EmekGüncel

EMEK | “Niteliksiz Sağlık Hizmetine Karşı Ankara’ya Yürüyoruz!”

Sağlık Bakanlığı’nın başlattığı yeni uygulama ile Merkezi Hekim Randevu Sistemi’nde hasta randevularının 5 dakika ile sınırlandırılması için yapılan düzenleme, bu düzenlemeyle açığa çıkacak halk sağlığı sorunu ve hekimlerin bu sürece yönelik tepkisi üzerine İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Murat Ekmez ile bir röportaj gerçekleştirdik.

AKP iktidarının sağlık alanında geliştirdiği neo-liberal politikaların bir sonucu olarak halk sağlığı sorunu giderek derinleşmektedir. Bu politikalardan biri olan “Sağlıkta Dönüşüm Projesi” ile hastaneler rant alanına dönüştürülürken; sağlık emekçilerinin daha fazla yoksullaştığı, çalışma koşullarının ağırlaştığı bir tablodan bahsedebiliriz.

İktidarın sağlık sistemi üzerinden geliştirdiği özel politikalar; Sağlık Bakanlığı’nın başlattığı yeni uygulama ile Merkezi Hekim Randevu Sistemi’nde hasta randevularının 5 dakika ile sınırlandırılması için yapılan düzenleme, bu düzenlemeyle açığa çıkacak halk sağlığı sorunu ve hekimlerin bu sürece yönelik tepkisi üzerine İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Murat Ekmez ile bir röportaj gerçekleştirdik.

– AKP iktidarının performans sistemi üzerinden kurduğu bir doktor-hasta ilişkisi var. Bu, bir doktorun günde 100’den fazla hastayla ilgilenmesi demek. Bu durum ne gibi sorunlara yol açıyor? 

– Sağlıkta dönüşüm projesinin en önemli ayaklarından birisiydi performans sistemi. Geldiği günden beri itiraz ediyoruz. Performans sistemini biraz açayım. Bu sistemde hekimlere baktıkları hasta sayısına, yaptıkları girişim ya da ameliyat sayısına göre bir performans puanı hesaplanıyor. Performans puanına göre de hastaneden hastaneye, klinikten kliniğe, branştan branşa değişmek üzere belli bir ek ödeme yapılıyor. Bu konudaki temel itirazımız; bu uygulamanın hekimliğin ruhuna aykırı olması ile ilgiliydi. “Ne kadar hasta bakarsan o kadar para alırsın, ne kadar hasta ameliyat edersen bu kadar para alırsın” gibi bir yöntemin hekimliğin ruhuyla, 5000 yıllık deneyimi olan hekimlik pratiğiyle taban tabana zıt olduğunu ifade etmiştik.

Bu piyasalaşmanın önünü açan, aslında piyasa uygulamalarını hekimlik alanına dayatan bir girişim olarak bizim itiraz ettiğimiz bir konuydu. İlk başta belli bir ekonomik kazanç yarattığı için hekim camiasında da çok olumsuz karşılanmadı fakat giderek ekonomik olarak da hiçbir anlam ifade etmeyen noktaya geldi. Daha da önemlisi, mesleğin pratiğine dönük ciddi sıkıntılar doğurdu. Tedavi ihtiyacı olan insanların, hastaların tedaviye ulaşamamasına neden olmaya başladı.

Çünkü bu sistemde hastalıktan hastalığa göre bile bir performans uygulaması söz konusu. Mesela ameliyatlarda özellikle bu çok ön plana çıkıyor. Çok ciddi ameliyatların düşük performans puanıyla, çok da yüksek olmayan performans puanlarıyla puanlandığı; oldukça saçma, oldukça karmaşık bir sistem doğrusu. Aslında bir hekimin ideal muayene süresi için en az 15 dakikayı, ideal olarak da 20 dakikayı bir hastaya ayırması gerekiyor. Fakat Türkiye’de bu konuda ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Bir hekimin 100 tane hasta baktığı bir yerde; hekimin bu hastaları değerlendirdiği, hastaya faydası olduğunu çok açık bir şekilde söyleyemeyiz. Bu inanılmaz niteliksiz bir sistem doğuruyor. Buna sağlık diyemeyiz, burada bir sağlıklı olmaktan bahsedemeyiz.

– Hükümet sağlıkta devrim yaptığını iddia ediyor. Şu an sağlık sisteminde yaşananlar hakkında bilgi verebilir misiniz? 

– İktidar, şu anda milyonlarca hastanın hem acillere hem polikliniklere başvuruyor olmasından oldukça memnuniyet ifade ediyor. Her yıl artan başvuruyu bir başarıymış gibi kamuoyuna sunuyor; başta şehir hastaneleri olmak üzere her köşede hastane yaptığıyla övünüyor. Fakat artan bu hastane başvurularının, aslında sağlıksızlığın bir göstergesi olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’de AKP iktidarıyla birlikte daha da fazla piyasalaştırılan bir sağlık sistemi var. Toplumun hastalıkları ya da toplumun bireylerindeki hastalıklar iktidar eliyle sağlık sermayesi tarafından bir rant alanına dönüştürülmüş durumda.

Bunun son örneğini aslında kamunun da bu işe şehir hastaneleriyle birlikte girdiğini görüyoruz. Buralara şirket hastaneleri diyoruz. İktidar tarafından, insanların, bireylerin hastalanması, hastalanıyor olması oldukça memnuniyet verici bir şey olarak görülüyor. Şu bile zaten çok çarpıcı bir şey; Türkiye’de sağlık sistemini yıllardır hastane sahibi, hastane patronu bireyler yönetiyor. Sağlık Bakanı olan bireylerin hastane patronu olması, aslında sağlığa bakış açısını çok çarpıcı bir şekilde ele veriyor. İnsanlar nitelikli bir sağlık hizmeti alamadıkları için hastaneden hastaneye gidiyorlar; o hastane-bu hastane dolaşıyorlar ki, nitelikli bir sağlık hizmeti alabilsinler, hastalıkları teşhis edilsin ya da tedavi edilsin.

Burada en önemli problem şudur; Bakanlık ya da devlet, iktidar, şu anda sağlıkla ilgili en temel noktayı gözardı etmiş durumda. Bunu önemsemiyor durumda. O da aslında hastalık oluşmadan önce önlem almak. Birinci basamak sağlık hizmeti diye tarif ettiğimiz şeyler yani. Sağlık Bakanlığı, son dönemde pandemi öncesinde “obeziteyle mücadele ediyoruz” gibi bir kampanya başlatmıştı. Obeziteyle ilgili binlerce insan ameliyat oluyor şu anda. Mide küçültme ameliyatları, mide botoks ameliyatları çok popüler bir şey oldu. Bu, sağlık sermayesinin çok işine gelen bir durum. Özel hastaneler özellikle bunu çok yaygın bir şekilde pazarlıyorlar. Bakanın hastanesi de bunlara dâhil.

 

“Hasta-hekim diyaloğu ortadan kaldırıldı!”

– AKP, “Sağlıkta Dönüşüm Programı” ile hastaneleri birer ticarethaneye dönüştürdü. Hastalar yeterli tedavi alamadıklarında, bunun suçlusu olarak hekimler ve sağlık çalışanları olarak görüyor ve çoğu zaman sağlık çalışanlarına şiddet uygulanıyor. Bu konudaki görüşlerinizi bizimle paylaşır mısınız?

– İktidarın baştan beri uyguladığı politikalardan birisi de buydu. Sağlıkla ilgili herhangi bir sıkıntı varsa bu “bakanlığımızla ya da devletle ilgili değildir, bu oradaki sağlık yürütücüleriyle, hekimlerle, hemşireyle, diğer sağlık personelleriyle ilgilidir” gibi bir algı yarattılar. Toplumda da bu algıyı hem basın yoluyla hem birebir sayın Erdoğan’ın açıklamalarından duyduk.

O yüzden Bakanlık, bütün eksikliklerini sağlık emekçilerine yükleyen bir yol izledi. Sağlıkta şiddetin temel sebeplerinden birisi budur. Toplumun sağlık emekçilerine, kendilerine şifa arayışında olan bireylere dönük bu saldırısı, doğrusu akla çok ziyan bir durum.

Sadece bir şiddeti ya da kendisine gelen baskıyı, sağlık emekçilerine yönlendirmek de değil aynı zamanda niteliksiz sağlık hizmeti de şiddeti doğuruyor. Bugün 100 tane hasta bakmak zorunda bırakılan hekim, hastasıyla göz göze bile gelemiyor. Bilgisayar başında hastasıyla ilgili verilere baktığı için, bilgisayar başında hastasına reçete yazdığı için hastasıyla yüz yüze dahi olamıyor. Bu sistemin mimarı çok açık bir şekilde bu iktidardır. “Mış” gibi yaparak bir sağlık sistemi yürütülüyor. Bu “mış” gibi yapılarak yapılan sağlık hizmeti hasta hekim arasındaki diyaloğu tamamen kopardı ve birbirine yabancı bir ortam doğurdu. Hasta ile hekim arasındaki güven diyaloğu, Türkiye’de iktidar eliyle ne yazık ki ortadan kaldırıldı. Şiddetle ilgili yasal düzenlemeler çıkarmak yetmiyor, şiddet uygulayanları, şifacılarına şiddet uygulama eğilimine giren bireyleri kesinlikle daha ağır cezalarla cezalandırmak gerektiğini düşünüyoruz. Tabi ne yazık ki, yozlaşmış sağlık sisteminin de bir an önce düzeltilmesi gerekiyor.

– Sağlık çalışanları, “5 dakikada hekimlik yapılmaz, 5 dakikada sağlık olmaz” şiarıyla 23 Kasım’da Ankara’ya “Beyaz Yürüyüş” gerçekleştirilecek. Bu yürüyüş neden gerçekleştirilecek?

– “5 dakikada hekimlik yürütülemez” bizim yürüttüğümüz kampanyanın ayaklarından sadece birisi. Çünkü az önce de ifade ettiğim gibi, niteliksiz sağlık hizmetinin en önemli ayaklarından birisidir. Pandemiyle birlikte bu işin yürütülüyor olması, çok akla ziyandır. Hala on binlerce yurttaşın hastalandığı bir dönemde hastanelere bu kadar insanın muayeneye getiriliyor olması; hiç havalandırılmamış odalarda muayene ediliyor olması vb. akıl alır gibi değil.

Biz 23 Kasım’da artık neredeyse tıkanma noktasına gelen hekimler için Ankara’ya yürümeyi hedefliyoruz. Biz meslektaşlarımızla birlikte iflas etmiş bir sağlık sisteminin yerine, yeni bir sağlık sistemini tekrar nasıl kurabiliriz tartışmasını başlatmak istiyoruz. Bize dayatılan “5 dakikada sağlık”, “5 dakikada muayene”, “performans sistemi” gibi uygulamalara karşı Ankara’ya yürümeyi hedefliyoruz.

Sağlık emekçileri giderek yoksullaşıyor, hekimler de bunun başında geliyor. Şu anda hastaneleri, sağlığı yöneten bakan bir patron olabilir ama sağlık emekçileri zor geçinmeye başladı. O yüzden kamudan binlerce istifa haberi geliyor. Bundan dolayı, binlerce hekim daha iyi koşullarda çalışabileceklerini düşünerek Türkiye dışındaki ülkeleri tercih etmeye başlamış durumdadır. Yılda neredeyse 1000’in üzerinde hekim, Avrupa ülkelerine doğru göç ediyor. Bunların hiçbiri AKP iktidarının umurunda değil.

Bununla ilgili hiçbir kaygı gütmedikleri çok açık. Aksine hastane zinciri sahipleriyle birlikte hekim emeğini, sağlık çalışanlarının emeğini daha nasıl ucuzlaştırabiliriz derdindeler. İktidar ne yazık ki, bir çete formatında hem özel sağlık alanının hem kamu sağlık alanının maaşlarını daha da düşürerek dayatmalarını sürdürüyor. Bütün bu dayatmalara, yoksullaştırmalara, niteliksiz sağlık hizmetine karşı Ankara’ya doğru yürüyüş gerçekleştireceğiz. Bu bir başlangıç yürüyüşüdür. Sonrasında daha büyük etkinlikler planlıyoruz. Bunu sadece bir yürüyüşle değil iflas etmiş sağlık sistemine karşı daha büyük etkinliklerle gerçekleştireceğiz. Ama başlangıç etkinliklerinden birisi olan Ankara’ya olan yürüyüşümüz olacak.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu