GüncelMakaleler

SENTEZ | Kitlelerle temasta söz ve eylem bütünlüğü

"Son söz İbrahim Kaypakkaya’nın yaptığı alıntıyla Mao’nun: “Gerçek bir çelik kale nedir? Bu kitlelerdir. Gerçekten ve samimiyetle devrimi destekleyen milyonlarca ve milyonlarca halktır”

“Kitle hareketinin dibe çekildiği, dipte güç biriktirdiği ve koşulları oluştuğunda dalga dalga tekrar yüzeye vuracağı gerçeğinden hareketle, en “dipte” kitlelerle temas etmek, stratejik yönelimimiz doğrultusunda bir çalışma sürdürmek devrimci tutumdur.” (Partizan 94. Sf: 112)
Yukarıdaki cümlenin belirlediği hedef olan “kitlelerle temas”, “devrim kitlelerin eseridir” belirlemesini ilkesel olarak ön şart kabul eder. Bu ön şart kabul edildikten sonra kitlelerle temas kavramı anlam kazanır.

Peki dipte temas edilecek olan kitle nedir? Neye ya da kimlere denir? Nasıl temas edilir? Kitle tanımı neye göre ve nasıl yapılmalıdır?
Yeşil ışıkta karşıdan karşıya geçmek için kırmızı ışık yanarken yol kenarında bir arada bekleyen ve yeşil yandığında -kısa süre için bile olsa- aynı yönde hareket eden ve sonra kendi yönlerinde hareketlerine devam eden insan grubumudur?

Yoksa kitle dediğimiz şey otobüs gelene kadar aynı durakta bekleyen, otobüs gelince birlikte aynı otobüse binen ve ineceği yere geldiğinde sırayla araçtan inen insanların oluşturduğu grup mudur?

Günlük yaşam içerisinde sevdiği sanatçının konserine giden dinleyicilerin bütününe de, tuttuğu takımın maçını izlemek için stada giden “taraftara” da kitle deniliyor. Tek tek insanların belli bir amaç için bir araya gelmesinden kaynaklı ortaya çıkan nicel büyüklükler ifade edilirken de, çeşitli grupların oluşturduğu birlikler tanımlanırken de kitle kavramı kullanılıyor.

Komünist devrimciler açısından kitle tanımı sadece sayısal büyüklük ya da sadece belli bir amaç için bir araya gelişten oluşmamaktadır.
Komünist devrimciler açısından en genel kavramı ile kitle, tüm ezilen ve sömürülen kesimleri, devrimden çıkarı olan kesimleri kapsar. Bu da doğallığında ve dolaysızca halkı tanımlar. Kitle kavramı zamansal ve eylemsel unsurları da barındırır. Bundan dolayı da toplumsal hareketin objektif durumuna göre “kitle” tanımı daralabilir yada genişleyebilir.

Bu da devrimci durumun alçalıp-yükselmesi durumuna ve komünist hareketin harekete geçirebildiği unsurların sayısına göre kitle tanımının yeniden yapılmasına neden olur.
“Kitle kavramı mücadelenin niteliğinin değişmesiyle birlikte değişir. Savaşın başında kitleden söz edebilmek için gerçekten devrimci birkaç bin işçi yeterliydi. Parti mücadeleye sadece parti üyelerini çekmekle kalmayıp, partisizleri de sarsıp uyandırabiliyorsa, bu kitleleri kazanmaya başlamak demektir. Devrimlerimizde, birkaç bin işçinin kitleyi temsil ettiği durumlar yaşadık.

Devrim yeterince hazırlanmışsa “kitle” kavramı değişir. Kitle artık birkaç bin işçi demek değildir, kitle başka bir anlam ifade etmeye başlar. Kitle sözcüğünden sadece işçilerin çoğunluğunun değil bütün sömürülenlerin çoğunluğu anlaşılacak biçimde değişir, yoksa devrimci olunmaz, yoksa kitle kavramı anlaşılmaz.” (Lenin S.E Cilt 10 Sf. 314)

Sorunları yaşayanlar çözüm ortaklarıyla temas kurar
Yokluğun-yoksulluğun, işsizliğin, açlığın hükmünü her gün arttırdığı bir coğrafyada yaşıyoruz. İşçilerin, köylülerin, emekçi yoksul halkın her gün biraz daha yoksullaştığı, zenginlerin, sömürenlerin her gün biraz daha zenginleştiği bir sistemin içinde yaşıyoruz.

Köylüler ürünlerinin maliyetlerinin her gün biraz daha arttırdığını söylerken, borçları dolayısıyla bankadan tarafından icralık oluyor, traktörlerine haciz geliyor. Bu arada, buğday, saman, soğan, et ve daha pek çok tarımsal ürün ithal ediliyor. Küçük esnaf dükkân kapatıyor, iş arayanlar nikâh yüzüklerini satarak biraz daha hayatta kalmaya çalışırken, işsizler ordusuna her gün yenileri katılıyor.

Elektrik, doğalgaz faturalarını, kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısı birkaç milyon ile ifade ediliyor. Kadın sorunu, çevre-doğa sorunu, ulus sorunu ve çeşitli demokratik haklar ile ilgili sorunlar ise var olan tabloyu tamamlıyor.
Kısaca özetlenen bu yokluk-yoksulluk içinde kıvranan emekçi halk ile nasıl temas kurulabilir? Yukarıdaki kısa durum özeti kendi içinde sorunun cevabını da taşıyor. Ekonomik-sosyal-siyasal-kültürel vb sorunlarla boğuşan toplumsal kesimlerde bulunarak-bulunmaya çalışarak temas sağlanır.

Kitleler öncelikle kendi sorunları doğrultusunda örgütlenirler. Kendileri için en yakıcı hissettikleri sorunların girdabına kapılanlarla temas, o sorunların ya da o sorunlara benzer sorunların çözümü için geliştirilecek söz ve eylem bütünlüğü ile sağlanır. Sorunları yaşayanlar, kendi yanlarında gördükleri ve hissettikleri “çözüm ortaklarıyla” temas kurarlar.

Bütün Eserleri’nde yer alan yazılarına bakıldığında İbrahim Kaypakkaya’nın pek çok işçi ve köylü eyleminde başından sonuna kadar yer aldığı, ajitasyon-propaganda-örgütlenme çalışmaları yaptığı görülebilir. Bu çalışmalar bizzat sorunun çıktığı yerde ve bizzat sorunların muhataplarıyla bir arada olmayı içeren çalışmalardır.
“İşçilere politik bilinç götürmek için ne yapmalı?” sorusuna, tek başına ve sadece, çoğu durumda pratisyenlerin -ekonomizme eğilimli pratisyenleri tamamen bir yana bırakıyoruz- yetindiği yanıt olan “işçilerin arasına girilmeli” yanıtı verilmemelidir.

İşçilere politik bilinç götürmek için sosyal demokratlar nüfusun bütün sınıfları arasına girmeli, ordu birlikleri bütün yönlere gönderilmelidir.” (Lenin S.E. Cilt:2 Sf:105)
Sözü edilen “bütün yön” ezilen ve sömürülenlerin tüm sorunlarını da kapsamaktadır. Ekonomik, siyasi, kültürel ekolojik v.b. her sorun, kitlelerle temasın ve oluşturulacak sağlam bağın halkalarıdır. Herhangi bir sorunun etkisi sadece o sorunun kapsadığı alanla sınırlı değildir.
“Her grev kapitalist toplumun küçük bir krizidir.” (Lenin) Bu belirleme ekonomik bir sorunun aynı zamanda siyasal bir sorun olduğunu da ifade eder. Olay ve olgular “tek başlarına” ele alındıklarında şeylerin arasındaki diyalektik bağ koparılmış olur.

Her sorunun başka bir sorunla ya da sorunlarla, her olgunun başka bir olguyla ya da olgularlabağlı olduğunu düşünerek, bilerek hareket etmek gerekir.Ekonomik, siyasi, kültürel ekolojik vb her sorun ve hak talebi, en küçüğünden en büyüğüne kadar kitlelerle temasın odak noktaları olabilir.
“Eğer işçilerin yaşamında, ekonomik ajitasyon için kullanılamayacak tek bir sorun yoksa, politik alanda da, politik ajitasyon konusu olarak hizmet edemeyecek hiçbir sorun yoktur. Sosyal demokratların çalışmasında ajitasyonun bu iki türü, bir madalyonun iki yüzü gibi ayrılmaz biçimde birbirine bağlıdır.

Gerek ekonomik gerekse de politik ajitasyon, proletaryanın sınıf bilincinin gelişimi için aynı şekilde vazgeçilmezdir, çünkü her sınıf mücadelesi politik bir mücadeledir. (Lenin S.E Cilt:1 Sf: 485)

Kitlelerle temas süreklilik ister
Temastan kasıt değmek-dokunup geçmek değildir. Temastan kasıt nüfus etmektir, iliklerine kadar işlemektir. Şöyle bir görünüp sonra kaybolmak, aradan uzun bir zaman geçtikten sonra kaybolan kıvılcımlar gibi değil gürül gürül yanan ateş gibi olmaktır. Yapılan iş, gösterilen çaba, harcanan emek doğru bir yöntemle, ele alış ile hak ettiği değere kavuşabilir. Sadece dokunup, değip geçmek hem harcanan emeğe yeteri kadar emek vermemek hem de “dostlar alışverişte görsün” anlamına gelir.

Var olan ekonomik, siyasi, kültürel, ulusal v.b. tüm sorunların tüm gözeneklerine sızmak ve her an her yerde olmak gerekir. Elbette ki subjektif gücün niceliği kısıtlayıcı olabilir, ancak bu kısıtlayıcılık “geçinmeci bir tarzı ve koşullara teslimiyeti” getirmemelidir.
Süreklilik hemen her şeyde olduğu gibi kitlelerle temasta da en önemli faktörlerden biridir. Sürekli ve düzenli olmayan bir ilişkilenme süreci verimliolmaz. Güven unsurunu da olumsuz yönde etkiler. Süreklilik ve bağıntılı olarak tekrar öğrenme de önemli bir yer tutar. Komünist devrimciler kitlelerle ilişkilerinde kendi argümanlarını bıkmadan, usanmadan tekrarlamalıdırlar.

Tek bir anlatış biçimine ve yönteme takılıp kalmadan biçim ve yöntemler değiştirilerek kurulan ilişki geliştirilmelidir. Gücümüz düşüncelerimizin, tespitlerimizin bilimselliğinde olduğu kadarsürekli ve düzenli bir şekilde kitlelerle buluşarak onları harekete geçirme becerisindedir. Düşünceler, tespitler pratiğe aktarabildiğinde çiçek açarlar.
İçerik aynı kalmasına karşın bir şey çok farklı biçimlerde anlatılabilir. Bu, anlatılacak şey ve bu şeyin anlatılacağı kitle üzerinde düşünmeyi ve farklı yöntem ve özellikleri aramayı gerektirir. Denenen ve başarılı olmayan bir yöntem üzerinde ısrar etmek hem anlatan hem de anlatılan kesim üzerinde olumsuz etkilerde bulunur. Başarısız olan duraksamaksızın değiştirilmelidir.
Kitlelerle kurulan ilişkilerde sorunlar ve sorunların çözümüne yaklaşım, “doğru olan budur”, “bu yapılmalıdır” tarzında olmamalıdır. Bu üstenci bir yaklaşımdır. Ve dışlayıcı-uzaklaştırıcı bir etki yaratır. Doğru olanın kavranmasını sağlamaya çaba sarf edilmelidir.

Doğru olanın kavranmasını sağlamaya çalışmak kavramayı da beraberinde taşır. Burjuva eğitimindeki öğretmen-öğrenci monoloğu oluşturmak zarar vericidir. Sunulan çözümün kavranmasını sağlamak, “bildirmek”, “emretmek”, “tanrı buyruğunu sunmak” değildir.

Çözüme kitlelerin ulaşmasını sağlamak temastaki en önemli noktalardan biridir. Bu ulaşma kendiliğindenci bir şekilde ele alınamaz. Her an kitlelerin yanında olarak renkli-sesli çok çeşitli araç ve yöntemlerle çözüme ulaşmasını, kavratılmasını sağlamak gerekir, akan su ve suyun yatağı gibi.
Son söz İbrahim Kaypakkaya’nın yaptığı alıntıyla Mao’nun: “Gerçek bir çelik kale nedir? Bu kitlelerdir. Gerçekten ve samimiyetle devrimi destekleyen milyonlarca ve milyonlarca halktır.”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu