Güncel

“Ahmet yoldaş, her meseleyi derinlemesine ele alıyor, bunu partinin gelişmesi ve güçlenmesi açısından değerlendiriyordu”

Ahmet yoldaş bu süreci değerlendirirken diğerleri gibi ne öfkeyle ne hamasetle ne duygularıyla hareket ediyordu. Tam tersine her meselenin kökenlerine inmeye çalışıyordu. Diğer yoldaşları da, diğer arkadaşları da kendi düşüncesi etrafında örgütleme çalışmalarını sürdürüyordu. Parti içerisindeki iki mücadelesinde esas olan, ikna etme yöntemiyle birlikte değiştirme-dönüştürmedir. Ahmet yoldaş, esas olarak bunu gerçekleştiriyordu.

15 Nisan 1995’te Süheyla Dağdeviren ve Munzur Keskin’le birlikte Erzincan Kemah’ta yaşanan bir çatışmada yaşamını yitiren yiğit devrimci Halil Çakıroğlu’nu (Ahmet), mücadelesini, o dönemde kolektifin içinden geçtiği süreci onunla birlikte aynı alanda bulunan bir yoldaşıyla konuştuk:

– Halil Çakıroğlu ile tanıştığınız süreçte Proletarya Partisi açısından nasıl bir dönem yaşanıyordu?

– 93-94 yılları parti mücadelesi açısından önemli gelişmelerin olduğu, partimizin özellikle esas mücadele alanında kendi gücünü dosta, düşmana gösterdiği süreçlerden biriydi. Aynı zamanda kendi içinde pek çok sorun, sıkıntı yaşadığı süreçlerden de biriydi. Partimiz hem gerilla gücü hem kitlelerle ilişkisi hem düşmana vurma hem de kitleleri sevk ve idare, karşı devrimi acze düşürme anlamında olumlu roller üstlenmişti. Bunu daha çok esas mücadele alanlarında pratik olarak hayata geçirmişti. Ki çok sayıda sol, sosyalist kurum ve güçler bunu olumlayan söylemler geliştiriyordu. Bu olumluluklarla birlikte parti içinde yaşanan bir dizi sıkıntı da kurum içinde içten içe bir kaynamaya neden oluyordu.

Kurumumuz içerisinde ciddi sorunlar baş gösteriyordu, uç veriyordu. En önemlileri neydi? Birlikten sonraki süreçte, birleşen güçlerin kurum içerisindeki iktidar savaşımında, iki tarafında kendi egemenliğini kabul ettirme tarzında gelişmeler yaşanıyordu. Yaşanan sorunlar daha çok kendisini, sekterizm, askeri bakış açısı, grupçuluk, yer yer hizipçiliğe varan çalışmalar, adamcılık, kayırmacılık tarzında şekilleniyordu.

 “Meseleleri derinlemesine ele alırdı”

– Parti içi tartışmaların oldukça yoğun olduğu bir dönem malum. Halil Çakıroğlu’nun mücadele geçmişi hakkında neler söylersiniz? Kolektif içinde yaşanan sorunlara yaklaşımı, tarzı nasıldı? 94’te yaşanan darbe sürecini en ağır yaşayan alanlardan birinde, birlikteydiniz…

– İstanbul’da bir kamulaştırma eylemi sırasında yaralı bir şekilde yakalanıyor Halil yoldaş. Gözaltında işkencede örnek bir duruş sergiliyor. Sonrasında tutuklanıyor. İyileştikten kısa bir süre sonra değerli önder kadrolarımızdan Mehmet Zeki Şerit’in “o duvarınız vız gelir bize vız” özdeyişini kendi yaşamına uygulayıp, Bayrampaşa cezaevinden -sanırım 93-94lü yıllarda- firar ediyor. Sanırım yine firardan kısa bir süre sonra da kırsal alanda görev alıyor.

Kırsal alana geldikten kısa bir süre sonra yoldaşla tanıştık. Ahmet yoldaşla biz barınak sürecinde bir araya geldik ve birbirimizi daha yakından bu süreç içinde tanımaya başladık. Kurumumuz içindeki alt bölge konferansı çalışmaları dolayısıyla orada bulunan 20-25 kadar parti üyesi, sabahtan akşama kadar konferans çalışmaları içerisinde yer alıyordu. Bu çalışmalarda ben de görev aldım. Ahmet yoldaş da bu çalışmalara katılıyordu. Benim o 2-2,5 aylık süre boyunca süren bu çalışmalarda gözlemlediğim, Ahmet yoldaşın meseleleri, daha bilinçli, daha sorumlu ve daha inceleyen-araştıran, partiye bağlılıkla birlikte ele alan bir tarzının olduğuydu.

Ahmet yoldaş bu süreci değerlendirirken diğerleri gibi ne öfkeyle ne hamasetle ne duygularıyla hareket ediyordu. Tam tersine her meselenin kökenlerine inmeye çalışıyordu. Diğer yoldaşları da, diğer arkadaşları da kendi düşüncesi etrafında örgütleme çalışmalarını sürdürüyordu. Parti içerisindeki iki mücadelesinde esas olan, ikna etme yöntemiyle birlikte değiştirme-dönüştürmedir. Ahmet yoldaş, esas olarak bunu gerçekleştiriyordu.

Yoksa birilerinin yaptığı gibi birilerini kafalayarak, onlarda bir davranış geliştirerek, yanlış da doğru da olsa o yönde hareket ederek herhangi bir sorunu araştırmadan, doğrudan mahkûm eden tarzda bir yönü yoktu.

Dediğim gibi Ahmet yoldaş, hem yazınsal hem de düşünsel olarak kendini ifadelendirirken meseleyi derinlemesine ele alıyor, bunu partinin gelişmesi ve güçlenmesi açısından değerlendiriyordu. Ki başından sonuna kadar o toplantılardaki genel yaklaşımı bu yöndeydi. Bu bakımdan ben Ahmet yoldaşın Yel Dağı sürecindeki hem pratik çalışmalarının hem teorik tutumlarını olumlu olarak değerlendiriyorum.

Bu yüzden de birçok yoldaşa nazaran Ahmet yoldaşla daha yakın daha sıcak ilişkiler geliştirmeye çalışıyordum. Çünkü bazı noktalarda düşüncelerimiz birbiriyle gerçekten çakışıyordu. Ya da birebir aynı düşünmediğimiz noktalarda bile birbirimizi kırıcı, incitici bir tarzda değil tam tersi eğitici, geliştirici bir tarzda hareket etmeye çalışıyorduk.

Barınaktan çıktıktan sonra parti içerisindeki huzursuzlukların iyice boy verdiğini görüyor, sezinliyorduk. Hatta barınak içerisinde yaşanan bir takım sorunlardan dolayı partide çok yönlü çok ciddi sorunların artık gün yüzüne çıktığını her an patlak verebileceğini görüyor, anlıyorduk. Ki çok kısa süre içinde yaşayacağımız, karşılaşacağımız şeyler bunun böyle olduğu gerçeğini açığa çıkardı. Barınak çıkışından sonra gittiğimiz Hozat bölgesindeki ormanlık bir alanda sabahın ala şafağında darbeci klik tarafından silahsızlandırıldık.

Fakat burada Ahmet yoldaşın olduğunu anımsamıyorum. Silahsızlandırıldık, 8 kişiydik. Bizi konferansçı kesimin üyeleri olarak değerlendiren darbeci-hizipçi grup -daha sonra doğru ifadelendirmeyle, sol sekter, kariyerist, lümpen adlandırılması yapıldı- bölge komutanlığının böyle bir karar verdiği dile getirildi bize. Bu süreç sonrasında parti içerisinde tekrar bölünme yaşandı.

“Görüldü ki Ahmet yoldaşla yeniden aynı safa düşmüşüz”

– Bu duruma yönelik bölgedeki partililerin ve gerilla gücünün tutumu ne oldu peki?

– Bu bölünme sonrasında özellikle Dersim bölgesinde yürüttüğümüz faaliyette yeniden bir toparlanma-merkezileşme çabası içine girdik. Dolayısıyla kimlerin hangi tarafta tavır ve yer aldığı henüz netleşmemişti. Bir süre sonra kimlerin nerden yana tavır aldığı ortaya çıktı. Ve görüldü ki Ahmet yoldaşla tekrar aynı safa düşmüşüz. Buna sevindim desem yeridir çünkü değerli, çalışkan, üretken, fedakâr, özverili, güvenilir yoldaşlardan biriydi. Böylesi yoldaşların bir arada olması gerek sınıf mücadelesi açısından gerek partimiz açısından çok önemli ve çok değerliydi.

Süreç böyle devam ederken 93-94’lerde orada tekrar partinin merkezîleşmesi doğrultusunda çalışma yürüttük. Bu eksende bölgede üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmek için toplantılar gerçekleştirdik. Toplantılardaki genel tutumu itibariyle Ahmet yoldaş süreci tekrar partinin bu dağınıklığının üstesinden gelmek anlamında olumlu roller üstlendi. Ve değerli, anlamlı öneriler getirdi, müdahalelerde bulundu. Ki bunun sonucu olarak da Ahmet yoldaş bu toplantılar sonucunda tekrar KBK’nın yönetimine seçildi. Bölgemizin aynı zamanda delege sıfatı taşıyan bu yoldaşlar diğer bölgelerle bir konferans çalışması yürütecek ve partiyi tekrar örgütleyeceklerdi.

Kalp bölgesinden yara almış, kalp bölgesi tamamen açılmış, şarapnel parçalarıyla. Ona rağmen Halil yoldaşın hala o esnada zorlanarak da olsa nefes almaya çalıştığı ve yoldaşın yanındaki yoldaşlarına üstündeki askeri ceketin çıkarılmasını istediğini, çünkü içinde hem parti belgeleri hem de başka malzemelerin olduğunu, bunun düşmanın eline geçmemesini istediğini kendisini taşımak için uğraşmamalarını istemiş. Aynı zamanda son sözleri olarak, yoldaşlara “sizlere güveniyorum, parti mücadelesini güçlendirin, geliştirin” dediğini ve bundan sonra şehit olduğunu öğrendim.

 

Çakıroğlu’nun ölümsüzleştiği çatışma nasıl gerçekleşti?

– Halil Çakıroğlu’nun Munzur Keskin ve Süheyla Dağdeviren ile yaşamını yitirdiği çatışmaya dair çok yakın gözlemleriniz var. O gün neler yaşandı?

– Ahmet yoldaşla Erzincan’ın Kemah hattı üzerinde kıştan ilkbahara dönüş döneminde konumlanmıştık. Orada faaliyetlerimizi yürütüp buradan Dersim hattına geçiş yapacaktık. Aynı süreçte yanlış hatırlamıyorsam Mehmet Demirdağ yoldaş da bu hata gelmişti. Mehmet Demirdağ yoldaşla parti sorunlarını, partinin yeniden merkezîleşmesiyle ilgili çalışmaları konuşmuştuk. Kısa bir dönem kalmıştı Demirdağ yoldaş sonrasında parti faaliyeti için diğer alanlara geçmişti.

Halil Çakıroğlu, Süheyla Dağdeviren ve Munzur Keskin yoldaşların şehit düştüğü o gün, Kemah köylerinden iki tanesine iki kol halinde girmeye karar verdik. Akşam saatlerinde iki gerilla birliği toplandı. Komutanların inisiyatifinde hareket tarzını oluşturdu ve yürüyüşe geçti. Vadiyi bitirdikten sonra vadinin hemen çıkışında bir tepe vardı. Gerilla birliğinin küçük bir kısmı köyün bir tanesine ana birlik kısmı diğer köy için o tepede toplaşmaya başladı. Ben ön orta sırada yürüyordum. Tepeye geldiğimizde komutan yoldaş yanıma gelerek iki yoldaşı daha yanıma almamı, köye giriş yapmamı, köyde bir şeyin olup olmadığını telsizle bildirmemi, birliğin ondan sonra giriş yapacağını söyledi. Ben de diğer iki yoldaşla birlikte hafif yağışlı bir havanın altında ve havanın karardığı bir koşulda -sanırım saat 18.00 gibiydi- köyü çevreleyen en dış bahçelerinin duvarlarına vardık.

Köyün içerisini gözetlemeye başlamışken birden bire büyük bir patlamayla irkildik. Hemen mevzilendik. Akabinde ikinci bir patlama sesi duyduk. Geliş güzergahını düşününce eğer bombaya doğru gidersek etki alanından uzaklaşacağımı düşündüm. Gerçekten de biz bomba yönüne doğru gittik -ki daha sonra bunun tanktan atılan bir bomba olduğu ortaya çıktı- ağaçların altından ve dereden giderek mevzilendik, çevreyi denetmeye başladık. Bombaların bizim birkaç dakika önce terk ettiğimiz tepeye indiğini gördük. Esas olarak bombalamanın tepedeki arkadaşlara yönelik olduğunu anladık.

Bunun üzerine tekrar bombaların etki alanından çıktık. Dereden dağa doğru tırmanmaya başladık. Köyün yan tarafından dağa doğru çıkmaya başladık. Daha kış şartları hakimdi. Dağı tırmandığımızda zaten bomba sesleri susmuştu. Biz dağın zirvelerinden yürümeye devam ederken ilk konaklama yerimize -ki buluşma noktasıydı- vardık.

Diğer arkadaşların da bizden kısa bir süre önce buraya geldiğini gördük. İki-üç arkadaşa hala ulaşılmadığını, yaralı arkadaşımızın olduğunu öğrendik. Orada oturup bir durum değerlendirmesi yaptık. Ve düşmanın sabah saatlerinde operasyona çıkacağını düşünerek alandan çıkmamız gerektiğine karar verdik. Yaralı yoldaş için bir sedye hazırladık, yoldaşı sırtımızda, omuzlarımızda taşımaya başladık. Gerilla birliği olarak kışı geçirdiğimiz barınak noktasına doğru yürüyüşe geçtik.

Yaralı yoldaştan öğrendiğimize göre, ilk bombalama esnasında Halil yoldaş vurulmuş. Kalp bölgesinden yara almış, kalp bölgesi tamamen açılmış, şarapnel parçalarıyla. Ona rağmen Halil yoldaşın hala o esnada zorlanarak da olsa nefes almaya çalıştığı ve yoldaşın yanındaki yoldaşlarına üstündeki askeri ceketin çıkarılmasını istediğini, çünkü içinde hem parti belgeleri hem de başka malzemelerin olduğunu, bunun düşmanın eline geçmemesini istediğini kendisini taşımak için uğraşmamalarını istemiş. Aynı zamanda son sözleri olarak, yoldaşlara “sizlere güveniyorum, parti mücadelesini güçlendirin, geliştirin” dediğini ve bundan sonra şehit olduğunu öğrendim.

Keza aynı şekilde Meral yoldaşın bu bombalama sırasında yaralandığını, yaralı yoldaşın Munzur yoldaşı gördüğünü ve yanına hareketlendiğini fakat Munzur harekete geçince bir bombalama daha olduğunu, sonra Munzur’u görmediğini Meral’e doğru yaklaşmaya çalışırken de yaralandığını öğrendik. Köylülerden edindiğimiz bilgi kadarıyla düşmanın oraya operasyon düzenlediğini ve sonra şehitlerimizi oradan alıp götürdüklerini öğrendik.

Partinin bölünmesinin ardından hem partide yaşanan bunalımdan sonra oluşan güvensizlikler hem mücadeleye karşı duyulan güvensizlikler birçok yoldaşın kafasında artık bu mücadelenin bir yere taşınamayacağı şeklinde eğilimler gösteriyordu. Fakat Ahmet yoldaşın bu süreçte yürüttüğü mücadele, gösterdiği çaba yoldaşlardaki bu güvensizlik duygularının giderilmesinde önemli bir rol oynuyordu.

“Nerede olursak olalım aslında hep biraradaydık”

– Halil Çakıroğlu’na dair son olarak neler söylersiniz?

– Biz tek başımıza mücadeleye katılmakla değil en yakınımızdan, kolumuzun uzanabileceği herkesi mücadeleye katmakla da görevliyiz. Yoldaş bunu başarabilen insanlardan bir tanesiydi.

Kişisel özellikleri olarak Ahmet yoldaşı çok hareketli, çok dinamik buluyordum. Hiçbir zamanda verilen bir görevin uzağında durduğunu, onun altından kalkamayacağı yönünde bir eğilim gösterdiğini görmedim. Her zaman efendiliğini koruyan, ağırbaşlı özellikleri olan, yoldaşlara karşı samimi, düşmanına karşı dirayetli, kararlı bir yoldaştı.

Çok değerli, önder vasıfları olan ileri bir kadromuzu kaybetmiştik. Parti mücadelesi açısından o sürecin esas yükünü omuzlayan yoldaşlardan bir tanesiydi. Parti faaliyetini o gün hala omuzlayanları bir arada tutan birkaç yoldaştan bir tanesiydi.

Partinin bölünmesinin ardından hem partide yaşanan bunalımdan sonra oluşan güvensizlikler hem mücadeleye karşı duyulan güvensizlikler birçok yoldaşın kafasında artık bu mücadelenin bir yere taşınamayacağı şeklinde eğilimler gösteriyordu. Fakat Ahmet yoldaşın bu süreçte yürüttüğü mücadele, gösterdiği çaba yoldaşlardaki bu güvensizlik duygularının giderilmesinde önemli bir rol oynuyordu. Ahmet yoldaş, gerek gerilla birliği içerisindeki gündelik yaşamıyla gerek yoldaşlarıyla ilişkilerinde gerek parti çalışmalarında son derece dürüst, iyi niyetli bir çalışma yürütüyordu.

Biz bunları yakinen hissediyorduk, bu yüzden ben birçok sorunu Ahmet yoldaşla konuşmaya çalışıyordum. Hem kendi gelişimim açısından hem de partinin faaliyetinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi açısından çok önemli bir işlev görüyordu.

O süreci birlikte taşıdık. Farklı sorumluluklarımız gereği farklı görevlendirmeler oldu, zaman zaman ayrıldığımız ve birleştiğimiz dönemler oldu. Ortak ideallerimiz, hedeflerimiz doğrultusunda yürüttüğümüz bu mücadelede nerede olursak olalım aslında hep biraradaydık demek geliyor içimden.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu