GüncelMakaleler

MAKALE | Kürdistan için esas tehlike koronavirüs mü, TC devleti mi?

"Sokağa çıkma yasaklarına, ev hapislerine ya da evlerinde “gönüllü” mahpusluğa Kürt halkı alışık! Tepesinde helikopterler, daracık sokaklarında panzer ve akreplerin eksik olmadığı Kürdistan’da çok zaman sokağa çıkmak ölüm demekti, yeni bir durum değil salgın"

Ülkede koronavirüs salgını kol gezerken bir türlü virüsü bulamayan devlet, son olarak mecbur kalmış ve ülkede adı konulmamış koronavirüs vaka ve ölümleri görülmeye başlamasından haftalar sonra 11 Mart günü, virüsü yakalamayı “başarmıştı”! Ardından ise vaka ve ölüm sayıları; saklanmasına, özellikle yoksullar test olma imkanı bulamamasına karşın oldukça hızlı bir şekilde artmaya başladı.

Aslında bu durum bir yönüyle “normal”. Eğer söz konusu sağlık değil de “güvenlik” olsaydı, anında tespitler yapılır ve “başarı”lar ortaya serilirdi. Çünkü ülkede resmi kaynaklardan yapılan açıklamalardan elde edilen verilere göre 2019 sonu itibarıyla polis başına 211, jandarma başına 92 kişi düşüyor.

Askeri alanda 36 OECD* ülkesi arasında başı çeken ülke, doktor başına 498.2 ve hemşire başına ise 413,2 kişi ile son sırada yer alıyor. Ne yapsın devlet!? Bir de harcamalara göz atarsak eğer, devletin virüsü neden hemen “yakalayamadığını” biraz daha anlamış oluruz:

Ülkede, geçmişteki tüm bütçe paylaşımında olduğu gibi 2020 bütçesinde de askeri harcamalar, sağlık harcamalarını ikiye katladı. 2020 bütçesinden Sağlık Bakanlığı’nın 58 milyar 755 milyon 417 bin TL aktarılırken, Milli Savunma Bakanlığı’na 53 milyar 859 milyon 342 bin, Jandarma Genel Komutanlığı’na 22 milyar 968 milyon 117 bin, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne 38 milyar 973 milyon 189 bin ödenek ayırdı.

Yine OECD üyesi 36 ülke arasında milli gelire oranla en az sağlık harcaması yüzde 4.2’lik oranla Türkiye’de yapılıyor. (Askeri harcamaların sağlık harcamalarını ikiye katladığı bu bütçede, laf aramızda, koronavirüsü duayla yenebileceğine inanmış “garibim” Diyanet İşleri Bakanlığı ise 11 milyar 519 milyon 609 bin TL ödenekle birçok kurumu geride bıraktı.)

 

Bir vali bir valiye, “yasak getirelim HDP’ye” demiş!

Bu bilgiler neden önemli? Eğer egemenlerin sağlığa ayrılan bütçenin (ki bu bütçenin de halk sağlığından çok sağlık sektörünü rant alanı yapanlara hibe ettiklerini akıldan çıkarmamak gerekir) iki katını askeri harcamalara ayırmasının, faşist iktidarca sıradan bir durum olduğu görülmezse, salgın günlerindeki bazı pratiklerini anlamak güçleşebilir.

İlk örnek, geçtiğimiz günlerde Amed’de koronavirüs salgını nedeniyle evden çıkamayan yaşlı kesimlerle dayanışma içerisinde olmak için çalışma yapan HDP’lilerin çalışmalarına, Diyarbakır Valiliği’nin kararıyla getirilen engel. Diyarbakır Valisi’ni duyan Osmaniye Valisi durur mu? O da HDP Osmaniye İl Örgütü’nün koronavirüse dair bilgi içerikli afişlerinin asılması ve broşürlerin dağıtılmasına yasak getirdi.

HDP’lilere tebligat gönderen Vali, her türlü eylem ve etkinliğin bir ay boyunca yasaklandığını söyledi. HDP’lilerin koronavirüse ait genel merkezlerinin hazırladığı bilgilendirici afiş ve broşürlerin asılıp, dağıtılmasının da yasak olduğunun aktarıldığı yazıda, “Valiliğin yasaklama kararı kapsamında koronavirüs (Covid-19) salgını hakkında yapmak istediğiniz afiş dağıtımına salgının yayılmasının engellemesi için alınan tedbirler doğrultusunda izin verilmedi” denildi.

Bu valilere başka valiler eklendi ve daha önce Elazığ depremi sırasında depremzedelerle dayanışma için toplanan yardımları engellendiği gibi bu kez de salgın için örülen dayanışmasına engel getirildi HDP’nin. Kürt ulusuna ve mücadelesine dönük düşmanlık, virüsü haftalarca “tespit edemeyen” devlet tarafından hiçbir fırsatı kaçırmadan ve anında “tespit edilerek” engellendi!

Salgına karşı rezilce bir duruş sergileyen faşist AKP-MHP koalisyonu, sağlık sisteminin çöküşünü izleyip salgının faturasını da yoksul halka İBAN göndererek “başınızın çaresine bakın” diyor. Diğer yandan da Kürt halkına düşmanlıkta bir an tereddüde düşmeyeceklerini bu engellemeler vesilesi ile sık sık dile getirmiş oluyorlar.

Geçtiğimiz günlerde CNN Türk’te Ahmet Hakan isimli yozlaşmış burjuva gazetecinin paçavra programına katılan Süleyman Soylu’nun CHP’nin yardım çalışmalarına izin verdikleri durumda HDP’nin dayanışma çalışmaları için de alan açılacağını söylemesi bunun bir örneğidir. Ahmet Hakan’ın “CHP belediyelerinin yardım kampanyası ile bir HDP’li belediyenin bir terörist için yapacağı bir kampanya aynı kefeye koyulabilir mi?” sorusunun, Sülayman Soylu’nun söyleminden bir farkı olmaması da, devleti ve medyasıyla nasıl bir düşmanlaştırma çabası içerisinde olunduğuna işarettir.

 

Mexmûr Kampı’nda ambargo salgın dinlemiyor

Kürt ulusuna dönük düşmanlığın salgın versiyonu yalnızca Türkiye sınırları içerisinde geçerli değil kuşkusuz. 3 Nisan tarihi itibariyle 204 kişide virüs tespit edilen ve iki kişinin yaşamını yitirdiği Federe Kürdistan’da** hızla yayılan koronavirüs salgını tehlikesi altında olan bölgelerden biri de Mexmûr Şehit Rustem Cudi Kampı.

Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı olan kamp, virüs tehdidine rağmen 260 gündür KDP yönetimindeki Federe Kürdistan Hükümeti tarafından ambargo altında tutuluyor. Kampa giriş ve çıkışlara izin verilmiyor. Yapılan tüm çağrı ve gelen tepkilere rağmen ambargo kaldırılmıyor. Salgın tehdidi bile KDP yönetimini ısrarında vazgeçirmedi. Kamp yönetimi ise kendi imkanları ile koronavirüs tehlikesine karşı önlemlerini almaya çalışıyor.

Bu düşmanlığın nedeni ise Kürt hareketi yöneticilerine operasyonel faaliyetler yürüten ve bazı katliamlarda sorumluluğu olan MİT’in Federe Kürdistan Sorumlusu Osman Köse’nin 17 Temmuz 2019’da Hewlêr’de öldürülmesi olayı. Bu olayın ardından devreye sokulan ambargoyla, 1990’lı yıllarda sınır kentlerinden göç etmek zorunda kalarak buraya yerleşen 12 bin civarında insan hem işsizlik hem sağlık hem de yaşamsal ihtiyaçlarıyla sınanmaktayken bu duruma bir de salgın tehdidi eklenmiş durumdadır. (Bu arada kamp halkı kendi geçimini yılardır bölgede inşaat vb. işlerde çalışarak sağlıyordu. Şimdi o da yasaklanmış durumda. 9 aydır kimsenin kamptan çıkıp çalışmasına izin verilmiyor.)

Bu düşmanca ve faşist pratiklerin arkasındaki isim de faşist TC devleti iken, KDP de TC devletinin bölgedeki politikalarının yürütücüsü olarak görev görüyor ve kendi sınırları içerisinde öldürülen MİT’çi olayı için Mexmûr halkına işkence ederek kendisini affettirmeye çalışıyor. Ve egemenlerin her gün ekran karşısına çıkarak timsah gözyaşları döküp durduğu salgın durumu, bu düşmanca pratikleri hiç mi hiç etkilemiyor!

 

Bu faşistler “eğitilmezdir”!

Türkiye Kürdistanı’nda yoksulluk ve işsizliğe mahkum edilen Kürt halkı, koronavirüs konusunda önlemlerde de ayrımcı pratiklere uğruyor. Bölge halkı hakkında açıklamalar yapan Süleyman Soylu, “Doğu ve Güneydoğu’da sosyal izolasyonda sıkıntılar olduğuna” vurgu yaparken, aslında Kürt illerine dönük yeteri önlemleri almayacaklarını ilan ederek bölgede yaşanacak ölümlerle ilgili şimdiden bölge halkını suçluyor.

Diğer yandan HDP’nin pratiğine giriştiği dayanışma çalışmalarına, “evine gidip yardım yaptıkları kişinin hayatını riske attığını” iddia ederek engel getiriyor. Halkın salgına karşı önlem almadığını söylüyor ama birçok ilde salgınla mücadele edilebilecek tam kapsamlı herhangi bir sağlık kurumunun olmaması sorunu yokmuş gibi davranıyor. Bu bir çelişki değildir, bu çok açıkça ne salgın ne deprem dinlemeyen düşmanlıktır, bölge halkını ölüme terk etmek ama bunu da halk bu ölüme “gönüllü”ymüşçesine göstermeye çalışmaktır.

Oysa sokağa çıkma yasaklarına, ev hapislerine ya da evlerinde “gönüllü” mahpusluğa Kürt halkı alışık! Tepesinde helikopterler, daracık sokaklarında panzer ve akreplerin eksik olmadığı Kürdistan’da çok zaman sokağa çıkmak ölüm demekti, yeni bir durum değil salgın.

Ya da sokağa çıkma yasaklarının ve ambargoların uygulandığı bu kentlerde yaşamsal ve temizlik malzemelerinin fahiş fiyatlardan satılması (ya da hiç bulunamaması) da yeni bir durum sayılmaz. Ancak salgın çok yeni karşılaşılan bir durum olduğundan belli zorlukları da beraberinde getirmektedir. Çare; devlet ambargosuna karşın dayanışma ve salgına karşı önlemlerde kolektif davranmaktan geçiyor! Kuşkusuz hem dayanışma hem de kendini korumada kolektif davranma konusunda Kürt halkı hiç de çaresiz ve faşizmin uydurduğu gibi önlem almada “sıkıntılı” değildir.

Yalnızca bu faşistler “eğitilmezdir eğitilmez”!

 

* Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı

** Irak’ta ise 700’e yakın vaka ve toplamda 50 kişi hayatını kaybetti

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu