Makaleler

Yüzyıllık davalar: Dink, Balıkçı, Küçük -Sayat Tekir-

19. yy sonlarından itibaren bu coğrafyada yaşam, Ermeniler ve diğer azınlıklar için kolay olmadı. Bu dönem başlayan baskı, katliamlar ile devam edip 1915’teki soykırım ile zirveye ulaştı. Soykırım, Türkiye Ermenileri için ne ilkti ne de son oldu. Cumhuriyet döneminde her 10 yılda bir yaşanan baskı, pogrom, cinayet, ayrımcı yasa ve uygulamalar ile Ermenilerin yaşamı her daim zordu. Gitmek bir seçenekti ve tercih eden ciddi sayıda bir kitle vardı. Kalmak ise Ermeni halkının yaşadığı toprak ile kurduğu bağdan ileri geliyordu. Aslında Ermeni tarihine baktığımızda gitmek de kalmak da Ermeniliğe dair bir şeydi.

Kalanlar, yani Türkiye Ermenileri için bazı dönemler nefes alma aralıkları yarattıysa da bir devlet politikası olarak baskı daimiydi. Devletin devamlılığının esas olduğu Türkiye’de 80’lerden sonra doğan yeni Ermeni nesli için 2007’deki Hrant Dink cinayeti, ailelerden duyulan hikayelerin ete kemiğe bürünmesiydi. Dink cinayeti sonrasında Sevag Balıkçı ve MaritsaKüçük’ün de nefret cinayetine uğraması, Türkiye’de Ermeni olmanın ağır yükünü tekrar hissettirdi.

 

“Milli Mutabakat Cinayeti”

Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili, Ogün Samast, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel’in aralarında bulunduğu 18 kişi hakkındaki ilk dava, 20 Nisan 2007’de açıldı. Açılan ilk davada, Dink’in öldürülmesinde ihmali olan, polis, jandarma, istihbarat ya da valilik, hiçbir kamu görevlisinin adı geçmiyordu. Mahkeme, beş yıl süren yargılama süreci sonucunda, Dink’i öldüren örgütü bulamadığını açıkladı. Olay tarihinde yaşının küçük olması nedeniyle, yargılaması Çocuk Mahkemesi’nde devam eden Samast, 22 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Ceza indirimleri ve tutukluluk süresi düşünüldüğünde Ogün Samast tam 6 yıl 8 ay sonra hapisten çıkacak! Yasin Hayal azmettirici olduğu gerekçesiyle müebbet hapis cezasına, Erhan Tuncel ve Ahmet İskender ise 15’er yıl hapis cezasına çarptırıldı. Mahkemenin kararı, 13 Mayıs 2013’te Yargıtay tarafından bozuldu.

Yeniden görülmeye başlayan ve halen devam eden davada, AKP hükümeti ve Gülen cemaati arasında yaşanan çatışma ile birlikte Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen kamu görevlileri yargılanmaya başlandı. 2014 yılında davaya atanan Savcı Gökalp, iddianamesine AKP’ye yakınlığıyla bilinen kamu görevlilerini de kattı. Savcı Kökçü, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, EGM İstihbarat Dairesi Eski Başkanı Sabri Uzun, Trabzon İl Emniyeti Eski Müdürü Reşat Altay ve Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Engin Dinç’in de aralarında bulunduğu 26 kamu görevlisi hakkında iddianame düzenlemişti. Düzenlenen iddianame iki kere Başsavcılık tarafından savcıya iade edildi ve Savcı Kökçü Ocak ayında soruşturmadan alındı.

Kamu görevlilerin yargılandığı dava, ana dava ile birleştirildi ve birleştirilen davanın ilk duruşması 19 Nisan’da görülecek. Dink ailesi Avukatı Hakan Bakırcıoğlu, hükümetin, davanın çözülmesi konusundaki tavrının 19 Nisan’dan sonra belirli olacağını söyledi.

 

“96 yıl sonra 24 Nisan’da Yine Bir Cinayet”

Ermeni Soykırımı’nın yıldönümü olan 24 Nisan 2011’de, Sevag Balıkçı, Batman’da askerlik yaptığı sırada, Kıvanç Ağaoğlu adlı askerin silahından çıkan kurşunla öldürüldü.

Balıkçı’nın vurulmasının ardından komutanların, bir buçuk saat arayla, birbiriyle çelişen iki tutanak düzenlediği ortaya çıktı. İlk tutanakta, Ağaoğlu’nun silahını Balıkçı’ya doğrulttuğu, düzenlenen diğer tutanaktaysa Balıkçı’nın “kazara öldüğü” yazıldı.

Cinayet sonrası iki yıl süren davanın sonunda Ağaoğlu, “silahıyla dikkatsizlik sonucu bir kişinin ölümüne sebebiyet vermek suretiyle taksir ile öldürme” suçunu işlediği gerekçesiyle 4 yıl 5 ay 10 gün hapis cezasına çarptırıldı. Davanın büyük bölümünde tutuksuz yargılanan Ağaoğlu, cezası Yargıtay tarafından bozulduğu için halen serbesttir.

Sevag Balıkçı’nın öldürülmesiyle ilgili olan açılan davada olayın tanıklarından Halil Ekşi, ilk ifadesinde Ağaoğlu’nun Balıkçı’yı kasten öldürdüğünü söyledi ancak daha sonra ifadesini değiştirdi. Değiştirdiği ifadesinde tartışma ya da kavga olmadığını, olayın şakalaşmadan sonra meydana geldiğini anlattı. Balıkçı ailesinin itirazları üzerine dava açıldı ve tanık Halil Ekşi ve Ekşi’ye yalan tanıklık yapması için baskı yaptığı belirtilen Kıvanç Ağaoğlu’nun akrabası Bülent Kaya, Aralık ayında mahkum oldu.

24 Şubat’ta Diyarbakır’da gerçekleşen duruşma sonrasında Balıkçı ailesinin Avukatı Cem Halavurt, olayın sıcaklığında askerlerin baskı altına alındıklarını söyledi. Yalan ifade davasında Bülent Kaya’nın ceza almasının iddialarını güçlendirdiğini belirten Halavurt, cinayetin mahkemenin karar verdiği gibi bilinçli taksir ile değil olası kast ile gerçekleştiğini söyledi.

Tanıkların yeniden dinlenmesi taleplerinin mahkeme tarafından reddedildiğini söyleyen Halavurt, mahkemenin cinayet hakkında önceki kararı tekrar vereceğini düşündüklerini ve bu durumda tekrar tekrar Yargıtay’a gideceklerini belirtti. Davanın bir sonraki duruşması 6 Nisan’a ertelendi.

 

“Samatya’da Saldırılar ve Cinayet”

84 yaşındaki Maritsa Küçük, İstanbul’un eski Ermeni semtlerinden biri olan Samatya’da, 28 Aralık 2012 günü vahşice dövülerek sayısız bıçak darbesiyle öldürüldü.Savcılık cinayetin hemen sonrasında Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi, dosya üzerine gizlilik kararı koydu.Küçük’ün öldürüldüğü tarihi de kapsayan, 28 Kasım 2012 ile 26 Ocak 2013 tarihleri arasında, Samatya’da başka yaşlı Ermeni kadınlara yönelik, birbirine çok benzer, ağır şiddet içeren saldırılar yaşandı. Turfanda Aşık uzun süre hastanede yattı ve bir gözünü kaybetti. Sultan Aykar görme kaybına uğradı.

Cinayetten iki ay sonra Murat Nazaryan adında uyuşturucu bağımlısı bir Ermeni zanlı olarak yakalandı. Nazaryan, mahkemeye cinayeti hatırlamadığını söylerken ailesine ise “Ben konuşmaya korkuyorum, bunlar çok güçlü insanlar, beni öldürürler” dedi. Soruşturmada, Samatya’da yaşanan diğer saldırılar ile Küçük cinayeti arasında bağ aranmadı ve diğer saldırılarla ilgili dosyalar kapatıldı.

3 yıl süren dava sonucunda Murat Nazaryan, “Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiyi kasten öldürme” suçundan müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme Nazaryan’ı ayrıca “Konut dokunulmazlığını ihlal” suçundan 10 ay hapis cezasına çarptırdı ve olay yerindeki diğer kişilerin tespit edilmesi için savcılığa suç duyurusunda bulundu. Küçük ailesinin avukatı Eren Keskin, ilk andan bu yanda kapatılmak istenen davanın bir nefret cinayeti davası olduğunu belirtti. Keskin, eksik soruşturma nedeniyle kararı temyiz edeceklerini de ekledi.

Son dokuz yılda Ermenileri ilgilendiren üç davada görüldüğü üzere, gerek cinayetlerin planlanması ve işlenme şekli gerek cinayet sonrası kovuşturma ve mahkeme safhası bize bu üç davanın, 100 yıllık başka bir davanın izlerini taşıdığını gösteriyor.

Kuruluşundan bu yana hangi siyasal parti iktidarda olursa olsun, Türkiye’de devlet eliyle pompalanan Ermeni düşmanlığı devam ettikçe bu üç cinayet gibi nefret cinayetleri de devam edecek. Bu gidişatı geri çevirmek için Ermeni halkının bir araya gelmesi, örgütlenmesi elzemdir. Şili’deki darbe döneminde ortaya çıkan “Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez!” şiarı, bugün bir kez daha bize tüm bu ırkçı-faşist güruha karşı birlik olmamız gereğini hatırlatıyor. (Kaynak: Nor Zartonk)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu