GüncelManşet

OHAL rejiminin ekonomik tahkimi

Siyasi iktidar OHAL kalkanının arkasına sığınarak işlediği suçlara, imza attığı icraatlara her gün bir yenisini ekliyor. Bakanlar Kurulu’na anayasanın verdiği OHAL ilan etme yetkisini, 15 Temmuz başarısız darbe girşimini engelledikten sonra karşı darbe yapmak amacıyla kullanan iktidar, önüne çıkan ne varsa ezip geçen, darmadağın eden bir hortum gibi yoluna devam ediyor. Seçilmiş bir hükümete yönelen askeri darbeyi püskürtmekle şişinenler, dillerinden halkın, milletin iradesi sözcüklerini düşürmeyenler, 12 Eylül cuntacılarına rahmet okutan uygulamaları teker teker yaşama geçiriyor. Meclisten en büyük üçüncü partinin, eşbaşkanları dahil 12 milletvekili demir parmaklıkların ardına gönderilirken; tutuklama ve gözaltı bir susturma, sindirme ve tasfiye konsepti biçiminde sürekli olarak güncelleniyor. Binlerce HDP/DBP’linin yolu karakollarda veya hapishanelerde kesişiyor.

Anayasanın açık hükümleri, dünyanın gözü önünde çiğneniyor; kanun, yasa, yönetmelik, içtüzük vs. ne varsa ayakbağı olarak görülüyor. Rejim fiili başkanlık uygulamalarına uygun hale getiriliyor. Sınırsız bir pervasızlık, zembereğinden boşanmış bir talan ve yağma; hukuksuzluk ve keyiflikte dörtnala koşma hali yaşanıyor. Öyle anlaşılıyor ki, 15 Temmuz’un yarattığı momentum ve dalgayı son sınırına kadar fırsata çevirme düsturuyla hareket ediliyor.

Referandum, Erdoğan’ın bugüne kadarki tüm icraat ve uygulamalarının popüler deyimiyle fiili durumun yasallaşması ve kurumsallaşmasının önündeki son viraj. Bu sınavdan başarıyla çıkabilirlerse devlet mekanizmasında yapılan tüm operasyonlar meşruiyet kazanacak, dahası bu işleyiş ve yönetim genel bir tarz haline bürünüp anayasal bir zemine kavuşacak. OHAL rejiminin olgunlaşması anlamına gelen söz konusu  yeniden yapılandırmanın ekonomik ayağı da benzer bir nitelik taşıyor.

 

Fon Kara Deliği

Hükümet tarafından Ağustos ayında (2016) bir torba yasayla kurulan Türkiye Varlık Fonu (TVF) bunun en önemli ayaklarından birisidir. Olağan şartlarda bir kanun tasarısı şeklinde meclise gelmesi ve burada tartışılması gereken öneri OHAL’in olanaklarıyla bu iş yükünlerinden birinden kolayca kurtuldu. 16 AKP milletvekilinin imzasıyla bir teklif olarak gündeme gelen ve yıldırım hızıyla yasallaşıp yürürlüğe giren Varlık Fonu kısa sürede bünyesine kattığı kurum, kuruluşlarla tartışmanın odağı oldu. Ziraat Bankası, PTT, TPAO, BOTAŞ, Türksat ve İstanbul Borsa’nın sermayelerinde bulunan hazineye ait hisselerin tamamı Türk Telekom’un yüzde 6.68 oranındaki hazineye ait hissesi, Eti Maden ve Çaykur’un tamamı; THY ve Halkbank’ta Özelleştirme İdaresinin sahip olduğu paylar TVF’ye devrediliyor.

Hükümet, Fonun hacmini aldığı kararlarla günden güne büyütüyor. Bu kapsamda Özelleştirme İdaresi’nin tümden Fon’a devredilmesi bekleniyor. Sadece AKP döneminde Özelleştirme İdaresi aracılığıyla satılan varlıkların değeri ise 60 milyar dolar tutarında. Bakanlar Kurulu ayrıca Savunma Sanayi Destekleme Fonu’ndan da 3 milyar TL’yi fona devretti. Bugüne değin toplamda 100 milyar TL’yi bulan kamu kurum ve kuruluşu TVF’ye devredildi. Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre İşsizlik ile Bireysel Emeklilik Fonu (BEF) Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) ve Zorunlu Deprem Sigortası da fona devredilecek. TMSF’ye FETÖ operasyonları kapsamında devredilen şirket sayısının 800’ü bulduğu, bu şirketlerin piyasa değerinin de 8.3 milyar liraya ulaştığını hatırlatalım. İşsizlik Sigortası Fonu’nda 2002’den bu yana 103 milyar TL birikmiş durumda.

BES’te ise 27 Ocak itibariyle 55.3 milyar, Zorunlu Değrem Sigortasında 2014 sonu tibari ile 2.8 milyar Lira bulunuyor.

Öte yandan Fon’un kurulmasıyla birlikte Marmara ve Ege ağırlıklı olmak üzere 7 ilde, mülkiyeti hazineye ait toplam 2 milyar 229 bin 834 metrekare taşınmaz da buraya devredildi. Bununla yetinmeyen hükümet yine bir KHK ile Milli Piyango İdaresini, Türkiye Jokey Kulübünü, şans oyunlarının lisans hakkını 49 yıllığına Fon’a aktardı. Fon’a devredilen kamu kurum ve kuruluşlarının kasalarının dolu olanlarından seçilmesi de dikkat çekiyor. Örneğin Eti Maden, Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) açıkladığı en büyük 100 ihracatçı şirket listesinde 14. sırada bulunuyor. Fon, bu kamu kurum ve kuruluşlarını kara delik gibi yutmuş durumda.

 

Kanun-denetim dışı A.Ş

Hükümet tarafından büyük projelerin finansmanı için kurulduğu açıklanan Fon’un görev alanı ise şu şekilde çiziliyor: “… Bu şirketler sayesinde yeni kaynak üretilecek. Sermaye piyasalardaki dalgalanmaların engelenmesi amaçlardan biri olacak… başka alınacak kararlarla uluslar arası oratklıklarda yaparak TVF daha da güçlenecek…” (Maliye Bakanı Naci Ağbal, 7 Şubat, CNN Türk)

Fon, Başbakan tarafından görevlendirilen üç bürokrat tarafından “denetlenecek”, Fon’a devredilen şirketlerin yönetim ve stratejilerine “müdahale” edilmeyecek. Fon, Kurumlar Vergisine, Sermaye Piyasası Kanununa devlet memurları mevzuatına tabi olmayacak. Bir nevi kanunlar üstü şirket olacak. Stratejik yatırımlara kaynak aktarılırken yüklenici firmaların gelirleri kurumlar vergisinden muaf tutulacak. Hazine arazisi üzerinde kurulmuş iseler 49 yıllığına bedelsiz tahsis edilecek. Sözkonusu şirketlerde çalışanların sigorta primlerinin patron payı 10 yıl boyunca Ekonomi Bakanlığı’nca ödenecek, enerji tüketim maliyetlerinin yüzde 50’si vs. devlet tarafından ödenecek.

Fon Sayıştay, BDDK, ÇED, Kamu İhale Yasası hükümlerine dayalı denetimlerden muaf olacak ve her türlü finansal işlemi yapma yetkisine sahip olacak. Fon, piyasada diğer şirketlerin uymak zorunda olduğu 18 yasadan muaf tutulacak. En önemlisi de fon yönetimi hiçbir mali ve cezai sorumluluğu taşımayacak. Fon’un ayrıca iç ve dış borçlanma yetkisi de bulunuyor.

Açık ki Fon’a devredilen kamu kuruluşlarının devlete ödediği vergi kaybı, Fon’un finansal faaliyetlerinin yüksek riskli iç ve dış yatırımlar, borsa ve tahvil yatırımlarıyla oluşması kesin kamu zararlarının tüm maliyeti ekonomi politikalarının faturası halkın, işçi ve emekçilerin sırtına yüklenecek. Böylece hükümet OHAL ilanıyla yaşama geçirdiği denetim dışı, kanunlar üstü, pervasız icraatlarını ekonomi alanına taşıyacak. Tamamen kendi kontrolünde kurduğu ve her türlü denetimden uzak bir şekilde kanunlardan üstün kıldığı, paralel bir hazine bütçeyi arpalık gibi kullanacak. Fon’a devredilen kamu kurum ve kuruluşların gelirleri halihazırda hazineye akmakta iken ve ekonomi yönetimi de siyasi iktidarda olmasına rağmen neden böyle bir Fon’a ihtiyaç duyuldu?

 

Ekonomik bataklıktan çıkış için

Görünen o ki AKP ekonomik anlamda büyük bir kriz içine hızla çekildiği bir bataklığın tam ortasında. Veriler de bunu gösteriyor. Dünya Bankası, TC ekonomisi için 2017 büyüme beklentisini yüzde 3’ten 2.7’ye indirdi. İTO’nun verilerine göre geçinme endeksinde bulunan 242 ürünün 119’unun parakende fiyatı arttı. (3 Şubat Evrensel) Ekonomi geçen yılın üçüncü çeyreğine oranla yüzde 18 küçüldü. Ocakta enflasyon yüzde 9.22’ye çıktı. (5 Şubat, Cumhuriyet)

S&P, Fich ve Moodys, TC ekonomisinin notunu “yatırım yapılabilir” seviyesinin altına indirdi. Merkez Bankası’nın döviz rezervleri olası bir krizi ya da bugünkü sorunları atlatabilecek düzeyde değil. 107 milyar dolar civarındaki rezervlerin kullanılabilir olanı 30 milyar dolar civarında.

Diğer yandan TC ekonomisi çok ciddi anlamda yurt dışı fonu tıkanıklığı yaşıyor. Bir yıl içinde vadesi dolacak olan borçlar 163 milyar dolar civarında iken, bu rakama cari işlemler açığı da eklenince 195 milyar dolarlık bir tablo ortaya çıkıyor. Şirketlerin 312 milyar dolar seviyesine ulaşmış borçları özellikle yurt içi banklara olan 172 milyar dolarlık döviz borcu çok ciddi risk anlamına geliyor. (29 Ocak, Cumhuriyet) Bu arada Merkez Bankası 2017 enflasyon hedefini 6.5’ten 8’e yükseltti. (8 Şubat, Cumhuriyet)

Bugün emekçilerin kullanılabilir gelirinin yarısından çoğu borca gidiyor. Büyük altyapı projelerini yapan şirketlere döviz kuru üzerinden garantiler verildi, aradaki fark hazineden ödeniyor. Köprü-tünel projelerinde araç geçişi, hava limanında 10-15 yıl sürelerle yolcu garantisi veriliyor. 2017’de işsizlik 2001 kriz zamanındaki düzeyi aşmış durumda! Öyle görünüyor ki, Fon’la başta yandaş şirketlerin batıkları, kredileri kurtarılacak, buna paralel yerli ve uluslararası sermayeye yeni rant alanları yaratılacak. Fon’daki varlıklar karşılık gösterilecek ya da bu varlıklara dayalı menkul kıymetler çıkarılarak yeni borçlar alınacak. Fon, siyasi iktidarın yönetiminde, egemenler tarafından bataklığa saplanan ekonomi için bir nefes ve çıkış seferberliği olarak düşünülüyor.

AKP eliyle egemenler yaşadıkları derin ekonomik bunalımı, işçi sınıfı ve emekçilere daha fazla yoksulluk anlamına gelecek yeni borçlarla ve kamu kurum ve kuruluşlarının; yer altı ve yerüstü kaynaklarının uluslararası sermayeye dizginsizce açarak aşmaya çalışıyor. AKP açısından Fon’un en işlevli yanı ise, bünyesinde bulunan varlıkları rehin göstererek yapacağı borçlanmalarla, ekonominin tekerini kısa vadede referanduma, orta vadede 2023’e kadar iktidarda kalacak şekilde çevirmek! OHAL sopasıyla hakim sınıflar büyük bir servet transferi gerçekleştiriyor. 15 Temmuz darbe girişimini örgütleyen egemen kliklere karşı zafer kazanan ve siyasi temsiliyetini AKP’de bulan klik, hasmını tasfiye ediyor. Hakim sınıflar arasında yaşanan dalaşta komprador burjuvazi ve toprak ağalarının bir kesimi OHAL koşullarını “Allahın bir lütfu” sayıp ekonomik alanda her türlü denetimin dışında olağanüstü yetkilerle donatılmış paralel bir bütçe kuruyor.

Bu durumun geniş emekçi yığınlar adına daha büyük felaketler anlamına geleceğini ise söylemeye gerek yok. Osmanlı döneminde hakim güçlerin karşı karşıya kaldığı ekonomik krizi çözmek adına borçlara sarılarak uygulamaya soktukları ve sonu Düyun-u Umumiye ile sonuçlanan politikaların yeni bir versiyonu ile karşı karşıyayız.

Ağır sanayi ve imalat sanayinden öte toprak rantına dayalı, ucuz emek cenneti TC ekonomisinin bu yapısal halinin söz konusu politikalarla gerçekleştirilecek borçlanmaları ödeyemeyeceği ve emekçilerin emperyalist sermayenin sömürüsüne daha fazla maruz kalacağı bir gerçek.

AKP’nin referandumda “Evet”i garantilemek adına söz konusu Fon’u adeta yağmalayarak; teşvik, istihdam vb. adı altında ekonomiyi rahatlatmak ve göz boyama için kullanacağı da bir başka gerçek! Sandıktan çıkacak bir “Evet”, Fon aracılığıyla yapılmak istenenlere bir meşruiyet ve hukuksal zemin sağlamış olacak. Öyleyse, geleceğimizin ipotek altına alınmasına ve OHAL rejiminin süreklileşmesine dur demek için de diyeceğimiz bir “Hayır”ımız var!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu