Makaleler

Kaypakkaya ve Çalışma Tarzı…

“Hayatın mantığını kavramayan mucizeler yaratamaz!”

Kendisinin ilk adımlarını attığı yeni bir yolun parametrelerini vermesi dolayısıyla Türkiye devrim tarihinde özgün ve önemli bir yer tutan teorik yazılarını bize miras olarak bırakan İbrahim Kaypakkaya yoldaşın katledilişinin üzerinden 40 yıl geçti. Kaypakkaya yoldaşın mirasına sahip çıkmanın önemli kilometre taşlarından biri de yazıları ve çalışmalarındaki düşünme tarzını, inceleme yöntemini anlamaktır. Bu yazıda İbrahim yoldaşın inceleme yönteminin, düşünme tarzının sadece belli yönlerini ele almaya çalışacağız.

Başlarken vurgulamak gerekir ki; İbrahim yoldaşı ne sadece yazılarıyla ne sadece pratiğiyle değerlendirebiliriz. İbrahim yoldaş, “Bilginin etkin işlevinin… kendini ussal bilgiden devrimci pratiğe sıçrayışta göstermek zorunda olduğunu” (1) biliyordu. Yaşamı da, bu bilginin hayata geçirilişinin somut, yalın bir örneğidir. Yani İbrahim yoldaşın yönteminde kavrayacağımız ilk halka, pratik-teori birlikteliğidir.

İbrahim yoldaşın ilk yazısı Türk Solu dergisinde 14 Ekim 1969 tarihinde yayımlanmıştır. TİP’in Taksim mitingini eleştirmek için kaleme alınan yazı, “Seçme Yazılar” ismiyle derlenen kitaptaki yazılarında doruk noktasını göreceğimiz, çelişkileri yakalama ve çözüm üretme gücünün, eleştiri yeteneğinin pırıltılarını bize o günden göstermektedir. Taksim mitingini, 1969 seçimlerini, Değirmenköylülerin mücadelesini, Ege Sanayi işçilerinin iş bırakmasını değerlendiren yazılar gibi, bir kısmı kendisinin de içerisinde yer aldığı dönemin grevlerini-işgallerini ele alan; güncelle ilgili önemli gelişmeleri değerlendiren ve alınması gereken tutumu ortaya koyan somut verilerle zenginleştirilmiş yazılardır ilk yazıları. İbrahim yoldaş, deneyimlerini, önemli gördüklerini sürekli olarak yazıya dökmüştür. Pratik içerisinde yer aldıkça, teorik olarak geliştikçe yazı konuları da Türkiye devriminin stratejik-taktik sorunlarına kaymaya başlamıştır.

HER FIRSAT VE KOŞULDA;YOĞUNLAŞMAK VE DERİNLEŞMEK…

İbrahim Kaypakkaya’nın yazıları politik yazılardır. Yani, pratiğe yön vermek amaçlı; bir olayı/olguyu değerlendirmek-eleştirmek, alınan tutumu nedenleriyle açıklamak, sonuçlar üzerinde yorum yapmak için yazılmıştır. Bu da, incelenen olayın/olgunun tarihini (onu ortaya çıkaran koşulları, etkileyenlerini), mevcut anını (etkin olan öznelerin niteliği, hareket tarzları, çelişkinin yönü) ve geleceğini (neye evrilebileceğini) çözümlemeyi zorunlu kılar. Ancak bu şekilde bütünlük yakalanır ve mevcut durumun tablosu çizilir. Fakat bilinir ki, gerçeği yakalamak ve içinde olunan andaki gelişmeleri çelişkileriyle yansıtabilmek, “şey”e niteliğini veren “öz”ü kavramak hiçbir zaman kolay olmamıştır.

Bunu yapabilmek; doğru bir yönteme sahip olmayı gerektirdiği kadar, sınıfsal duruşun gerçeklerden besleniyor olmasını zorunlu kılar. Bunu yapabilmek; gerçeği gölgeleyen, üstünü örten hangi güç-otorite olursa olsun karşısında durabilmeyi ve bedel ödemeyi göze almayı gerektirir. Araştırma ve gerçeğe ulaşma iradesinin güçlü olmasını, yoğunlaşmayı, derinleşmeyi gerektirir. İşte “komünist devrimci”* olmak, bu vasıflara sahip olma isteği ve iradesidir. İbrahim Kaypakkaya’da tüm bu özelliklerin toplandığını görüyoruz. Halkın içinden gelen ve halka karşı büyük bir sevgi ve sorumluluk duyan İbrahim yoldaş; o dönemin otoriteleri olan M. Belli, H. Kıvılcımlı’nın karşısında durmuş, TİİKP’in “burjuva önderliğinden” yoğun baskı görmesine rağmen düşüncelerini geliştirmiş ve ısrarla savunmuştur. Komünist devrimci olarak Kaypakkaya’nın yazılarında geçmiş-şimdi-gelecek arasında kurulan bağla, şeylerin özünün yakalanıp ortaya çıkarılmasını, bunların güçlü bir somutlamayla açıklanmasını ve alınacak tavrın etraflıca, açık ve yalın bir şekilde ifadelendirilmesinin yapıldığını görürüz.

“Devrimci demek, bir bakıma mucize yaratan kişi demektir. Ama hayatın mantığını kavramayan, kendi dışındaki olguları ciddiye almayan birisi mucizeler yaratamaz.” (2) [İbrahim Kaypakkaya]

İbrahim Kaypakkaya, pratiği ve teorisiyle bahsettiği mucizeyi yaratmıştır. Döneminde basılan Marksist-Leninist tüm eserleri ve güncel, tarihi, politik, edebi, sanatsal çıkan tüm yayınları yutarcasına okuyan, şiirle yakından ilgilenen ve yazan (yazdığı çok sayıda şiirin, okuldaki çatışmada sağcı öğrenciler tarafından yok edilmesini hüzünle andığını M. Oruçoğlu anlatıyor.) biriydi. “Hayatın mantığını kavrama”da ve buna göre tavır alabilmede İbrahim’in bu araştırmacı, bilgiye doymayan, yaşamla çok yönlü ilgilenen özelliklerinin önemli bir yer tuttuğu çok açıktır.

GREV, İŞGAL VE DİRENİŞLERDEN ÖĞRENİYOR!

ibrahim kaypakakyaaaaİbrahim’in 3-3.5 yıl gibi kısa bir sürede yazdığı yazıların hacmine ve çok sayıda eseri okumasına bakarak; daha çok teorik çalışmalara yoğunlaştığı, hareketli olmadığı sonucuna varanlar olabilir. Fakat anlatımlardan biliyoruz ki, İbrahim “kayaların kuytuluğunda, taşların üstünde, derelerin ağzında, dizinin üzerinde bir deftere görüşlerinin ana noktalarını yazıyordu.” (3)

İbrahim; Siverek-Malatya-İstanbul-Dersim arasında mekik dokurken bir taraftan yoldaşların çalışmasını denetleyip perspektif sunarken, bir taraftan yayınları okuyup yazılarını yazmıştır. Her fırsatı, her anı devrime adamak anlamına gelen bu yaklaşım; zorunlulukların kavranmasının sonucudur. Döneme damgasını vuran reformizme/revizyonizme olan güçlü tepkisinin ve bu burjuva akımların yerine bir an önce devrimci çizgiyi hâkim kılma isteğinin yansımasıdır bu geceli-gündüzlü çaba.

İbrahim yoldaşın öğrenme kaynaklarının sadece kitap, dergi vs. olduğunu düşünmek büyük bir eksikliktir. O; grevlerden, işgallerden, eylemlerden öğrenmiştir. Yüksek öğrenimdeyken çok kısa bir süre içerisinde sadece öğrenci gençlik faaliyetiyle devrimcilik olmayacağını anlamış, İşçi-Köylü dergisinin İşçi Bürosu sorumluluğunu üstlenmiştir. Zaten sonrasında da mücadele yaşamı hep halkın farklı tabakaları içinde geçmiş ve çelişkilerini yakından görmüş, onlarla aynı acıları, sevinçleri yaşamıştır. İşçi, köylü, esnaf, öğrenci… her meslek grubundan kadın, genç, yaşlı, çocuk demeden her fırsatta yaptığı sohbetlerle, sorduğu sorularla, mevcut durumu anlamaya ve anlatmaya çalışmıştır. Kendisinin deyimiyle de, PDA ve Şafak Revizyonizmi gibi “kötü hocalardan” da iyi dersler çıkartmıştır. Yaşamla kurduğu çok yönlü bağ, İbrahim’in yaşamını şekillendirmiştir. İbrahim yoldaşın yönteminde kavrayacağımız ikinci ana halk da budur: her fırsat ve koşulda araştırmak, yoğunlaşmak, derinleşmek; halkımızdan, yoldaşlarımızdan, “kötü hocalardan” ve düşmanlarımızdan öğrenmesini bilmek…

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu