GüncelManşet

“Gün batımı gibi kızıl bayrağı taşıdılar göğe”

Dağlara kök salmış çınarın

Yapraklarıydılar…

İl baharda toprağa düşenlerimiz…

Gözleri tetikte, haylaz yürekli.

Gün batımı gibi kızıl bayrağı

Taşıdılar göğe.

Ve dayayıp sırtlarını sipere

Çarpışarak, vuruşarak

Toprak gibi,

Örs ve çekiç gibi

Su gibi, gün gibi

Aydınlattılar geceyi.

Bahar gibiydi gülüşleri

Tarifsiz, evsiz

Her mevsim beklenen…

Büyüyen yoksulluğun

Hüzün tüten bacaların

Özlemi, sıcağıydılar.

Bir türkü tutturmuşlardı

Kurşun seli ardında

Rüzgara verip biriktirdiklerini

Çıktılar yola…

Demir atıp toprağa

Kavgaya çağırdılar bağıra bağıra

“Umut dağlarda Partizanlarda

Yaşasın halk savaşı”

Tüm ölümsüzleşenlerimizin ardından olduğu gibi, her yazan yoldaşın tarif ettiği gibi, ne kadar anlatabileceğimi bilmeden birçok tereddüt taşıyarak başlıyorum yazmaya. Yazma sırasının bir gün bana da geleceğini biliyordum. Ama gelmemesini temenni ederek…

Gerçek olan savaştı. Ve kaçınılmaz olan kayıplarımızın, yitirdiklerimizin olduğu ve olacağıydı. Böylesine zamansızca, erkenden ayrılıp aramızdan toprağa düşenlerimizin düşleri gerçeğe dönüşünceye dek bize de gelecekti sıra. Bizden sonrakilere de gelecektir… Bazen böyle, yazma sırasının tereddütlerini yaşayacak, bazen de mevzileri doldurarak bizden önce o mevzide mavzer çatanlara layık olmanın kaygısını taşıyacağız… Ama toprağa düşenlerimizin silahları ellerimizden, sloganları dillerimizden düşmeyecek. Her gidişte kavrulacak yüreğimiz, toplanacak hançerler. Her acı daha tarifsiz, her öfkede haykırışlarımız daha gür olacak. Ama kanamayacak yaramız, akmayacak göz yaşı…

İlk haberi yan hücreden verdiler. Böylesi her haber yüreklerimizi burkup, içimize acı düşürüyor ya…  Dostlar da bu burukluğu, acıyı sesleriyle taşıdılar kaldığım hücreye. Henüz bilmiyorduk sizin olduğunuzu. Birkaç satır yazıyla: “TİKKO’cular yaşamını yitirdi” diyordu haber. Sonrası; kim, nerede, nasıl? Bir haber daha alabilelim, cevap bulabilelim telaşıydı. Aklıma hemen daha önce yayınlanan aslı olmayan haberler geldi. Yine benzer bir haber diye düşündüm, düşünmek istedim. Ama bir kere düşmüştü ateş.

Gün devrildi… Gece çekildi… Şafak söktü… Aklımızda siz, yüreklerimizde isimsiz bir sızı. Öğle üzeri gazeteleri taramaya devam ederken iki TİKKO’cu diye verilmişti bu defa haber. Ardında isimleriniz: Haydar Arğal, Murat Tekgöz…  Canlandı anılarımız birer birer. İlk tanıştığımız günden, son kucaklaşmamıza… Haydar’ın tebessümleri, yüzünden hiç eksilmeyen gülümseyişi… Murat da esirgemezdi ya gülümseyişini bizden; son göz göze gelişimizden hemen önce öfke tufanına dönmüştü. Sesi öyle bir yankılanmıştı ki mahkeme salonunda, mahkeme heyetinin kovarak salonu terk edişleri uzun süre güldürmüştü bizi…

Murat ile sık sık karşılaşıyorduk üniversitede. Öğrenci sayınısın çok fazla olmadığı bir okulda bulunduğumuzdan herkes birbiriyle temas kuruyor, ilişki geliştirebiliyordu. Üniversitede bizlerin de azımsanamayacak ölçüde etkimizin olduğu, sorunların çözüm adresi olarak görüldüğümüz, kitlesel denebilecek eylemler gerçekleştirdiğimiz bir süreçti. Bu eylemlere Murat da katılıyor, destek veriyordu. Devrimcilere uzak olmadığı, yakın ilişkiler geliştirmek istediği bu tarz pratiklerinden yansıyordu. Eğer yanlış hatırlamıyorsam üniversitede bulunan diğer yapılarla bizimle tanışmadan önce tanışmış, ilişkilenmişti. Bir gün bir yoldaşla Murat’ın yan yana oturdukları, sohbet ettikleri dikkatimi çekti. Çay alarak yanlarına gittiğimde; çok fazla çay ısmarlayan biri olmadığımdan bu durum az da olsa geyik konusu edildi. Murat’la da tanışmamız böyle oldu. Sık sık hali saha maçları yaptığımız bir dönemde gerçekleşmişti tanışıklığımız. Diğer yapılarla yaptığımız futbol müsabakalarının büyük kısmını kazanıp kök söktürüyorduk. Murat’ın da profesyonel futbol oynadığı söylentileri gelip bize ulaşmıştı. Görüşmelerimiz daha sıklaşmıştı ve ilişkilerimizin daha ileri taşındığı bir noktadaydık. Murat’ın da oynayacağı bir futbol organizasyonu daha planladık. Rakip takım da Murat’ın profesyonel olarak futbol oynadığı duyumunu almış ve Murat’ın oynamasına itiraz etmişti. Ama nafile! Artık Murat da bir Partizancıydı ve itirazlar kabul görmedi. Tabi maçı yine biz kazandık. Ama Murat pek fazla terletmedi rakibi. Daha sonra sevinçli ve hiç eksik etmediği gülümseyişiyle “oynadığım küfür olmayan ilk maçtı” diyerek memnuniyetini paylaşmıştı bizimle.

Sonra bir takım sıkıntılar nedeniyle görüşmelerimiz seyreldi. Bu süre zarfında neler yapı ettiğinden oldukça uzaklaşmıştım ve habersizdim. Zaten bu durum çok uzun sürmedi. Biz tutuklandık ve Murat’ın mahkemelerimize geliş gidişleriyle ayak üstü denebilecek sohbetlerle hal, hatır sorup az biraz sohbet ediyorduk. Son mahkememize kadar geldiği her mahkemede benzer diyaloglar kuruyorduk. Son mahkemedeyse, hapishanede kalacağımız süre söylendikten sonra öfkeli bir ses çınladı mahkeme salonunda: “… Sizin için de mücadele ediyorlar…” demişti. Göz  göze geldik sonra. Öfkesi dinmemiş, yumruklarlı sıkılı ve dolu doluydu gözleri…  Son bakışmamızdı birbirimize, görüşürüz dedik karşılıklıca, son sözcüklerdi dökülenler. Son bir hamleyle kaldırıp ellerimizi son kez selamlaşmıştık. Hiçbirinin son olacağını bilmeden, görüşme umudunu büyüterek, yitirmeden olmuştu her şey. Gerillaya katılışından habersizdim. İsmi ve fotoğrafını gazetede görünce tüm “sonlar” yinelendi. Sesi çınladı yine…

Heybelerinde biriktirdiklerini rüzgara saklayarak gittiler

Kızıl nidaları namlulardan haykırarak…

Mayıs ne de çok yiğidi aldı aramızdan baharın bağrına… Kanlı 1 Mayıs’ların, Deniz’lerin, Haki’lerin, Dörtler’in ve komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın tereddütsüz yürüyüşlerini ardıllarına devrettikleri; yeşile değil kızıla bezenmişliği taşıyor görkeminde. Devrimin kızıl filizlerini kanlarıyla sulayanlarımızın izinde yürüme çağrısıdır artık… Her düşenimiz bir çağrıdır; İbo’dan Mehmet’e, Sefagül’e, Çiğdem’e, Murat’a, Haydar’a kadar… Her çarpışma, her haykırış savaş çağrısıdır. Düşenlerimizin adımladıkları patikayı adımlama, bıraktıkları mirası omuzlamak, yarattıkları değerlere sahip çıkmak, kavga antlarımız kuşanma bilincimizdir.
(Yılmaz Karaarslan, Kırıkkale F Tipi Hapishane)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu