MakalelerPusula

Devrim kitlelerin eseridir -7-

Sınıfsal çalışma nasıl olacak?

Tartıştığımız örneklerden de anlaşılacağı gibi, Lenin’in çizdiği çerçevede yoğunlaşacağımız kitleleri tanımlamaya çalıştığımızda bunların teorik tanımlarımızla birebir örtüşmediğini gördük. Bu anlamda en çok çelişkisinin yaşandığı “sınıf çalışması” sorunu belirsiz bir görünüm arz etti. Kitleleri tanımlamaya çalıştığımızda karşımızda semtler, yoğunlukla Kürtler olmak üzere kent yoksulları ve en alttaki işçiler, işportacılar, T. Kürdistanı köy ve varoşları, mevsimlik işçiler vb. çıktı. Kategorik olarak en yoksul ve en ezilen kitleleri meydana getirmelerine karşın sınıfsal konumları ve güncel talepleri bakımından hiç de homojen olmayan bir kitleden bahsettiğimiz açıktır. O halde faaliyet alanlarımızı saptarken “sınıf çalışması” ne olacak ya da bu çalışmaların sınıfsal niteliği nasıl tanımlanacaktır?

Tartıştığımız nokta özgülünde bizim buradan almamız gereken şey, proletaryanın politik bağımsızlığının bir ifadesi ve onu koruyacak olan KP’nin, çeşitli sınıf ve katmanlar arasındaki çalışmalarında tutarlı bir sınıfsal perspektifle hareket etmesi gerektiğidir. Aksine, çalışmalarını salt işçi sınıfı ya da toplumun belli kesimleriyle sınırlaması değil. Toplumun en çok ezilen ve sömürülen kitlelerinin ağırlıklı olarak işçi sınıfının oluşturduğu bir dönemde dahi Lenin’in aktardığımız vurgusu önemlidir. Pekala, çeşitli dönemlerde birçok KP tarafından sergilenen bir hataya, çalışmayı işçi sınıfıyla sınırlayan politik bir yanlışa düşülebilirdi. Bunun maddi zemini bugünle ve ülkemizle kıyaslanamayacak kadar mevcuttu. Fakat Lenin’in başka yerlerde de belirttiği gibi bugün biz sınıf bilincinin “…nüfusun bütün sınıf, katman ve gruplarının yaşam ve faaliyetlerinin bütün yönlerinin materyalist tahlil ve materyalist değerlendirmesini pratikte uygulamayı öğren[mekle]…” (*) edinilebileceğini biliyoruz.

Emperyalist sermayenin ulaştığı aşamada, üretimin dünya çapında örgütlenişinin çok çeşitli görünümler kazandığı bir gerçektir. Bununla bağlantılı, sermayenin merkezileşmesine paralel emeğin sömürü biçimlerinde de çeşitliliğin arttığı biliniyor. Bu aynı zamanda sınıfın yapısında da bir değişime işaret ediyor. Doğaldır ki bu değişen koşullarda sınıfsal çalışmanın hangi somut pratiklere denk düştüğü daha da önem kazanmıştır. Söz konusu gerçeklikte tartışmanın bir tarafında kimi post-modern ideologların ifade ettiği şekilde işçi sınıfını tali bırakarak “çokluk” gibi kavramlara yönelen, diğer tarafında ise arı bir işçi sınıfı arayışında olan veya salt işçilere yönelen küçük burjuva ideolojiler vardır. Bizim yöneleceğimiz yaklaşım, sorunun bu iki yanlış ucundan biri değildir. Bizim yöneleceğimiz pratik, ülkemiz gerçekleriyle uygun bir biçimde, halk kitleleri içerisinde işçi sınıfı ideolojisinin damgasını vurduğu bir politik faaliyettir. Belirleyici olan, devrime işçi sınıfı ve ideolojisinin önderliğidir. Ve açıklamaya gerek yok ki işçi sınıfı içerisindeki faaliyet bunun vazgeçilmez bir bileşenidir.

Bizlerin Lenin’in “nüfusun bütün sınıfları arasına gidin” talimatını rehber edinerek, bugün geleneğimiz özgülünde “bilinç taşıma kampanyası” olarak adlandırdığı yönelim, somutlanmayı ve üzerinde kafa yorulmasını gerekli kılmaktadır. Lenin “… işçilere politik bilinç götürmek için sosyal demokratlar nüfusun bütün sınıfları arasına gitmeli, orada birliklerini bütün yönlere göndermelidir” derken, aynı eserinde biraz ileride de şu soruyu sormaktadır: “… Propaganda ve ajitasyonumuzu nüfusun bütün sınıflarına götürebilecek gücümüz var mı?” Lenin’in buna o koşullardaki cevabı “elbette var…” şeklinde olmuştur. Çünkü Rusya’daki sosyal-demokrat hareket muazzam ileri adımlar atmış, kendi başlangıç dönemini çoktan aşmıştır. Bizim açımızdan başlangıç dönemlerini çoktan geçtiği ama bugün geldiği noktada yetersiz bir örgütsel güce sahip olduğu ortadadır. Bu nedenle, güçlerini dört bir yana dağıtarak çalışma yürütmesinin koşulları yoktur. Şu an öncelikle tespit edeceğimiz daha az sayıda alan ve kitleye güçleri seferber etmemiz doğru olandır. Fakat kesinlikle unutulmamalıdır ki, politik ajitasyonumuz yine nüfusun bütün sınıflarını kapsamak, bunları faaliyet alanlarında kitlelerin bilinçlendirilmesinde kullanmak zorundadır. Sınırlı güçlerle, en geniş içerikte, sınıfsal ideolojimize uygun olarak faaliyet yürütmek bugün ancak bu şekilde mümkün olabilir.

Buraya kadar anlatmaya çalıştığımız gibi kitleleri örgütlemek, bu yolla kolektifi güçlendirme için kitle içerisindeki çalışmaların başarısına odaklanmış bir örgütsel politika hayata geçirilmelidir. Eğer hem kitle siyasetimizde hem de örgüt siyasetimizde doğru adımlar atabilirsek, süreç bize önemli başarılar sunacak dinamikleri de taşımaktadır. Hemen her alanda çelişkiler artmakta, geniş kitlelerin arayışları ve buna koşut olarak devletin baskıları da artmaktadır. Halkı her geçen gün daha derin bir yoksulluğa iten ekonomik ve sosyal gelişmelere, Kürt ulusal sorununda gelecek açısından kritikleşen sürece, tarım ve köylülükte yaşanan büyük tasfiyeye, kadınların toplumsal konumlarındaki olumsuz gidişata, kısacası toplumu oluşturan tüm dinamiklere baktığımızda devrimin objektif şartlarının önemli bir gelişme içerisinde olduğunu görüyoruz. Ancak bu yeterli değildir. Subjektif güçlerin de gelişmesi, yani KP’nin sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına yanıt olabilecek düzeye ulaşması zorunludur. Stalin’in belirttiği gibi “Bazı kişiler, iktidardaki sınıfın ölüp gitmesi objektif sürecini saptamanın saldırıya başlamak için yeterli olduğunu sanıyorlar. Fakat bu yanlıştır. Bundan başka ayrıca, başarılı saldırılar için zorunlu olan subjektif koşulların hazırlanması çalışmasını ustaca, vakit geçirmeden öyle ilerletmektir ki, bu çalışma egemen sınıf iktidarının ölüp gitmesi objektif sürecine ayak uydursun.” (**) (Bitti)

* Ne Yapmalı?-Lenin

** Parti Öğretisi Üzerine-Lenin, Stalin Komüntern-İnter Yayınları

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu