Makaleler

Tek tip insan ve topluma karşı topyekun direniş ve mücadele!

12 Eylül Askeri Faşist Cuntası’nın lideri Kenan Evren’in cesedine lanet, ruhuna ise fatiha okuyan bir siyasi iktidar ile karşı karşıyayız. Özellikle de 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yürürlüğe sokulan uygulamalar, pek çok yanıyla 12 Eylül Darbesi’ni geride bırakmış durumda. İlan edilen OHAL’le birlikte fiili Başkanlık rejiminin hukuki, yasal altyapısı da KHK rejimi ile hızlıca örülmeye başlandı.

Bu süreç tüm hızıyla bugün de sürüyor. Yüzbinlerce kamu emekçisi haklarında açılan soruşturmalar, işten çıkarmalar, bunlara eşlik eden baskı, gözaltı ve tutuklamalar saldırıya maruz kaldı ve nihayetinde süregelen aralıksız siyasi ve askeri operasyonlarla, coğrafyamız 12 Eylül zulmünün yarattığı karanlığın daha koyusu ile karşı karşıya bırakılmış durumda.

Baskı, şiddet ve dizginsiz bir devlet terörüyle bir toplumun diz çöktürülmesi ve teslim alınması; gelecek ve özgürlük umudunun yok edilmesi hedefinde, 15 Temmuz sonrasında siyasi iktidarın vites büyüttüğü aşikar! AKP/R.T. Erdoğan, engellediği darbe girişimiyle Kenan Evren’in başarılı darbesiyle yapabileceğinden fazlasını bugüne kadar yapmış durumda.

Başkanlık rejiminin fiili olarak yürürlüğe girmesiyle R.T. Erdoğan’ın artık gemi azıya iyice aldığı gün gibi ortada. Açık ki, halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı sıfatıyla devletin şimdiden geniş yetkilerle donatılmış başkanı, hem mecliste çoğunluğu elinde bulunduran partinin başkanı, hem de TSK ve polis gücünün tartışmasız tek önderi durumundaki R.T. Erdoğan’ın, Evren’e nasip olmayan bir kudrete ulaştı.

Evren’in cuntanın süngüsü ve postalıyla yarattığı korku iklimi nihayetinde  “parlamenter” sistemin bir süreliğine kenara atılması ya da başka bir deyişle demokrasi maskesinin kenara fırlatılmasıyla kurulan bir tahakkümdü.

Bugün söz konusu tahakkümün, bir rejim olarak kurumsallaştığı ve devletin buna göre yeniden yapılandırıldığı bir konjonktür söz konusu. Dolayısıyla Erdoğan’ın tek karar verici sıfatıyla, Kenan Evren’i geride bırakması da bir yanıyla doğal. Zira, Türk hâkim sınıfları özellikle de 2000’lerden bugüne, devleti tüm iktidar ilişkileri, işleyişi ve genel yapısı bağlamında yukarıdan aşağıya yeniden dizayn etme gayesi güdüyordu. Bu açıdan, AKP Genel Başkan Yardımcısı ve parti sözcüsü Mahir Ünal’ın, Eski AKP MKYK üyesi Ayhan Oğan’ın “Yeni devlet kuruluyor” sözlerini, fikir ve düşünce hürriyeti olarak yorumlaması şaşırtıcı olmamalı. Oğan, AKP iktidarının gayr-i resmi başlayan ve fiili uygulamalar ve devamında buna uygun şekillenen değişikliklerle, yasallık/ meşruluk zemini büyüyen icraatlarını itiraf etmektedir.

1920’lerin başında iktidar dalaşında muhalefete düşen klik tarafından toplumun, siyasal İslamcı ideolojiyle yeniden inşa edilmesi stratejisine uygun adımların atıldığını söylemek yanlış olmaz. Cumhuriyet’in ilk yıllarından bugüne taşınan kutsalların, resmi bayramların, geleneklerin AKP’nin eliyle yer değiştirmesi de buna işaret ediyor. Bu sürecin 15 Temmuz’la hız kazandığı açık.

R.T. Erdoğan’ın her vesile ile sarf ettiği “metal yorgunluğu”na yönelik sözler, söz konusu yeniden yapılandırma için adeta son viraj anlamına gelecek başkanlık rejimi seçimlerine birer hazırlık anlamına geliyor. Uzun süredir bir devlet partisine dönüşen, bürokratizm, korkunç bir rant ve yolsuzluk batağının dibine batan böylelikle geniş yığınlardan da ciddi biçimde kopan AKP’nin yeniden yapılandırılması, devletin re-organizasyonunla birlikte ele alınıyor.

Anlaşılan o ki siyasi iktidar, rejimin yeniden tesis edilmesi mücadelesini, devletin tüm olanaklarıyla tahkim ettiği parti aygıtı eliyle yapmayı tasarlıyor. Amaç ve yöntem açısından, Hitler’in Nasyonal Sosyalist Partisi üzerinden Alman toplumunu ele geçirme stratejisine ciddi bir benzerlik söz konusu. Son YAŞ toplantısında göreve getirilen generallerin genel karakteri, R.T. Erdoğan’ın, 2019 seçimlerine doğru yeni bir düşman yaratma hedefiyle harekete edeceğine işaret ediyor.

16 Nisan Referandumunda, nüfus yoğunluğu en kalabalık illerin neredeyse tamamında yenilgi alan AKP’nin bu geri gidişi durdurmak için 1 Kasım’da devreye soktuğu konsepti geliştireceği anlaşılıyor. YAŞ toplantısında, büyük oranda T. Kürdistanı’nda Kürt halkına yönelik vahşi operasyonlarda görev almış, devrimci ve komünistlere karşı savaşımda kendini ispatlamış dahası sadakatinden şüphe edilmeyecek kadroların kritik yerlere getirilmesi bu anlama geliyor.

16 Nisan’da razı edilemeyen MHP kitlesinin ve CHP’nin kafatasçı, milliyetçi damarının oylarının alınması büyük önem taşıyor. Başkanlık seçimleri bağlamında, önümüzdeki on yılları belirleyecek bu “son kavgada” R.T. Erdoğan, elindeki tüm kozları masaya sürecek gibi görünüyor.

Kürtlere yönelik yeni bir savaş, amaca en uygun yol olarak öne çıkıyor. Karadeniz’den sonra İç Anadolu’da, neredeyse her mitingde dile getirdiği “Güney sınırlarımızdaki tehlike” metaforunu bu arka plan içinde okumak gerekiyor. Açık ki siyasi iktidar, bir taşla birkaç kuş vuracak bir planlamanın izini sürüyor.

Böylece hem Kürtlerin Rojava’daki tüm kazanımları yok edilecek, gasp edilecek. Bununla da “içerideki” Kürtlere mesaj verilecek. Hem de bölünme, parçalanma, “teröre karşı savaş” adı altında ırkçılık ve milliyetçilikle saflar güçlendirilecek. Ortaya çıkacak gerilim ve savaş atmosferi içinde OHAL ve KHK’larla her türlü muhalif ses, elbette bu sayede Başkanlık seçimlerinin rakipleri çalışma yapamaz hale getirilecek, bertaraf edilecek!

 

Tek Tip Elbise, Tek Tip Toplum Planları Çöpe Atılacak!

Kuşkusuz tüm bu projelerin amacına ulaşmasının yegâne yolu en başta devrimci, yurtsever, ilerici güçlerin teslim alınmasından geçiyor.

Tarih defalarca kanıtlamıştır ki, egemenlerin her askeri darbe tasarrufu beraberinde geniş emekçi yığınlara, Kürtlere, Alevilere, kadınlara ve LGBT+lara yönelik kapsamlı saldırılar ve hak ihalelerini getirir. Bunu hapishanelerin, bu furyada stratejik bir yere dönüştürülmesi izler. 12 Eylül Askeri Faşist Cuntası sonrası hapishanelerde uygulamaya sokulmak istenen Tek Tip Elbise (TTE) saldırısı bu yaklaşımın bir sonucudur!

TTE, toplumun, “tek millet”, “tek vatan”, “tek devlet”, “tek bayrak”, faşist söylemeleri eşliğinde ırkçılık ve milliyetçilikle zehirlenmesi ve dize getirilmesi saldırısının bir devamı niteliğindedir. Bu tekçi yaklaşım, geniş yığınların, hâkim sınıfların, AKP iktidarının, çektiği çizgide hizaya getirilmesi adına yaşama geçirilmek isteniyor.

TTE, hapishanelerdeki tutsaklara yönelik bir uygulama gibi görünse de özünde dışarının her türlü farklılığının, çeşitliliğinin ve zenginliğinin bundan doğacak itirazın yok edilmesini amaçlıyor!

Bu bağlamda, TTE saldırısı, en başta demokrasi ve emek güçlerinin AKP iktidarına yönelik muhalefetinin, OHAL ve KHK’lara karşı direnişinin büyümesiyle geri püskürtülebilir. Zira iktidar böylesine bir saldırıyı, devrimci ve ilerici güçlerin, toplumdan görece yalıtık olduğunu, toplumsal muhalefet güçlerinin gerilediğini düşündüğü anda devreye sokar.

Bu açıdan devrimci, yurtsever tutsakların TTE’ye karşı mücadelesi ile OHAL ve KHK’lara karşı direniş arasında sıkı bir bağ kurulması zorunludur!

Açık ki böylesine kapsamlı bir saldırı ancak topyekûn bir karşı koyuşla püskürtülebilir!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu