GüncelManşet

TUTSAK PARTİZAN | Yozlaşmaya karşı yeni bir kültür yaratalım!

Yozlaşma ve dejenerasyon ezilen-emekçi kesimler ve muhaliflerle savaş politikası olarak yaygınlaştırılıyor. Yediden yetmişe herkesi etkisi altında tutan televizyon ve internet sokakta yerini kahvehane, birahane, ganyan bayi, bahis salonları ve internet kafelere bırakıyor. Uyuşturucu ve para karşılığı cinsel ilişki her köşe başında sunuluyor. Yasal ve “yasa dışı” bu işlerde suyun başını genelde kolluk güçleri tutuyor. Hayatımızın içinde süregiden ve her geçen gün yaygınlaşan bu duruma güçlü bir şekilde karşı koyamıyoruz.

Metropollerde yürütülen yozlaşma karşıtı çalışmalar kesintili ve cılız kalıyor. Arkasında devlet güçleri olan uyuşturucu çeteleri olan uyuşturucu çeteleri semtlerimizde terör estiriyor.

T. Kürdistanı’nda ise yozlaşma karşıtı mücadele genelde yerel yönetimler ve kadın kurumları ile alternatif tarzda yürütülmeye başlanmıştı. OHAL döneminde en büyük zararı bu çalışmalar aldı. Yerel yönetimlere kayyum atanması ve kadın kurumların, dergi, gazete, TV kanalı ve radyoların kapatılması çalışmalara zarar verdi. Çalışanlar hapse atıldı. Ülkenin her yerinde yapılan bu saldırılar ve ilerici kurumların tasfiyesi sürüyor.

KHK’larla çıkartılan yasalar demokratik alanların çalışmalarına zarar vermekle kalmayıp, çocuk istismarı ve kadın düşmanlığının önünü açtı. Devrimci, demokrat, yurtsever kurumlar ve çalışanların aldığı darbe, yozlaşma ve dejenerasyonun artmasını beraberinde getirdi. Devrimci kültürde uzun zamandır devam eden erozyon ve kendini yenileyememe sorunun alternatiflerin geliştirmesini yavaşlatıyor.

Şimdiye kadar, gerici geleneklerle ve burjuva yoz kültürle mücadele şeklinde tanımlamamız soruna yaklaşımda yetersiz kaldığımız ortada. Yozlaşmayı besleyen temel zemin olarak ataerki ve erkek alanlarını işin içine katmak gerekiyor.

 

Toplumu Yozlaştırmada Cinsiyet Ayrımcılığının Rolü

Tüm iktidarlar topluma dayattıkları değişikleri esasta kadın üzerinden başlatırlar. Kadının ne giyeceği, az mı, çok mu çocuk doğuracağı, dışarıda çalışması mı gerekiyor yoksa o dönem politikaları için eve mi dönmeli… Bunların hepsi kapitalist emperyalist erkek egemen sistemin ihtiyaçları üzerinden şekillendiriliyor. Örneğin günümüzde ılımlı İslam dünya egemenlerinin uygun gördüğü yeni model S. Arabistan gibi ülkelerde kadın reformlarıyla kendini dizayn ediyor. Bizde ise ılımlı İslam’a geçiş kadın kazanımlarının gaspına yol açıyor. Kısacası gerici gelenekler ve burjuva yoz erkek egemen kültürde zaten var olan cinsiyet ayrımcılığı şimdi daha da keskinleştiriyor. Emeğinin daha fazla sömürülebilmesi ve tüketim kültürüne katkısının artırılabilmesi için kadının ev dışına çıkması isteniyor. Kültür-sanat ve spor etkinliklerinde, politik toplantılarda haremlik selamlık şeklindeki oturma düzeni ile karşılaşıyoruz. Yerel yönetimler pembe otobüsleri, tramvayları, yolları çıkardı. Kadınların ve erkeklerin plajları, havuzları ayrılmaya başladı…

İslam’ın geleneksel halindeki harem (aslında İslam’a Roma ve Bizans’tan geçmiştir) evle sınırlıdır. Tesettür ise ev dışına çıkan kadının harem içinde kalmasını amaçlayan bir tür seyyar haremdir. Şimdi bu harem anlayışı revizyondan geçirilerek ev dışındaki bazı kamusal alanlara taşındı. Zira toplum içinde kadın ve erkeğin doğal teması iktidarı kaygılandırıyor. Her iki cinsin de birbirini daha normal görmesine olanak sunan bu durum, cinsiyet ayrımcılığını zayıflattığı için yozlaşma zeminlerini de zayıflatıyor. Oysa kadının daha fazla sömürülmesi için bunun tersi gerekli. Bu yüzden de pembe otobüslere ihtiyaç var! Ev dışındaki kadının sokaktaki harem çemberinin dışına çıkması halinde şiddet, taciz ve istismar normal kabul edilsin isteniyor. Bu saldırıyı yapan erkek de “fıtrat gereği” denilerek cezasız bırakılıyor.

İktidarın kadına ve adamlarına yönelik tüm bu saldırıları sonuç vermedi. Kadınlar bu saldırılara karşı OHAL süreçlerinin en büyük eylemleriyle devlete kısman geri adım attırabildi. Fakat bu tepkiler sınırlı birer mevzi koruma pratiği olduğu müddetçe yeterli değildir. Toplumu yozlaştırmanın çok yönlü bir ideolojik saldırıdır. Bu yüzden de kadını köleleştiren politikalara olduğu gibi erkekliğin kendini yaşattığı, yeniden ürettiği politika ve alanlara da karşı çıkmalıyız.

 

Toplumu Yozlaştırmanın Tarlası Erkek Alanları

Kadınların önünden geçerken bile başını önü eğmek zorunda kaldığı mekanlar vardır. Kahvehaneler, birahaneler, internet kafeler, ganyan bayileri, birçok bilardo ve oyun salonu bunlardandır. Kadınların içerisine adım bile atamadığı bu yerler çoğunlukla yoksul yerlerdedir.  Kadın ve erkeğin görünürde “eşit” kabul edildiği devrimci mahallelerinde de aynıdır.

Erkekler eril dili, küfür ve tehdit kültürünü, pornoyu, kadın düşmanlığını buralarda öğrenip geliştirirler. Erkeklerin imkansız iktidarlarının çarpışma alanları da buralardır.

Sigarayla, alkolle ve uyuşturucuyla buralarda tanışılır. Militarizm, nefret suçları buralarda öğrenilir. Böylesi yerler aynı zamanda devletin karşı devrimci faaliyetleri içimizden örgütlediği alanlardır. İşbirlikçileşme ve istihbarat çalışmaları için en rahat yerler buralardır.

Buralardaki her türlü dejenerasyondan devrimci erkelerde payını fazlasıyla alır. Devrimci kültürdeki erozyon ve yabancılaşmanın geldiği düzeyin taşları biraz da bu mekanlarda döşenmiştir. Zira kendini idame etmekle sınırlı görülen “devrimci çalışmalardan” arta kalan zaman buralarda öldürülür.

Buna rağmen bugüne kadar yapılan yozlaşma karşıtı çalışmalarda erkek alanlarına yeterince yönelinmedi. Yapılanlar esasta buralara çöreklenen uyuşturucu satıcılarına ve çetelerine yönelikti. Bir dönem Dersim’de birahanelerde kadın çalıştırılmasına karşı çıkıldı. Birahanenin kendisini ve yarattığı sonuçları sorun olarak görmeyip, oradaki sorunu kaynağını çalışan kadına bağlamak cinsiyetçiliğin daniskası olsa gerek! Erkeğin zihniyetini değiştirmeye yönelik çalışmalar yapmaktansa, kadını denetlemek ve ona yasaklar koymak her sınıftan erkeğin ortak aklı olarak bu örnekte karşımıza çıkıyor.

Nihayetinde devrimci ve muhalif mücadeleleri boğmanın yollarından biri olarak üretilen her türlü saldırı gibi, kadın-erkek ayrımcılığı yani cinsiyetçilik ve yozlaştırma politikaları da ideolojiktir. Ne yazık ki ezilenler cephesinden bu saldırılara verilen cevap her boyutuyla ideolojik olamıyor. Özellikle de eril politikalara ve kadının nesneleştirilmesine yönelik saldırılar karşısında tek muhatap olarak devrimci kadınları görüyoruz. Erkeklik ve erkek egemen sisteme karşı bilinçlenme erkek devrimcilerin pek gündemine girmiyor. Bu yüzden de her erkeğe potansiyel tacizci, tecavüzcü kabul eden pembe otobüs vb. uygulamalara kadınlar karşı çıkarken devrimci erkekler cephesinden pek ses çıkmadı.

Erkeklere mahsus mekanların dokunulmazlığı devam ediyor. Devrimci erkekler aktif bir tutumla buralara karşı çalışma yürütmüyor. Bu erkek mekanlarıyla ilgili kadın devrimcilerin de yapabilecekleri bir şeyler olsa gerek. Erkeğe ve erkekliğe buralarda rahat vermemek gibi… OHAL ve KHK ablukalarının dağıtmanın panzehiri de kendimizden ve kendi yaşadığımız alanlardan başlamak olabilir.

 

Tutsak Partizan

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu