DerlediklerimizGüncel

Hayko Bağdat | Rojava yolculuğu – 3

Rojava gezimizde Kobane’ye varmış, kentin hikâyelerini dinlemiş, savaşın izlerini gözlerimizle görmüş, yeni dostlar edinmiştik son yazıda...

Kobane’yi terk ederken üzülüyor insan. Acı ile umudun at başı yarıştığı, kötü günleri atlatıp sıradaki kötü günlere güç toplayan bir şehir dolusu insanın arasından ayrıldık. Her sokakta onlarca çocuk koşturuyordu kentte. O sokaklara yine mi bomba atacaklar yani? O yeni sıvanan evlerin duvarlarına yine mi ateş edecekler yani? Artık okuduğum her haberde o insanların akıbetini öğrenmeliyim ben. Turist değildik oralarda. Duyduklarımızın ve gördüklerimizin omuzlarımıza yüklediği bir yük var artık. O coğrafyanın yoldaşlarıyız artık. Başka türlü yapan gün yüzü görmesin gayrı…

Kobane askeri komutanı, Dersimli bir arkadaştı. Biz kentin misafirlerini hemen bırakmak istemedi sağ olsun. Şehirden korumalı bir konvoyla ayrılarak sırasıyla Süleyman Şah Türbesi’nin eski alanı, Necm Kalesi ve nihayet Fırat kenarında bir koy güzergâhında bir gezi gerçekleştirdik beraberce. Eski, köhne bir tekne ile Fırat üstünde biraz yol bile yaptık.

“Kürt Deniz Kuvvetleri” ile Fırat’ın Doğusu turu yaptık diye espriler eşliğinde suyun akışına bıraktık kendimizi birkaç saat de olsa.

Necm Kalesi

 

Necm Kalesi – Kale ziyaretçilerine el işi ürünlerini satmak için gelen ailelerden biri

Fırat kenarında verilen mola sonrasında rotamız Derik oldu. Cizre’ye taş atımı mesafede bir kent Derik. Şehre vardığımızda ilk Süryani ve Ermeni kiliselerini ziyaret edip sokaklarında uzun bir yürüyüş yaptık. Bölgeden dünyaya haber yapan cesur gazeteci arkadaşlarımızın konakladığı bir evde misafir olduk. Derik, Rojava’nın en güzel ve kadınların en güçlü olduğu kentlerinden birisi.

Derik Ermeni Kilisesi – 1915 Ermeni Soykırımı Yazıtı

Oradan IŞİD’li ailelerin tutulduğu Roj Kampı’na geçtik. IŞİD o kadar büyük bir vahşet ve suç bırakmış ki ardında, şimdi adalet nasıl sağlanacak, erkek tutuklular hangi hukuk kurallarıyla yargılanacak, on binlerce IŞİD’li kadın ve onların çocukları ne olacak henüz belli değil. Fakat durum gittikçe zorlaşıyor. Çadır kentlerde iki yıldan fazladır yaşamak zorunda kalan binlerce kadın ve çocuk var kamplarda. Eğitimleri, rehabilitasyonları, yaşam kaliteleri için adım atılmak zorunda artık. Kürtler, bu konuda tüm dünyadan destek istiyor. Yeni bir IŞİD jenerasyonunun bu kamplardan çıkmasından korkuluyor. Bu, haklı bir endişedir. Kampta başını örtmediği için 11 yaşında kız çocuğunu boğarak öldüren ebeveynlerinin hikâyesini duyunca hepimiz ürperdik gerçekten.

Sorsanız, her bir kadın, kandırıldığını, olaylara karışmadığını, evden çıkmadığını, pişman olduğunu anlatıyor. Fakat ortada çok büyük bir suç var. Kim ne kadar ve nasıl payına düşeni alacak kimse bilmiyor.

Roj Kampı – Bir IŞİD’li ailenin çocuğu

Rojava’da sizlere bahsetmek istediğim son yer; Ermeni Özsavuma Tugayı “Nubar Ozinyan” birliğidir. Soykırım ile topraklarından sürülen Ermeniler, 100 yıl sonra bir kez daha yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalmışken, bir grup kahraman “yeter artık, bir Ermeni’yi bile arkamızda bırakmadan direneceğiz” kararı almışlar. Onların kaldığı köyde bir gece misafir olmak inanın hayatımda yaşadığım en gurur verici anlardan biri oldu. Yakın zamanda 100 kişi olmayı hedeflemiş ve bu sayıya çok yaklaşmış bir askeri birim oluşturmuş Ermeniler. YPG çatısı altında IŞİD barbarlığına karşı direnmeye karar vermiş Hıristiyan bir topluluğun varlığı, dünyada yaşayan tüm Ermenilerin kafasını buraya çevirmelerini sağlamış. Hatta Ermenistan devleti “ne oluyor yahu bizim bayrak arkanızda, elinizde silah, davranıyorsunuz” diye olan biteni hayretle karşılamış. Türkiye hükümeti zaten hemen hedef göstermiş arkadaşları. Fakat bütün tartışmalardan galip çıkmış birlik yöneticileri. “Evimizi koruyacağız elbette” demeleri yetmiş yani. Aralarında yer alan “Araplaşmış, Kürtleşmiş” genç Ermeniler, kimlik bilincine sahip çıkmaya, hatta Ermenice öğrenmeye başlamışlar.

Birliğin yöneticileri köy köy, mahalle mahalle gezerek bölgede kalan son Ermenileri bulmaya ve onları evlerini korumaya ikna etmeye çalışıyorlar.

100 yıl sonra “hiçbir yere gitmiyoruz” diyorlar.

Duvarlarında faşizme karşı mücadele ederken şehit düşen Ermeni yoldaşlarımızın fotoğrafları var. Yakın zamanda hayatını kaybeden Nubar Ozinyan’ın fedakâr ve mücadele dolu yaşamından da ilham alıyorlar. Fırsat bulduğum ilk anda Rojava’ya gidip bu birliğin belgeselini çekmek istiyorum. Birlik hazır, ben de hazırım. Gerisi teknik meseleleri çözmeye kaldı. Bu konuda her türlü akla ve desteğe ihtiyacım var. Heyecanımı sizlerle paylaşmak istedim. Bir de belgesel işine bulaşacağım yani.

Nubar Ozanyan Taburu’nda Ermeni Kadın Savaşçı
Nubar Ozanyan Taburu
Nubar Ozanyan Taburu-2

Üç haftadır Rojava anlatıyorum. Anlattıklarım, yaşadıklarımı ne kadar yansıtıyor emin olamıyorum. Çünkü gerçekten görmeden, dokunmadan anlamak zor işmiş. 15 günde “anladım” zannetmek de akılcı işi değilmiş. İmkân bulan herkesin Rojava’ya gitmesini, o fedakâr halkın yanında durmasını istiyorum.

Orada kucaklaştığımız tüm dostlara selamımı iletiyorum.

Tekrar oraya gitmek için gün sayıyorum…

4 Ağustos 2019

Ahval

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu