Güncel

YORUM | Savunmayı işlevsizleştirmek neyin mesajı?

Başkanlık Sistemi ile birlikte yasama, yürütme ve yargıyı kendisine bağlayan R. T. Erdoğan/AKP, kadrolaşamadığı alanları bölerek kendi iktidar alanları yaratma girişimini, toplumsal muhalefeti tamamen yok etme kaygısıyla ele almaktadır

AKP ve MHP tarafından hazırlanan Avukatlık Kanunu’nda değişiklik yapılmasına ilişkin teklif taslağında yer alan çoklu baro sistemine geçişe karşı birçok ilden baro başkanı geride bıraktığımız günlerde Savunma Yürüyüşü gerçekleştirdiler. 50’den fazla ilin baro başkanının fiili olarak katıldığı “Savunma Yürüyüşü” 24 Haziran günü Ankara’da sona erdi. Eyleme sebep olan çoklu baro sistemi, bu sistemin gerek AKP-MHP açısından gerekse toplumsal kesimler ve avukatlar açısından anlamı ve en nihayetinde gerçekleştirilen “Savunma Yürüyüşü”nün nasıl bir dinamik taşıdığını incelemek içerisinden geçtiğimiz sürecin bağrında yer alan dinamikleri ve siyasi iktidarın mevcut durumunu ortaya koymak açısından gereklidir.

Öncelikle teklifte sunulması planlanan çoklu baro sistemi nedir, bunu incelemekte fayda var. Bugün yürürlükte olan Avukatlık Kanunu’na göre Türkiye Barolar Birliği (TBB) iki turlu seçimle belirleniyor; öncelikle barolar delegeleri seçiyor ve delegeler de barolar birliğinin genel kurulunda yönetimi belirliyor. Bu şekilde, barolarda kayıtlı olan avukatlar, çeşitliliği yansıtacak biçimde seçilmiş oluyorlar.

Yürürlükteki Avukatlık Kanunu’na göre TBB yönetimi iki turlu seçimle belirleniyor. Yani önce barolar delegeleri seçiyor ve delegelerde barolar birliğinin genel kurulunda yönetimi seçiyor. Delege seçimi ise demokratik esaslara göre belirleniyor. Buna göre her baronun başkanı doğal delege oluyor ve sonra üye sayısına bakılmaksızın her baro iki delege seçiyor. Ardından temsilde adalet ilkesi gereği o baroya üye her 300 avukat için de bir delege seçiliyor. Böylece barolar birliği genel kurulunda oy kullanan delegeler, baro levhasına kayıtlı avukatlar tarafından, orantılı olarak, dolayısıyla çeşitliliği yansıtacak biçimde seçiliyor. Kanun bu haliyle de temsil gücü bakımından eşitsizlikler barındırıyor. Örneğin, Tunceli Barosu’na kayıtlı her 14 avukat bir delege seçerken, Ardahan Barosu’nda bu sayı 16, Gümüşhane’de 29 ve Kilis’te 30 oluyor.

Avukatlık Kanunu teklifi ise bu seçim sistemini tamamen değiştiriyor. Teklifte, TBB Genel Kurulu’na her baronun üç delege seçmesi, her baronun başkanı ve önceki TBB başkanlarının doğal delege olması ve her barodan 5 bin avukat için birer delege seçilmesi yer alıyor. Yani az önce saydığımız iller bu durumda baro başkanları ile birlikte dörder delege gönderebilecekler. AKP-MHP’nin bu değişiklikle beraber esasta amaçladığı şey ise büyükşehirlerdeki baroların karşısında küçük illerdeki baroların seçtiği delege sayısını genel kurulda güçlendirmek. Dolayısıyla AKP-MHP taraftarı avukatların TBB yönetimini almasını sağlamak. Savunmayı siyasi iktidara tabi kılmak için ortaya konulduğu ayan beyan açıkta olan bu teklif ile zaten kendinden menkul olan devletin adaleti yine kendi kendini tecelli edecek.

Toplumsal muhalefeti yok etme kaygısı

Pandemi süreci ile kendi bekasını sağlama almak adına pek çok adım atan TC Devleti, yine bu sürecin maskesi altında AKP-MHP eliyle mevcut kanunlarının ezilenler karşısındaki rolünü daha da kuvvetlendirme peşinde. Bu süreçten yeni hak gaspları ve ezilen her kesimin yıllardır yürüttüğü mücadele sonucu elde ettiği kazanımlara bir bir el koyarak yararlanmaya çalışan TC Devleti, toplumsal muhalefeti tamamen yok etme girişimlerini AKP-MHP eliyle sürdürüyor. Sömürücü, erkek ve heteroseksist sistemin içerisinde olduğu yapısal krizin bir parçası olarak TC Devleti’nin krizden güçlenerek çıkma girişimleri en somut anlamda AKP-MHP ittifakının hamleleri ile can bulmaktadır. Nitekim bu ittifak ve özelde R. T. Erdoğan/AKP’nin son 5 yılında sergilediği baskı ve sindirme politikalarına göz atmak TC devletinin içerisinde olduğu krizdeki çırpınışları anlamlandırmamıza yetecektir.

2016 Darbe Girişimi sonrası her alanda kendi iktidarını ilan etmek üzere klikler dalaşını üst raddeye taşıyan, Başkanlık Sistemi ile bunu somutlayan; esasta ise hakim sınıflar arasındaki klik dalaşından ziyade ezilenlerin ortak mücadele hattına dönük saldırı politikalarını kalıcılaştırma amacını taşıyan R. T. Erdoğan/AKP, barolarla ilgili teklifini de bu kaygının bir parçası olarak gündeme getiriyor. Çoklu baro sistemi hakim sınıflar arasındaki klik dalaşından ziyade, toplumsal muhalefetin yer aldığı her alanın mücadelesinin önünü kapatma amacını taşımaktadır. Mevcut durumda baroların insan hakları ihlalleri, temel hak ve özgürlükleri savunan pozisyonu bu amaca aykırı düşmektedir. Bu aykırılık teklif aracılığıyla yok edilmeye çalışılıyor. Başkanlık Sistemi ile birlikte yasama, yürütme ve yargıyı kendisine bağlayan R. T. Erdoğan/AKP, kadrolaşamadığı alanları bölerek kendi iktidar alanları yaratma girişimini, toplumsal muhalefeti tamamen yok etme kaygısıyla ele almaktadır.

Savunmaya yapılan saldırının anlamı

Baro başkanları tarafından temsili olarak gerçekleştirilen Savunma Yürüyüşü ise içeriği ve sonucundan bağımsız olarak değerlendirilecek olursa mevcut baskı ve saldırı politikalarına karşı itiraz geliştirmesi bakımından ezilenlerin çeşitli katmanlarında biriken öfke ve itiraz etme eğiliminin bir parçasıdır. Nitekim devletin bu eyleme yaklaşım biçimi de bu eğilimden duyulan korkunun göstergesi olmuştur. Toplumsal her hareketi sindirme, şiddetle bastırma adımlarının bir parçası olarak “Savunma Yürüyüşü”ne polis saldırısı gerçekleştirilmiştir.

Bu saldırı, esasta ezilen her kesime mesajdır. Toplumsal hareketlenmelere, herhangi bir hak arayışı için sokağa çıkanlara, mevcut iktidarın uygulamalarına itiraz edenlere “yalnızsınız, sizi savunacak kimse yok” mesajı verilmek istenmiştir. Hak ihlallerine karşı, temel hak ve özgürlükleri savunucu pozisyonda olan avukatlara dönük saldırı ile TC/AKP önüne çıkan hiçbir taşı tanımadığını ilan etmiştir. Bu anlamda savunmaya yapılan saldırı, ezilenlerin ortak mücadele hattına dönük saldırı politikalarının bir parçası ve bütünleyicisidir.

5 Nisan 2020 tarihi itibariyle ölüm orucu eylemlerini başlatan avukatlar Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın eylemleri “adil yargılanma hakkı” için sürerken devletin bu eyleme karşı “kayıtsızlığı” da aynı politikaların bir tezahürüdür. Savunmayı altı boş gerekçelerle tutuklayan, “Avukatlara bile adalet yok, size mi olacak?” mesajını ezilen her kesime veren TC/AKP, çoklu barolar sistemi ile savunmanın bu duruma karşı itiraz geliştirmesinin önünü kapatmaya çalışmaktadır. Ancak toplumsal muhalefetin biriken öfkesini dizginleme yönlü bu hamlelerin boşunalığı, bugün geliştirilen itirazlarda görülmektedir. Bu itirazların büyümesi ve hızlanması ise zorunludur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu