EmekGüncelMakaleler

EMEK | Rusya’nın Ukrayna İşgali: Türkiye’de Yağ Kuyrukları!

"Mevcut savaş halinin sertleşerek devam etmesi yoksulluk içinde yaşamaya çalışan Türkiye halkına daha fazla yoksulluk getirecektir. En temel insani ihtiyaçlardan biri olan gıda ürünlerinin fiyatları önümüzdeki günlerde katlanarak artacaktır."

Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başlaması ile birçok ülke bu savaşın etkileneni olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada özgün olarak Türkiye’nin neredeyse savaşan ülkeler kadar etkilendiği bir gerçeklik söz konusu. Bu etkileniş gıda ürünlerinden akaryakıta, doğalgazdan turizme kadar birçok sektörde karşımıza çıkmaktadır.

Türkiye savaşın başından itibaren almaya çalıştığı ikili pozisyona rağmen en çok etkilenen ülke olmaktan kendini kurtaramadı. Uzunca bir süredir devasa bir ekonomik kriz ile karşı karşıya kalan Türkiye için savaşın başlaması ile birlikte kriz ciddi oranda derinleşmiştir.

Oluşan yağ kuyrukları, buğday-un fiyatlarına gelen zammın, akaryakıt fiyatlarının neredeyse her gün zamlanmasının Türkiye’nin içinde olduğu ekonomik kriz ile doğrudan ilişkisi bulunurken, diğer taraftan tüm bu ürünlerin ithal edilmesi, savaş ile birlikte dünyada bu ürünlerin fiyatlarının artması var olan dışa bağımlılık fahiş fiyatları görmemizin nedenidir.

Türkiye’nin tarımdan enerjiye artan dışa bağımlılığı herhangi bir bölgede yaşanan gelişmeden katbekat fazla etkilenmesini ortaya çıkarmaktadır. Türkiye doğalgazda yüzde 99.1, petrol ve ürünlerinde yüzde 92.4 dışa bağımlıdır. Enerji alanında da en çok Rusya’dan ithalat yapmaktadır. Doğalgaz ihtiyacının yaklaşık yüzde 40’ını, petrol ihtiyacının ise yüzde 25’ini Rusya’dan ithal etmektedir.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başlamasının ardından Rusya, ABD, AB emperyalistleri arasında başlayan ambargo tartışmaları sonucunda petrolün varil fiyatı yükselmiştir. Petrolün varil fiyatı 2014’ten bu yana en yüksek seviye olan 100 doların üzerine çıkmıştır. Savaşla birlikte girilen tartışmalar ve uygulamaya konan ambargo enerji sektöründe neredeyse tamamen dışa bağımlı olan Türkiye’yi anlık olarak etkilemektedir. Petrolün varil fiyatının günlük olarak yukarıya doğru hareketlenmesi aynı anda zam olarak karşımıza çıkmaktadır.

Dünya genelinde petrol fiyatlarının artması ve Türkiye’de dolar kurunun yükselmesi, çarpan etkisi yaratarak sürekli zam furyasını beraberinde getirmektedir. Akaryakıt, yılbaşından bu yana yaklaşık yüzde 57 zamlanmıştır, bu zamların daha ne kadar süreceği de tamamen belirsizlik olarak karşımızda durmaktadır. Rusya ve diğer emperyalist ülkeler arasındaki karşılıklı atılan adımların sertliğine baktığımızda önümüzdeki süreçte zamların devam edeceğini söyleyebiliriz. Akaryakıta gelen zamlar diğer bütün sektörleri etkilemektedir. Bu durum gıdadan ulaşıma, elektrikten doğalgaza vb. bütün sektörlerde akaryakıta gelen zamlardan kaynaklı olarak yansımaktadır.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) son verilerine göre Türkiye 23.7 milyon hektar ile Avrupa’da en büyük tarım arazisine sahip ülkedir. Türkiye’nin ardından gelen Fransa 19.3, İspanya 17 ve Almanya 12 milyon hektar tarım arazisine sahiptir. Ancak bu alanlar hızla yitirilmektedir. 1980’den bu yana IMF, Dünya Bankası ve DTÖ kaynaklı uygulanan neo-liberal politikaların sonucunda tarım alanları 5 milyon hektar daralmıştır.

Bu daralma devam etmekte, her yıl binlerce alan atıl duruma düşmekte ve binlerce köylü üretimden koparılmaktadır. Bu 1980’lerde başlayan AKP döneminde zirve yapan neo-liberal politikaların köylüleri üretemez hale getirip tarımı tamamen çok uluslu şirketlerin tekeline bırakma anlayışı ile doğrudan ilgilidir.

Türkiye’de coğrafya derslerinin vazgeçilmez sözü olan “kendi kendine yetebilen” ülke masalı artık neredeyse tüm tarımsal ürünlerde kendi kendine yetmeyen ülke gerçekliği ile yer değiştirmektedir. Türkiye, tarımsal ürünlerin neredeyse tamamında dışa bağımlı hale getirilmiştir. Bugün birçoğumuz Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte Ayçiçek ve buğdayda tamamen dışa bağımlı olduğumuzu öğrenmiş bulunmaktayız. Hâlbuki iktidarların söylem olarak kullanmakta çok sevdiği “bereketli Anadolu toprakları” yiyeceğimiz ekmeği bile üretemez hale getirilmiştir.

 

İthalat cenneti Türkiye!

Türkiye’de tarımı tasfiye sürecinin temelleri, 24 Ocak Kararları ve 1980 askeri faşist darbesini izleyen yıllarda uygulamaya konulan emek karşıtı neo-liberal politikalarla atılmıştır. O yıllarda başlatılan “üreticiyi ithalatla terbiye etme” politikası günümüzde de sürdürülmektedir. 4 Mart 2022’de “görevden af talebi” kabul edilen Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, 20 Aralık 2018 tarihinde ülkenin buğday ve saman ithal ettiğini dile getirenlere karşı “Türkiye’de para var ki ithalat yapabiliyor” demişti. Tam da bu anlayışla hareket edilmektedir.

Dünya buğday ihracatının yüzde 30’unu, Ayçiçeği tohumu ihracatının yüzde 32’sini mısır ihracatının yüzde 19’unu arpa ihracatının yüzde 31’ini Rusya ve Ukrayna gerçekleştirmektedir. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Ocak ayı verilerine göre 2020-2021 döneminde, Türkiye buğday ithalatının yüzde 78’ini Rusya’dan gerçekleştirmektedir. İkinci sırada ise yüzde 9 ile Ukrayna bulunmaktadır. Rusya ile Ukrayna’nın buğday ithalatındaki toplam payı 2020-2021 döneminde yüzde 87’dir.

Rusya’dan tarım ürünü ithalatında ilk sırada Türkiye yer almaktadır. Türkiye, ayçiçeği ithalatında ise dünya lideri konumunda bulunmaktadır. 2021 yılında Türkiye, ayçiçeği ithalatında yüzde 32.4’lük pay ile en yakın takipçisi olan ve ithalatta yüzde 27.8’lik payı bulunan 27 AB ülkesine de fark atmış durumdadır.

Ayçiçeğinin ise yüzde 56’sı Rusya’dan ve yüzde 12’si Ukrayna’dan yapılmaktadır. Dünya genelinde tarım ürünleri fiyatları artmaktadır. Fiyat artışıyla birlikte bu ürünlere ulaşımda zorluklar yaşanmaktadır. Bu nedenle bu ürünlerde dışa tamamen bağımlı olan Türkiye’de fiyatların artması ve ürünlere ulaşımın zorlaşması kaçınılmaz olacaktır. Bu durumdan en fazla yoksul halk etkilenecektir.

Doğrudan savaştan en fazla etkilen ülkelerden biri olmamızın nedeni, bilinçli bir politikanın sonucu olarak köylülerin üretemez hale getirilmesinde yatmaktadır. Her üründe dışa bağımlı olmak, dışarıda yaşanan herhangi bir gelişmeden her anlamda etkilenmek anlamını taşımaktadır.

Ayçiçek yağı kuyrukları, akaryakıt kuyrukları, artık takip edilemeyen zamlar var olan politikaların sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

Tohum, gübre, ilaç gibi girdileri üreten kamu işletmelerinin birer birer özelleştirilmesi veya kapatılması nedeniyle bu girdilerin fiyatları aşırı yükselmektedir. Girdi fiyatlarında yaşanan artışlara rağmen köylüler, ürünlerini piyasa fiyatından satmak zorundadır. İktidarın tarıma bakışı “Tarımı köylülerin elinden kurtarmak”, büyük şirketlere teslim etmektir.  Önümüzdeki dönemde fiyatların giderek artacağı ortadadır. Girdi maliyetlerinin sürekli artmasından kaynaklı binlerce köylü üretimden kopmaya devem edecektir.

Bu durum dünya genelinde oluşan herhangi bir krizin faturasının çıktığı yerlerden biri olarak Türkiye’yi işaret etmektedir. Mevcut savaş halinin sertleşerek devam etmesi yoksulluk içinde yaşamaya çalışan Türkiye halkına daha fazla yoksulluk getirecektir. En temel insani ihtiyaçlardan biri olan gıda ürünlerinin fiyatları önümüzdeki günlerde katlanarak artacaktır.

Bu durum yoksul halkın gıdaya ulaşımını engelleyecektir. Ekonomik krizin ağır faturasını ödemek zorunda bırakılanlar yoksulluk ve açlık ile karşı karşıyadır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu