GençlikLGBTİ+

SÖYLEŞİ | Boğaziçi Direnişinden Yıldız ve Havin: ‘Nefret Örgütlü Bir Kötülüktür’

Boğaziçi’nde kayyum rektöre karşı yapılan eylemlerde Yıldız ve Havin politik ve LGBTİ+ kimlikleri üzerinden hedef gösterilerek gözaltına alınmıştı. Boğaziçi eylemini ve gözaltında yaşadıkları süreci anlattıkları röportajımızı sizlerle paylaşıyoruz.

Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin “Kayyum Rektör İstemiyoruz” talebiyle başlattıkları eyleme katılan ve hedef gösterilerek gözaltına alınan LGBTİ+ aktivistleri Kadınların Kurtuluşu’ndan Yıldız İdil Şen ve Kızıl Okyanus’tan Havin ile bir araya geldik. Boğaziçi’nde kayyum rektöre karşı yapılan eylemlerde Yıldız ve Havin politik ve LGBTİ+ kimlikleri üzerinden hedef gösterilerek gözaltına alınmıştı. Boğaziçi eylemini ve gözaltında yaşadıkları süreci anlattıkları röportajımızı sizlerle paylaşıyoruz.

ÖG: Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin kayyum rektöre karşı gerçekleştirdiği eylemin ardından sosyal medya üzerinden polis şiddetini savunan ve eylemlere katılanlara dönük bir linç başlatıldı. Bu devlet destekli saldırganlık, özellikle ikinize dönük hem gözaltı sırasında hem de gözaltı sonrasında nefret söylemleri eşliğinde gerçekleşti. Bu durum ve Boğaziçi eylemlilikleriyle başlayan süreç hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yıldız: Boğaziçi’ne atanan kayyum ile birlikte oranın tamamen demokratik yapısını bozan ve aynı zaman da LGBTİ+ için daha güvensiz bir alan haline getirdi. Biz de esasen bu duruma karşı çıkmak için oradaydık. Homofobik, transfobik, LGBTİ+ fobik bir rektör istemediğimizi söylemek için oradaydık. Eyleme katıldığımız için hem siyasi hem de cinsel yönelimimiz, cinsiyet kimliğimiz hedef alındı. Aslında biz bu nefrete çok uzak değiliz Bu nefret hayatımızın yaşamınızın her alanında görüyoruz. Ve bu nefretin aslında sadece bir sevmeme hali olarak görmüyoruz, bunun örgütü bir kötülük olarak görüyoruz, örgütlü bir nefret olduğunu biliyoruz. Nereden biliyoruz yani Diyanetin cuma hutbesinden, Cumhurbaşkanının çıkıp işte “bunlara karşı milletçe mücadele edeceğiz” demesinden ya da işte katledilen translardan biliyoruz. Sokak ortasında LGBTİ+ yönelen nefret söylemlerinden biliyoruz. Kamu alanlarındaki dışlanma, ötekileştirmeden biliyoruz. Linç kampanyası hem Yenişafak tarafından hem de AKP’li milletvekili tarafından başlatıldı ve giderek büyüyen bir şeye dönüştü. Bizle alakalı yaklaşık 350, 400 bin tweeti atıldı. “PolisiminYanındayım” hastagi ile başlatılan linç kampanyasıydı. Yani o hastage’in içerisinde sadece Havin ile ben yer alıyorduk. Bizler bu kayyum politikasına tamamen karşı olduğumuz için atanmış bir kayyum rektöre karşı çıkıyoruz. Bugün ilk başta HDP belediyelerine atanan kayyum daha sonra, işte STK lara, sivil toplum örgütlerine ve derneklere atanması söz konusu oldu. Şimdi ise üniversitelerimizde… Artık yaşamımızın her alanında bu gerçekliğiyle gözler önünde. Buna karşı çıktık, böyle bir süreç gelişti. Ve bu son süreçte yeni bir toplumsal muhalefetin patlak vermesinden,  yani gezi gibi bir sürecin tekrardan bardağı taşıracak son damla olmasından korktu. Ki zaten Boğaziçi onlar için kritik bir yer. Eylemlerin orada başlaması, o dayanışmanın, öğrencilerin birlikteliğinin diğer yerlere sıçramasından korkuyordu. Ama oldu da yani hem bizler için bir dayanışma eylemleri yapıldı hem de tekrar işte İstanbul Üniversitesi’nde, Yıldız Teknik Üniversitesinde, işte ODTÜ’de hem kendi üniversiteleri için hem de genel olarak bu öğrenci dayanışmasını öne çıkaran eylemlerde yapıldı.

Havin: Boğaziçi’nde yaşanan kayyum rektöre üniversite özgülünde bakmadım aslında. Eylemde bulunma amacım tamamen anti-demokratik bir hak ihlalinden kaynaklanan bir eylemdi benim için. Biz bu durumu birçok üniversitede de daha öncesinde görmüştük. Aynı zamanda belediyelerde de görüyoruz. Buna karşı aynı zamanda bu olayın özelinde öğrenci dayanışmasına güçlendirip varlığımızı ve birliğimizi ortaya koymak adına, alınan haklarımızı geri almak amacıyla bu mücadeleye girdik. Bizim oradaki bulunma amacımızın dışına çıkarılan farklı söylemler tehditler, hedef göstermeler oldu. Bu aynı zamanda LGBTİ+ kimliğimizin varlığından ve siyasi politik duruşumuzdan kaynaklı hedef gösterildik. Bazı milletvekilleri veya gazete sayfalarında Yeni Şafak gibi çokça paylaşıldı. Ve bundan sonra birçok farklı ölüm tehditleri ve nefret söylemlerine maruz kaldık. Bu direnişte tüm üniversitelerin birleşmesi aslında gençliğin öğrenciden ziyade aslında Daha kapsayıcı olan gençliğin birleşmesi olarak da görüyorum. Gençlik dinamiğinin tekrar harekete geçmesi AKP-MHP faşist ittifakını korkutan bir durum haline geldi. O yüzden Boğaziçi’nde bulunan kişilerin %99’u öğrenciyken, oradaki eylemcileri “bunlar öğrenci değil terörist” diyerek her zaman yaptıkları ötekileştirme propagandalarını yaptılar. Biz haklı olduğumuzu en başından beri söylüyorduk, söylemeye devam edeceğiz. Hukuksal süreçte bu da gözler önüne serildi tüm halkın. Bu davada, mücadele etmeye devam edeceğiz, biz biliyoruz ki onlar gidici biz kalıcıyız. Üniversiteler bizimdir!

ÖG: AKP sözcüleri, başta Özlem Zengin olmak üzere Türkiye’de çıplak aramanın olmadığını söylese de, en yakın zamanda çıplak arama ve tecavüz tehditleriyle cinsel şiddete maruz kaldınız. Sizin yaşadıklarınız ortaya çıkınca da gözaltı görüntüleri internette yayınlanarak, bu şiddet inkar edildi. Erkek devletin bu yok sayma ve reddetme tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yıldız: Ortada aslında bir komple var şimdi bize açılan dosyanın içeriği belli. “2911” ve polise mukavemetten dosya açıldı. Bu dosya kapsamında zaten evlerimiz basıldı. Bu dosya içerisine hukuksuz bir biçimde bizim sosyal medya paylaşımlarımız ve telefonlarımızın imajlarının alınması dosyaya eklenmiş. Bu yaptıkları aslında durumu nereye çektiklerini, nasıl manipüle yapmak istediklerini bize gösteriyorlar. Uğraştıkları yapmak istedikleri şey o dosyayı terör dosyasına çevirmek. Bunun için de uğraşıyorlar. Biz gözaltındayken AKP sözcükleri, vekillerinin konuşmalarında Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin değil, sadece terör örgütleriyle ilişkili olanların gözaltına alındığını söylemişler. Hepimiz orada öğrenciyiz, yani orada bulunan tüm arkadaşların ve öğrencilerinde bu durum özgülünde manipüle etme ve inkar etme çabaları da aslında korktukları içindir. Gözaltındaki görüntülerin basına sızdırılması ile ilgili zaten suç duyurusunda bulunacağız. Yani bu görüntülerde gerçekler yansıtılmamakta. Yani bir çok arkadaşın orada görüntüleri yok, verilen görüntülerin çoğu zaten kesilip paylaşılmış. Zaten çıplak aramaya maruz kalan arkadaşın durumuna hepimiz orada şahit olduk. Ama şunu biliyoruz ki her geçen gün ivme kazanan bir toplumsal muhalefet var ve halk bu gerçekliği biliyor, kimin ne olduğunu da biliyor. Bu baskı ve yok sayma politikası zaten çok yabancı olmadığımız bir şey ama biz mücadelemizin haklılığını ve bunun getireceklerini de biliyoruz. Sonuna kadar da mücadele edeceğiz.

Havin: Çıplak arama bir işkencedir, hukuksal hiçbir dayanağı yoktur. Bu zamana kadar devrimciler ve toplumsal bir şekilde faşist iktidara karşı çıkan her kesim devletin zindanlarında işkence görmüştür. Bu da bir işkence yönetimidir. Çıplak arama hep vardı, daha niceleri var bu işkencelerin. Ama insanlar bir şekilde korktuğu veya çekindiği için bu durumu anlatamıyorlardı. Fakat son dönemde bu bir yerden patlak verdi, teşhirler başladı. Ve ben de bu teşhirin kamuoyuna duyurulmasının ve toplumun halkın bilmesinin ne kadar önemli olduğunu bildiğim ve gördüğüm için kendimden zaten kaybedecek bir şeyim yok. Daha da bu mücadele uğruna katabileceğim bir şey olduğunu gördüm ve teşhir etmek istedim. Farklı videolar sızdırıldı, hiçbir şekilde kolluk kuvvetlerinin bir resmi hesabından böyle bir şey gelmemişken gözaltında polisler kişisel telefonlarından bizi videoya alıyorlardı. İnternette paylaşılan görüntülerde polislerin yaptığı çekimlerden kırpılarak oluşturulmuş. Kendi adıma konuşuyorum çıplak aramayla karşılaştım ve o odada hiçbir kamera yoktu. Sadece bir sivil polis vardı ve kapı kapalıydı. Bu durumu nasıl kanıtlayabilirler. Ama bunların hiç bir hukuksal dayanağı yok. Bunların hepsi bir oyun, düzmece. Yayınladıkları videolar sonrasında bize hiçbir şekilde şunu düşündürtemediler; “böyle bir şey koydular ortaya acaba vaz mı geçsek” hayır bu cümleyi kurmadık. Daha da arkasında durmaya devam edeceğiz. Çünkü çıplak arama bir suçtur, cinsel bir işkencedir ve bunun haklı davasını sonuna kadar savunacağız.

ÖG: Bu şiddet sarmalı sizi nasıl etkiledi ve bununla ilgili neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Yıldız: Öncelikle gözaltına alındığımız 5 Ocak sabahından, çıktığımız yani mahkemeye sevk edilip, serbest bırakıldığımız zamana kadar sürekli bir şiddet sarmalı vardı. Hem fiziki hem de psikolojik bir şiddet sarmalı. Hem siyasi hem de cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerimize yönelik bir saldırı vardı.  Tabi bu durum bizi psikolojik olarak etkiledi ve travmalar yarattı. Yani zaten bu travmalar ilk başta başladı. Çünkü bizleri teşhir edip hedef gösterdikleri gösterdikleri sırada zaten birçok ölüm tehditti aldık. Ondan sonra da işte gözaltında polisler tarafından devam etti. Hem tecavüz hem de ölümle tehdit edildik. Onun dışında orada LGBTİ+ kimliğimizden dolayı nefret söylemlerine maruz kaldık. İçerdeyken trans kimliğimden söz ettim, trans beyanım olduğunu belirttim. Ve bana Yıldız ismiyle hitap etmelerini belirtmeme rağmen sürekli atanmış ismim kullanıldı. Trans olduğumu belirttiğim için tekli hücrede tutuldum. Yine orada avukatlarımızın getirdiği sular ve yiyecekler verilmedi.

Bizi belki gözaltına almış olabilirler, onlar için cezalandırma politikasına uygun bir şekilde alınmış ve cezalandırılmaya çalışıyoruz. Ama direniş gözaltı sürecinde de devam ediyor. Yine Boğaziçi’nde arkadaşlarımız dostlarımız yoldaşlarımız kayyuma karşı yine eylemler gerçekleştirdiler. Hem kayyum rektöre hem de cinsiyetçi LGBTİ+ fobik rektör istemediklerini dile getirdiler. Yine bizler için Kadıköy’de bir dayanışma eylemi gerçekleşmiş. Bunları duyunca da moral olarak iyi hissetmeye başladık. Çünkü yalnız olmadığınızı biliyoruz, orada olamayıp da gönlü bizlerce olan yüzlerce insanın olduğunu biliyoruz. Dayanışmada bulunan herkese teşekkür ediyorum.

Tabi biz çıktıktan sonra süreç boyunca yaşadığımız hak ihlallerini raporlaştırdık.  Uluslararası Af Örgütü’nden, İstanbul Barosu’na, İnsan Hakları Derneği’nden insan hakları ihlallerini raporlaştıran Avrupa merkezli bir kurum var onunla birlikte ve avukatlarımızla hepsini raporlaştırdık. TİHV ile birlikte doktor ve psikologlarla görüşüldü. Yaşadıklarımızla ilgili 4 ayrı suç duyurusunda bulunulacak. İlk hedef gösterildiğimiz süreçle ilgili İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, eski AKP milletvekili Şamil Tayyar hakkında, gözaltında yaşadığımız nefret söylemleri, tehditler, çıplak arama dayatması hakkında, hem de bizim LGBTİ+ kimliğimize yönelik yapılan saldırılar hakkında da ayrıca suç duyurusunda bulunacağız. Son olarak biz çıksak da Havin üzerinden tekrar bir linç kampanyası başlatılarak mahkemenin adli kontrolle bırakmasına rağmen büyük manipüle durum yarattıkları için şikâyetçi olacağız. Üniversitelerde, eğitim alanlarında eşit, parasız, bilimsel, anadilde ve cinsiyetçi, LGBTİ+ fobik olmayan bir eğitim sürecine erişene dek mücadelemiz devam edecek. Bu mücadeleye tüm öğrenci arkadaşlarımızı ve tüm LGBTİ+ bireyleri davet ediyoruz. Birlikte yürüyeceğimiz nice yollara…

Havin: LGBTİ+ olarak biz doğduğumuz andan itibaren sürekli bir şiddete uğruyoruz. Beni en çok etkileyen şey psikolojik ve travmatik olaylar. Burada yaşadığımızda tam da buydu. İşkenceler sonrasında cinsel sözlü şiddet maruz kaldık. Evet çok yılmıştım, birçok şey düşündüm. Ama şunu gördüm ki bu kişisel bir şey değil bu, evrensel bir şey. Evrensel bir hak ihlali ve yaşam hakkının ihlali en başta. Biz bireysel bir savaş içerisinde değil, evrensel bir savaş içerisindeyiz ve insanlar bunları görüp örgütleniyor ve örgütlenme alanları açılıyor bir şekilde bilinçleniyorlar görünürlük artıyor. Biz bunun örneğini çok iyi gördük, biz içerdeyken avukatlar geldiğinde, Yıldız’ın da dediği gibi dışarıda bir dayanışma ağı örülmüştü. Ve bunu görmek beni ağlatmıştı. Polislerin işkencesi ağlatmadı ama mutluluktan ağlamıştım. Bu mücadele sonuna kadar devam edecek. Evet karşımızda bir faşist diktatörlük var yıkılması güç çarklardan oluşuyor. Bizler de savunduğumuz haklar, dava uğruna sonuna kadar mücadele edeceğiz. LGBTİ+ bireyler için de şunu söylemek istiyorum. Bizler hiçbirimiz yalnız değiliz, yanlış hiç değiliz. Sadece bazı şeylerden korkabiliriz ben de çok korktum bunları yaşarken ve diğer birçok şeyi yaşarken. Ama korkumuzun ardına sığınmak yerine korkumuzu isyana çevirip mücadele dönüştürmek gerektiğini düşünüyorum. Ben de teşekkür ederim.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu