canı ve sömürüsü uğruna, bir avuç asalağın yığınların emeği ve alınteri üzerinden kurduğu imparatorluğu koruyordu…

 

Ancak mücadele edenler kazanır…

Valiyi tutuklayan “demokrasi” acaba ona halka karşı işlediği bu suçları soracak mı? “Sen Silopi’de kaybedilen yüzlerce insan için neden bir şey yapmadın” diye soracaklar mı? Şırnak’ta OHAL altında köyü, evi yakılan yıkılan insanlara neden elini uzatmadın mı diyecekler..? Sanmam…

Mutlu valiyi terör örgütü üyeliğinden peki peki FETÖ üyeliğinden tutukladılar ama ona bu soruların hiçbirini sormayacaklar…Onların kavgası kürkün kimde olacağı kavgası..

Başka bir şey olması da garip olurdu…Yani havaya zıplayan bir kurbağadan yere düşmeden kanatlarıyla uçmasını beklemek gibi bir şey olurdu… Demem o ki, doğaya aykırı olurdu… Ne yani bu sorular ona ve avanelerine sorulmayacak mı demeyin?  Elbet sorulacak, soruluyor!

Halka karşı işlenen tüm suçların hesabı bir bir hepsinden sorulacak…

Zira tarih ve ondan önce ezilenler hiçbir şeyi asla affetmez…Hesap günü sadece bir zamanlama meselesi…. Uygun koşulların bir araya gelmesi sorunudur. Ve o zaman öyle kendiliğinden gelmeyecek… Ya da o zaman öyle üçüncü kata çıkınca aniden karşımızda belirmeyecek… Hesap sorma durumu, hem anda hem de gelecekte yaptığımız yapmamız gereken bir eylem…Kürt halkının, ezilen yığınların, kadınların, LGBTİ’lerin an itibariyle en ufak bir nefreti ve kalkışı, mücadelesi, bu hesap sorma döngüsünün bir parçası aslında… Bu döngünün kapsamını ve çapını büyütmek elimizde…En azından olmasını sağlama almak… Ne zaman ve ne kadar büyük olacağı ise bir zaman sorunu…

Bunun yaşanmasını garanti altına almak ise elimizde dedik çünkü savaşanlar her zaman kazanamaz belki ama kazananlar her zaman savaşanlardır…

O yüzden vali Mutlu ama biz öfkeliyiz…

(Bir Özgür Gelecek Okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu