GüncelMakaleler

BELLEK | Emirlere Karşı Gelen Vicdanlı Görevliler İle Müslümanlar…! (1/2)

“Her kimin yanında, evinde, bahçesinde Ermeni muhacir var ise hükümete ihbar etsin yoksa muhacirler ile beraber onlar da sürülecektir...” diye gazetelerde ilanlar yayımlanarak cadı avı başladı.

Her kimin yanında, evinde, bahçesinde Ermeni muhacir var ise hükümete ihbar etsin yoksa muhacirler ile beraber onlar da sürülecektir…” diye gazetelerde ilanlar yayımlanarak cadı avı başladı.

Mahmut Kamil Paşa; “Bir Ermeni’yi koruyacak Müslümanın idam edilmesi ve hanesinin yakılması” emrini verdi. Talat Paşa’nın “Ermenileri mesuliyet-i maneviye ve maddiyesi bana ait olmak üzere imha ediniz…” telgrafı 1918 yılında Sabah gazetesinde yayınlanıyordu.

İşte bu kaos ve kargaşada sayıları az olsalar da bazı devlet memurları, ağalar, ulemalar, aşiret reisleri, sıradan halk hayatlarını riske atarak emirlere karşı gelmişler, Ermenileri korumuşlardır ama sonuçları da çok ağır olmuştur.

Günümüzde de hüküm süren İslamcı-faşist rejim, inkâr ve ret politikalarına devam ediyor. Ancak kimi istisnalar yok değildir. Burçin Gerçek’in “Akıntıya Karşı” eseri, Büyük Felaket anında yaşanılanları topluma, yeni nesillere kazandıran bir çalışma olması nedeniyle önemlidir.

Bu örnek çalışma saygıdeğerdir. Büyük Felaket döneminde yaşananları öğrenmek için adeta bir ders kitabıdır.

Halep-Konya Valisi Celal Bey

Soykırıma karşı çıkan ve emirleri yerine getirmeyen devlet görevlilerinden biri bugün sembol isim olan Konya Valisi Celal Bey’dir. Batı illerinden Der Zor’a sürülmeden önce toplandıkları Malatya ile transit il olan Konya’da görevde kaldığı 4 ay boyunca 30-40 bin Ermeni’nin hayatını kurtarmıştır. Kendi anlatımıyla olay şöyledir: “…benim Konya’daki halim bir nehir kenarında duran adamın haline benziyordu.

Nehirde su yerine kan akıyor. Ve binlerce masum çocuklar, kabahatsiz ihtiyarlar, aciz kadınlar, kuvvetli gençler bu kan cereyanı içinde yokluğa doğru akıp gidiyordu. Ellerimle, tırnaklarımla tutabildiklerimi tahliye ettim. Diğerleri zannederim bir daha dönmemek üzere akıp gittiler…”

Celal Bey, İttihat ve Terakki yönetimi tarafından “vatana ihanet”ten görevinden alınmıştır. Görevden alınması bölgedeki Ermeniler için felaketin başlangıcı olmuş oldu. Ermenilere “babanız gitti, siz de gideceksiniz?” denildikten hemen bir gün sonra 10 bin Ermeni Suriye çöllerine ölüm yolculuğuna sevk edildi.

Lice Kaymakamı Hüseyin Nesimi: “Bir vicdan meselesi!”

1915 yılında Lice Kaymakamlığı görevine atanan Hüseyin Nesimi, genç yaştan itibaren aileden gelen Bektaşi geleneğinin etkisiyle siyaset hayatını birlikte yürütmüştür. Osmanlı’nın kötü gidişatını eleştirmiş ve kendince çözüm önerileri getirmiştir. İnsan merkezli politikalardan yana olmuştur. Bu yüzden Diyarbakır Valisi Dr. Reşit ile hiçbir zaman barışık olmamıştır.

Tehcir emirlerinin Ermenilerin imhasını amaçladığını görmüş ve karşı çıkmıştır. Bunun için kafilelerin yola çıkmalarını hep geciktirmiştir. Mümkün olduğu kadar çok kişiyi korumuştur.

Liceli yaşlıları Ermeni kadınlarla sadece kağıt üzerinde kalmak şartı ile onları kurtarmak amacıyla evlenmeleri için ikna etmiştir. Bu itaatsizlik, Vali Dr. Reşit’e kadar gider, Vali Reşit ile arası iyice açılır. Hüseyin Nesimi, Reşit’i Cengiz Han kadar zalim olmakla suçlar.

Vali Dr. Reşit, H. Nesimi’yi tutuklatmak için Çerkes Harun yönetiminde bir grup jandarmayı Lice’ye gönderir. H. Nesimi, Diyarbakır’a getirilirken yolda jandarma tarafından katledilir. Cinayet, Ermenilerin üzerine atılır. Naaşı ailesine teslim edilmez. Sahipsiz ve mezarsız kalır. Cenazesi yol ortasına atılır. Ancak Liceliler ve halk buna inanmaz.

Halk arasında “namuslu ve dirayetli” kaymakam olarak tanınan Nesimi, tehcir emirlerine karşı geldiği için öldürülmüştür. Nesimi’nin ölüm emrini veren Vali Reşit ise önce tutuklanır, Bekirağa Bölüğü’nden kaçar ve ardından suçlarının hesabını vermeden 1919 yılında intihar eder.

Savurlu Vehbi Efendi: “Hıristiyanlara haksızlık yapmak günahtır!”

1915 tehcir olaylarında Mardin-Savur’da çoğu çocuk 200’e yakın kişiyi kurtaran Vehbi Efendi, herkes tarafından bilinen bir kişidir. Posta ve Telgraf Müdürlüğü’nden emekli olmuştur.

Savur’da tehcir ve katliamların gerçekleştirildiği yer Vehbi Efendi’nin konağına çok yakındır. Kaymakamın kadın, çocuk, erkek götürdüğünü duyunca doğru köye varır. Kaymakama “sen ne yapıyorsun?” diye çıkışır, elindeki bastonu ile vurur. Kafileden çekip aldığı 8 kadın ile 87 erkeği evine götürür. Kurtarılan 95 Süryani, Vehbi efendinin konağında ortalık sakinleşinceye kadar kalır. Başka şehirlerden de gelenler olur.

1915 yılında bölgede misyoner olarak görev yapan Dominiqen rahibin anlatımlarına göre “onlara çok onurlu bir şekilde davranır ve asla İslamiyet’e geçmelerini önermez …”

Kastamonu Müslümanları; “Biz memleketimizde böyle bir şey istemeyiz!”

İttihat ve Terakki yöneticilerinin yargılandığı Ana Dava İddianamesi’ne göre Kastamonu Müslüman ileri gelenleri tehcir ve katliamlara karşı gelmişlerdir. Müftü, şeyh ve eşrafın büyük çoğunluğu Vali Reşid Paşa’ya şöyle seslenmiştir:

“…civar vilayetlerden Ermenileri mezbahaya sevk eder gibi çoluk çocuklarıyla beraber dağ boylarına çıkarak katlediyorlarmış. Biz memleketimizde böyle şey istemeyiz. Allah’ın gazabından korkarız. Küfr ile hükümet payidar olur, zulm ile payidar olmaz. Aman rica ederiz, bizim vilayette böyle bir muamele yapılmasın.”

Vali tarafından kendilerine “böyle bir hale katiyen meydan verilmeyeceği” beyan ve temin edilmesi üzerine, heyetin sevinçten gözlerinin yaşardığı belirtilmiştir.

Emir Paşa: “Ne sen insan incit ne kimse seni incitsin!”

Emir Paşa Abhazya doğumludur. Çerkes sürgünü sırasında 3 ya da 4 yaşındadır. Anne ve babasını sürgünde kaybetmiş, Sivas’ta Ali Ağa’nın evine sığınmıştır. 1915 yılında 50 yaşında olan Emir Paşa, Ermenilerin halinden en iyi anlayan kişi olmuştur.

Çünkü vaktiyle aynı şeyler kendi başına da gelmişti. Kızılırmak Vadisi’nde sığınacak bir yer arayan 150 Ermeni genci kendi çiftliğine alarak gizler. Akdağ’ın tepelerinde direnen Ermenilere destek olur. “Madem elimden bu faciayı durdurmak gelmiyor, hiç olmazsa direnişçilere yardım edeyim” der. Fedailerden bir grup gizlice Emir Paşa’nın evine gelir. Hepsine yeni silahlar verir. Duygusal bir konuşma ile fedaileri uğurlar.

Şimdi bana söz verin…bahtsız kardeşlerimizi kurtarmak için çalışacaksınız… Çocuklar, siz Ermeni’siniz! Ben Müslümanım, insanlarınızı savunmazsanız lanet olsun size!” Hepsinden mücadelelerine sadık kalacaklarının sözünü aldıktan sonra alınlarından öperek uğurlar. Akdağ’ın mağaralarında aileleriyle birlikte saklanan 4.000’e yakın kişi, Emir Paşa’nın yardımıyla 1917 yılına kadar direnir.

Ödek Köyünden Kadir Çavuş: “Ermeniler; ‘Altınlarımız sende dursun, geri dönebilirsek alırız senden!”

Kadir Çavuş, Sivas-Divriği dağlarında saklanan Ermenilere 1.5 yıl boyunca yemek götürerek yardımda bulunmuştur. Sayıları 21 civarında Ermeni’ye yemek taşıdığı anlaşılınca o da çareyi dağlara sığınmakta bulur. Askerler evini yakmakla tehdit edince, Ermenilerin yerlerini söylemek zorunda kalır. Divriği dağlarında saklanan Ermeniler, Rusların kontrolündeki Erzincan’a ulaşarak hayatta kalmayı başarırlar…

Ermenilerin Ödek köyünden ayrılmadan önce Kadir Çavuş’a altınlarını saklaması için teslim etmek istediklerini “sende dursun, geri dönebilirsek alırız senden” dediklerini ancak dedelerinin “kabul etmediğini” anlatılır…

Ankara Valisi Mazhar Bey: “Ben valiyim, eşkiya değil!”

Savaş bölgelerinden uzak, günlük hayatlarına normal olarak devam eden çoğunluğu Ankaralı Katolik Ermeni aileler tehdit olarak görülmemiştir. Haziran 1914 tarihinden beri Ankara Valiliği görevinde bulunan Mazhar Bey ise, tehcir emirlerini anlamamazlıktan gelerek uymamaya çalışarak emirleri yerine getirmez. Fakat İttihat ve Terakki çok geçmeden önce Vali Mazhar Bey’i uyarır. Bu durum karşısında Vali emirlere karşı gelerek, itaat etmemiş;

Ben valiyim, eşkiya değilim, ben yapmam, bu sandalyeden kalkarım sen gelir yaparsın” diyerek örnek ve insancıl duruş sergilemiştir.

Van vilayetinde bir eski zaman Mir’i: Tahir Han

Dönemin Van Valisi bölgedeki beylere emir gönderip “Ermenilerin katli vacip”tir diyerek katliamlara yeşil ışık yakar. Bargiri köyünde bulunan erkekler yol işlerinde çalıştırılmak üzere Amele Taburları’na alınır. Katliamlar başlayınca İsa Telun’un başını çektiği çeteler tarafından Şeytan Köprüsü’nde öldürülürler. Katliamdan kaçan Ermenilerin bir kısmı Tahar Bey’e sığınırlar. Fakat idari makamlar Tahar Bey’den Ermenileri kendisinin öldürmesini, yoksa teslim etmesini isterler.

Van’da hüküm süren Haydaran aşireti ile amcasının oğlu Kör Hüseyin’in aksine Tahir Ağa devlet güçlerinden yana olmaz. Karşı gelir. Kendisine sığınanları teslim etmeyi onursuzluk olarak görür. Fakat bu tavrının bedelini trajik bir sonla öder. Haçanlı (Altıyol) Ermenileri teslim etmez. Jandarma ve kaymakam ile buluştukları yemekte zehirlenerek öldürülür.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu