GüncelMakaleler

PUSULA | ZULME DİRENMEK SUÇ DEĞİLDİR!

"Devrim ve demokrasi güçleri, elbette ki, her koşulda devlet terörünü teşhir edeceklerdir. İktidarın anti-demokratik uygulamalarına dikkat çekeceklerdir. Bu yanlış değildir, ama eksiktir. Kitlelerin yaşadığı yoksulluk ve işsizlik sorunu sokaklarda, iş yerlerinde etkin bir propaganda aracına dönüştürülmelidir"

AKP iktidarı özellikle 2015 Temmuz darbe girişiminden bu yana yaşamın her alanında korku yayıyor. Direnen işçinin karşısına polis ve asker çıkarıyor. Öğrencinin üzerine gaz bombalarıyla yürüyor; gözaltına alıp tutukluyor. Kürt ulusu ve azınlık milliyetlerin demokratik taleplerini “bölücülük” olarak görüyor.

Kadın ve LGBTİ+lara savaş açıyor. Ve devlet terörüne sığınmakta başka bir şey düşünmüyor. Keza düşünmeyi de suç sayıyor. Bundan dolayı mahkeme koridorları aydınlar, demokratik siyasal parti temsilcileri ve devrimci güçler için yol oluyor. Bu yolculuk kimileri içinse hapishane hücrelerine kadar sürüyor. Bu da yetmiyor; artık evler de mini “hapishane”lere dönüştü. Son dönemlerde “ev hapsi” ve “adli kontrol şartıyla salıverme” vakaları zirve yaptı. Böylece ülkeyi açık bir hapishaneye dönüştürdüler.

Düşünen, sorgulayan ve zulme itiraz edenler için direnmek, mücadele etmek kadar haklı ve meşru bir eylem olamaz. Tüm bunlar asla suç değildir. Asıl suç işleyenler, halkta alınan vergilerle inşa edilen kamu şirketlerini özelleştirme adı altında parsel parsel yandaşlara, büyük tekellere satanlardır.

Geçmediğimiz köprüden, kalmadığımız hastaneden, kullanmadığımız hava limanında vergi adı altında alınterimizle kazandığımız paraya el koyanlardır, çalanlardır. Tarım için toprakları verimli olan bir coğrafyada, üretimi bitme noktasına getirenlerdir.

Tarım ve hayvancılıkta dışa bağımlılığı daha da derinleştirenlerdir. Dışarda yüksek faizle aldıkları dövizi üretim alanlarına kullanmak hem yeniden üreterek hem de dev gibi büyüyen işsizliği azaltma yolunu tercih etme yerine AVM ve oto yollara gömenlerdir. Halktan toplanan vergilerle dev saraylar inşa ederek, şatafatlı bir yaşam sürdürenlerdir. “İtibarda tasarruf olmaz” diyerek halkı gözüne baka baka hırsızlığa meşruluk kazandırmaya çalışanlardır.

Savaş uçaklarıyla, toplarıyla, tanklarıyla, Kürt ulusuna, bölge halklarına ölümü ve topraklarında sürülmeyi reva görenlerdir. Halkları birbirine düşman etmek için sürekli kin ve nefret tohumları ekenlerdir. İnanç özgürlüğünden söz edip, kendi inancından olmayanları, aşağılayıp ötekileştirenlerdir. Halktan toplamış oldukları vergileri silah sanayiine yatırarak, yaşatmak için değil öldürmek için kullananlardır.

Onlar korkularını bastırmak için, her gün-her saat korku mikrobu yaymaya çalışıyorlar. Tüm bağırmaları, çağırmaları bundan dolayıdır. Onların korkularını daha da büyütmek ve devrimci bir fırtınayla tarihin çöplüğüne gömmek, başta sınıf bilinçli proletarya olmak üzere, tüm ezilenlerin ve emekçilerin görevidir.

Ekonomik krizin siyasal bir krize dönüştürerek ve iktidar bloğunun yönetmede ciddi zorluklar yaşadığı bir dönemde geçiyoruz. Tabii ki, içte yaşanan krizi uluslararası iktisadi durumdan bağımsız ele alamayız. Daha da önemlisi siyasal iktidar, mevcut sorunları çözme gücüne sahip değildir. Ve tek çözüm olarak gördüğü devlet terörüdür. Var olan kitle desteğini korumak içinde egemen ulus ırkçılığı, dini gericilik propagandası kullanılan en öncelikli argümanlarıdır. Ancak yıllara dayanan bu propagandanın etki gücü, artık eskisi kadar değildir.

Ayrıca bu etkiyi zayıflatan, başka faktörler de vardır. Bunlardan en öncelikleri olan yığınları kapsayan yokluk, yoksulluk ve işsizliktir. Yığınlar söylenenden çok yaşadıklarına bakarak karar verme eğilimini taşıyor. Yani onların tercihini belirleyen soframızdaki tablodur.

Hiç kuşkusuz ideolojik duruşundan dolayı konumlanan kesimleri de değerlendirmelerde, her zaman hesaba katmak gerekir. Diğer önemli bir faktör de, iktidar bloğunun kullanmış olduğu bu propaganda malzemeleri muhalefete olan, birçok partinin de propaganda malzemeleri arasında kendine yer bulmasıdır. Bu anlamıyla da bir yarılmadan, ayrı kesimlere hitap eden egemen güçler arasında bir parçalanmışlıktan söz etmek mümkündür.

Devrim ve demokrasi güçleri, elbette ki, her koşulda devlet terörünü teşhir edeceklerdir. İktidarın anti-demokratik uygulamalarına dikkat çekeceklerdir. Bu yanlış değildir, ama eksiktir. Kitlelerin yaşadığı yoksulluk ve işsizlik sorunu sokaklarda, iş yerlerinde etkin bir propaganda aracına dönüştürülmelidir. Eğer kitlelerle bağ, somut sorunlar üzerinde kurulacaksa, kitlelerin en yakıcı sorunları bunlardır. Devrimci mücadele güçlerinin bu eksenli yürütecekleri kampanyaların mutlaka bir karşılığı olacaktır.

Bu somut sorunlar üzerinde yürütülecek her çalışma aynı zamanda iktidar bloğunun özellikle yoksul ve emekçi kesimleri hâkim ulus milliyetçiliği, dinsel ve mezhepsel temelde bölme politikalarına da sekte vuracaktır.

İktidarın selameti için kitle desteğine ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacı gidermenin en kolay yolu “vatan, millet, din” edebiyatına başvurmaktan geçiyor. Bu karşı devrimci propagandayı üretim alanlarında, yoksul semtlerde zayıflatarak etkin adımlar atmak ancak sabırla, inatla sürdürülecek çalışmalarla mümkün olabilir.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu