GüncelMakaleler

Geçmişten günümüze… Bir 30 Ağustos Parodisi

AKP’nin dönemin Kemalistlerinden farkı, daha çok görüntü ve çerçeve düzeyindedir. Gel gelelim, yazının temel gündemi de olan 30 Ağustos meselesini bir çerçeveye de oturtmak adına bu farklılaşmayı açmak gerekmektedir.

Bu yılki 30 Ağustos kutlamaları ile birlikte yeniden Mustafa Kemal ve AKP’nin bu temeldeki tutumuyla birlikte klasik Kemalizm ile kurduğu bağ tartışmaya açıldı.

TSK’nın 30 Ağustos için yayınladığı ilk videoda Mustafa Kemal’den söz edilmemesi, Sultanbeyli’de yapılan anmada Mustafa Kemal’in isminin hiç zikredilmemesi, yine TGRT Ülke TV, TV NET, Diyanet TV, Kanal 7, TRT World, Semerkant TV, TRT El Arabia gibi kanallarda Mustafa Kemal’in görsellerinin kullanılmaması bu temelde kimi basın kuruluşlarında ve özellikle sosyal medyada kendisine yer buldu.

Aslında bu konu doğrudan bizi ilgilendirmemektedir. AKP’nin Kemalizm ile çarpık ilişkilenişi her halükarda egemenlerin içkin bir meselesi olarak vardır. Lakin bu olay temelinde açığa çıkan görüngüler, mikro politikadaki yansıları ile birlikte güncel devlet ve egemen sınıflar gerçeğini tarifleyebilmek açısından iş görür veriler sunmaktadır ve olay temelindeki tartışmamızın eksenini de bu içerik belirleyecektir.

Kemalizm ve AKP Günceli

Bu noktada diyalektik içerisinde bir tartışma yürütmek istiyorsak AKP ve Kemalizm konusunda bir çerçeve çizmek adına farklılaşma ve özdeşleşme sınırlarını doğru tariflememiz gerekmektedir.

Bu iki duvar AKP’nin neo-Kemalistliğini, Kemalizm’in, belki kurucu önderinin ismine değil ancak, özüne sadakatini gözler önüne serecektir.

İlk elden belirtmemiz gereken şey, Kemalizm’in kendinden menkul bir ideolojisi olmadığı, misalen Marksizm gibi, bir doktrin taşımadığı gerçeğidir. Bu gerçek, Kemalizm’e dair yapılacak bir tariflemenin de çerçevesini onun pratiğinin izleğinde sınırlamaktadır.

Kemalizm’in, TC’nin kurucu temellerini de teşkil eden pratiği, onun sınıf karakterini ve fikri dünyasını belirleyen tüm uygulamaları öz itibari ile emperyalizmle uyum içerisinde Türk egemen sınıflarının ve sömürücü düzeninin semirtilip palazlanmasına dayanmaktadır. Bu temelde dönemin Kemalist kadroları, bir yığın katliama girişmiş, işçilerin ve köylülerin ilerici taleplerini baskılamış, Rum ve Ermeni nüfusunu kılıçtan geçirmiş ve ellerindeki mallara el koymuştur. Bunun devamında Kürt ve Alevi asimilasyonu ve tekçi devlet yapısı Kemalist rejimin temel taşlarını teşkil etmektedir.

Bugün AKP’nin aynı izlekten yürüdüğü ise gün gibi ortadadır. Egemen sistemin kurucu temelleri, sınıf karakteri ve faşist ideolojisi AKP ile sürmektedir. Tekçi devlet yapısı, gayrimüslim düşmanlığı, emperyalist politikalara uyum salahiyeti ve sömürücü sınıf ilişkilerini devlet baskısı ile sürdürme pratiği AKP’nin güncel yöneliminin temelini teşkil etmektedir.

Buna ek olarak, Kemalist kadroların tarih sahnesine çıktığı dönem, bir devletin yıkıldığı, topraklarının paylaşıldığı, ülke egemenlerinin ve siyasal kadrolarının geleceğinin sallantıda olduğu bir dönemdir. Verili koşullar itibari ile Jöntürk’lerden dönemin Kemalist kadrolarına değin girişilen tüm pratik devleti kurtarma üzerine kuruludur.

Anti-emperyalist tarih anlatısının perde altında Osmanlı’nın kurtarılması vardır. Diğer yandan tek parti ve ebedi-milli şef sarmalından darbelere kadar anti-demokratik ve kitlelerin siyasal tercihlerini baskılayan, temsili demokrasinin mekanizmalarını dahi üretmeyen bir dikta rejimine demokrasi maskesi giydirme ve yeni egemen sınıfları bu temelde teşkil etme Kemalizm’in temel gerçeğidir.

Bu pratiğin AKP’deki görüngüsü, daha iktidara geldiği ilk yıllardan itibaren “koalisyon hükümetlerinin cefalarından ve tek partili iktidarın faziletlerinden” dem vurarak yaptığı propagandadan okunabilir.

Zira bu argümanın meali, burjuvazinin sömürü çarklarına sınırsız olanak, siyasal iktidarın egemen sınıfın ihtiyaçlarına göre üst düzey adaptasyonu ve devlet aygıtının ezilenlerin muhalefeti karşısında yekpare duruşunu üretmektir. Bu anlamda Kemalist’lerin devlet kurtarıcılığından sömürü düzenini dizginsizce palazlandırma yönelimi AKP’de de başka veçhelerle sürmektedir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlenecek Atatürk’ü anma törenine katılarak konuşma yaptı.
( Kayhan Özer – Anadolu Ajansı )

Klasik Kemalizm’den Neo-Kemalizme AKP’nin Dönüşümü

Üstte özetlediğimiz şekli ile AKP ve onun lideri R.T. Erdoğan, devlet ve yönetim, siyasal pratik ve fikri dünya olarak Kemalizm’le özdeş, sınıf pratiği ve faşist karakter olarak aynı hatta yürümektedir.

Lakin bu onun klasik Kemalizm ile bir ve aynı olduğu anlamına gelmemektedir.

AKP’nin dönemin Kemalistlerinden farkı, daha çok görüntü ve çerçeve düzeyindedir. Gel gelelim, yazının temel gündemi de olan 30 Ağustos meselesini bir çerçeveye de oturtmak adına bu farklılaşmayı açmak gerekmektedir.

Burada AKP’yi klasik Kemalizm’le farklılaştıran ve onun siyasal ve askeri yansımaları ile bir hesaplaşma sürecine (Ergenekon ve Balyoz davaları gibi)  iten temel etken, dayandığı sınıflar, daha doğrusu egemen sınıfların hangi kliğinin siyasal temsiliyetini ve ekonomik hegemonyasını esas aldığı ile ilişkilidir.

Bu çelişki, öz itibari ile Kaypakkaya yoldaşın da tariflediği şekliyle, Kemalistlerce palazlandırılan egemen sınıflar ile gasp edilen Ermeni ve Rumların mallarına konarak palazlanan egemen sınıfların kendi iç çelişkilerinin bir yansımasıdır.

AKP, siyasal mirasını geçmiş DP, AP vb. partilere dayandırırken de öz itibari ile bu çelişkideki pozisyonuna atıfta bulunmaktadır. Bu noktada İslami ideoloji sadece bir kabuk, bir maske işlevi taşımaktadır.

AKP’nin iktidara geldiği 2002 senesinden devamla ekonomik alanda kendi temsil ettiği burjuva kesimin Pazar hâkimiyeti için canhıraş çalışırken toplumu da aynı kesimin İslami ideolojik örtüsü ile sarma, karşıt burjuva kesimi pazarda geriletme ve onun göstermelik modernist görüntüsü ile didişme gayesinin temeli de budur.

30 Ağustos Parodisi

Yeniden 30 Ağustos meselesine dönersek yaşananların bu çerçevede anlam bulduğu, doğallığında gelen tepkilerin zayıflığının, karşıt kesimin sessizliğinin temelinin de ne olduğu anlaşılacaktır.

M.Kemal’siz 30 Ağustos kutlaması, TC’nin tek partili dönemden beri devam eden ve son 16 yılda altın çağını yaşayan bir siyasal cenkleşmenin sonucudur.

Burada ezilen emekçi sınıfları ve doğallığında bizleri ilgilendiren temel olgu, sistemin çeşitli görüngüleri farklılaşmakla beraber aynı özü koruduğu gerçeğidir.

Özellikle 15 Temmuz’dan sonra AKP’nin kimi uygulamalarının korkutuculuğu, tüm kesimlerin saldırılar karşısındaki dirençsizliği tabloyu korkunç kılabilir, lakin tarihsel pratikte Kemalizm’den devrolunan miras bunun kat be kat fazlasıdır.

Kemalizm’in açık faşist karakteri, ezilenler karşısında tuttuğu cephe, bugün bayrak teslimini AKP’ye bırakmıştır. Bu anlamda da 30 Ağustos güncel siyasal gerçeklikte ne biçimde yer alırsa alsın, siyasal hedeflerinin iktidarda olduğu bir gerçektir.

M.Kemal’in görsel yitimi ideolojik-siyasal yitimi değildir. Aksine, güncelin M.Kemal’i, R. T. Erdoğan’dır.

Bir Partizan okuru

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu