GüncelMakaleler

POLİTİK-GÜNDEM | FAŞİZM MÜCADELEYLE EZİLECEK

"Bir bütün olarak bakıldığında faşizmin içinde bulunduğu durum bir tıkanma ve yönetememe halini göstermektedir. Bu nedenle daha fazla saldırganlaşmaktadırlar. Saldırganlaştıkça bir yandan gaz çıkarmakta diğer yandan coğrafyamızda hemen her devletle kriz üretmektedirler"

İslamcı faşist rejimin Ayasofya’yı camiye çevirmesi yeterli etkiyi sağlamadığından olsa gerek yeni adım ve müjdeler devreye sokuldu.

Kariye Müzesi’nin camiye çevrilmesinin ardından R.T.Erdoğan Karadeniz’de doğal gaz keşfettiklerini müjdeledi!

Hatırlanırsa faşist reis, birkaç gün önce bir müjdesi olduğunu açıklamış ve bu müjdeyle Türkiye’nin “eksen değiştireceğini” ilan etmişti. Cuma günü de mayıs ayında İstanbul’dan yola çıkan, haziran ayında Trabzon Limanı’nda sondaj kuleleri takılan ve temmuz ayında sahaya geçen Fatih Gemisi’nin 3 haftalık bir sürede sondaj ve testleri tamamladığını ve de 320 milyar metreküp gaz bulunduğunu açıkladı.

Üç haftada gaz bulunmasının tuhaflığı bir yana, bu gazın miktarının hemen hızlıca tespit edilmesi ve dahası 8-10 yıl yatırım çalışması süren böylesi bir yatırımın 2 yılda bitirileceğinin ilan edilmiş olması faşist rejimin yeni bir “yerli ve milli” projesi olduğu izlenimini güçlendirdi.

Öyle ya, 3 haftada politik olarak gazı bulan Türkiye, neden 8-10 yıllık bir işi siyaseten 2 yılda bitirmesin ki? Bu türden açıklamaların bilimsel bir değeri olmadığı, tıpkı daha önce açıklanan projelere benzer şekilde propaganda edildiği anlaşılmaktadır.

Bu gelişmeler rejimin içinde bulunduğu duruma dair bir fikir vermektedir. Her ne kadar yılda bir özellikle de seçimler öncesinde tekrar tekrar verilen bu türden müjdeler yeni olmasa da bu açıklamanın bizzat R.T.Erdoğan tarafından şaşalı bir canlı yayınla gerçekleştirilmiş olması, rejimin sıkışma haline de iyi bir örnek oluşturuyor. Rejime her geçen gün yeni “zafer”ler, yeni “müjde”ler gerekiyor.

Birbiri ardına bu türden “yerli ve milli” projeleri devreye sokmaları ve üstelik de bu projeleri bir kampanya şeklinde ele almaları, propagandaya dayalı “tam bir halkla ilişkiler” çalışması yürütmelerinin üzerinde durulmalıdır. Anlaşılan rejim, İletişim Başkanlığı aracılığıyla bu türden “piar” çalışmalarına ihtiyaç duymakta, sahte zaferler, müjdeler, projeler vb. aracılığıyla gündemi değiştirmeye şiddetle ihtiyaç duymaktadır.

Bu durumun rejimin içinde bulunduğu kriz halinin görünenden daha boyutlu olduğu anlamına geldiği ve yaşanan yönetme krizinin “Türk usulü başkanlık rejimi”yle giderilemediğinin işareti olarak görmek gerekir. Rejim tam da bu nedenle bir yandan sahte zafer ve müjdelere ihtiyaç duymakta, diğer yandan ise halka yönelik saldırılarını tüm hızıyla sürdürmektedir.

Bir yandan Suriye’de, Libya’da askeri harekatlara girişmekte, Ermenistan ve Yunanistan’la kriz yaratmakta, diğer yandan ise ülke içinde gözaltı, tutuklama ve katletme saldırılarını devreye sokmaktadır. Korona salgınıyla birlikte ekonomik krizin daha da derinleştiği koşullarda kitlelerin faşist rejime olan tepkisini bu türden popülist söylem ve krizlerle gidermeye çalışmakta, deyim yerindeyse kitlelerin rejime olan öfkesinin gazını almaya çalışmaktadır.

TC rejiminin yönetme krizi beraberinde var olan ekonomik krizi daha da derinleştirmektedir. Şu unutulmamalıdır; Emperyalist kapitalist sisteme göbekten bağımlı Türkiye ekonomisinin şu an içinde bulunduğu kriz hali yapısal bir durumdur.

Diğer bir ifadeyle sadece AKP-MHP politikalarıyla ilgili değildir. Ancak günümüzde korona salgınının da etkisiyle ekonomik krizin bu denli şiddetli olmasının sorumlusu elbette İslamcı faşist iktidarın politikalarıdır. Gelinen aşamada ekonomik kriz idare edilebilir olmaktan çıkmış durumdadır. Bu, beraberinde hakim sınıfların içerde ve dışarda sürekli bir kriz üretme ihtiyacını getirmekte, kitlelerin gazının şu veya bu şekilde alınmasının sağlanması amaçlanmaktadır.

 

Halka saldırıda yeni adımlar ve faşizmin korkusu

Faşist rejim kendi içinde klik mücadelesinde de yeni hamleler yapmaktadır. Meclis tatile girdiği için ertelenen yeni seçim yasası düzenlemeleri kapalı kapılar ardında hazırlanmaktadır. Ama daha önemlisi faşist iktidarın özellikle kendinden olmayan belediyelere yönelik yeni planları devrededir.

Rejim, HDP belediyelerine yönelik kayyım atamalarının benzerini, özellikle rakip hakim sınıf kliğinin elinde olan belediyelere de uygulamak istemektedir. Belediyelerde “reform” ve hatta “devrim” adı altında, başta CHP’nin kazanmış olduğu büyükşehir belediyelerinin bütçelerinin merkezi iktidara tabi kılınmasının adımları atılmak istenmektedir.

Bu noktada önemli olan faşizmin klikleri arasında yaşanan bu dalaşa yedeklenmemektir. Faşizmin özellikle HDP’li belediyelere yönelik kayyım saldırısında ortaklaşması unutulmamalıdır.

Dolayısıyla hakim sınıf kliklerinin temsilcisi olan partilere yönelik “ittifak modeli” önerilerinin bir karşılığı yoktur. Bu türden ittifak çağrılarının “geniş tabanlı demokrasi ittifakı” temennisine dayandırılması, hakim sınıf kliklerinin temsilcisi olan partilerin faşist karakterinden dolayı da mümkün değildir.

Kitlelere yönelik bu türden karşılığı olmayan ve hakim sınıf klikleri arasında yaşanan dalaşa yedeklenme tehlikesini de kendi içinde barındıran ittifak modelleri yerine yüzünü kitlelere dönme ve politika üretme daha gerçekçidir.

Nitekim HDP’nin başlattığı “demokrasi yürüyüşü” belli oranda kitlelerde karşılığını bulmuş durumdadır. Rejimin bütün baskı, gözaltı ve tutuklama saldırılarına karşı HDP’nin kabul edilebilir düzeyde geriletilememesinin “sırrı” buradadır. HDP’nin kitlelerle kurduğu ilişki sayesinde geriletilememesi beraberinde rejimin dengelerini de sarsmakta, seçim yasası başta olmak üzere yeni adımların atılması tartışmalarının devreye sokulmasına neden olmaktadır.

Rejimin birbiri ardına yasalaştırdığı bekçi yasası, barolar düzenlemesi, sosyal medya sansürü ve İstanbul Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması gibi adımların ardından halka karşı saldırıda yeni örgütlenmeler devreye sokulmaktadır.

Bu adımlardan bir tanesi de Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlı ve sadece Ankara’da konuşlu bulunan Takviye Hazır Kuvvet Müdürlüğü’nün İstanbul’da da kurulmasıdır. Seçilmiş polislerden oluşan bu birimin doğrudan R.T.Erdoğan’a bağlı olması, bir yandan faşist şefin güvenlik bürokrasisine tam olarak güvenmediğini gösterirken, diğer yandan halka karşı yeni resmi çetelerin örgütlenmesi anlamını taşımaktadır.

Rejim şaşalı gaz çıkarma gösterileri yapar ve başta R.T.Erdoğan olmak ön planda olan bütün temsilcileri yoğun bir İslamcı Türkçü söyleme başvurup toplumsal rıza üretmeye çalışırken diğer yandan ise var olan faşist örgütlenmeleri yetmezmiş gibi yeni resmi çeteler örgütlemeye devam edilmektedir.

Birbiri ardına çıkarılan yasalar ve kurulan yeni örgütlenmeler rejimin sıkışmışlığının göstergesi olarak okunmalıdır. Bu duruma ortaya atılan ve tartışılan erken seçim tartışmalarını da eklemek gerekir. Sarayda işler hiç iyi gitmemektedir. Bu ise faşist şefi, iki günde bir yeni hamlelere itmektedir. Bu hamleler beraberinde işçi sınıfına ve halka yönelik yeni saldırılar, hak gaspları, işsizlik ve daha fazla yoksulluk olarak yansımaktadır. Korona salgını bu durumu daha da artırmış durumdadır.

 

Direniş ve mücadele kazandıracaktır!

Faşizmin içten içe çürüyen yapısı beraberinde teşhirini de getirmektedir. Örneğin rejimin nepotizm (akraba kayırmacılığı) uygulamaları kitlelerde içten içe tepkiye ve öfkeye neden olmaktadır. Sosyal medyada bunun etkilerini fazlasıyla görmek mümkündür. Bir rektörü sırf bu nedenle görevden almak zorunda kalmışlardır. Yine Türkiye Kürdistanı’nda 17 yaşındaki bir kadını zorla alıkoyarak tecavüz eden ve ardından da intihar etmesine neden olan Uzman Çavuş Musa Orhan, sosyal medyada gösterilen tepkiler nedeniyle tutuklanmıştır.

Azımsanmayacak sayıda kitle, faşist rejimin gerçek yüzünü görmüş durumdadır.

Ancak bu kitle, örgütlü mücadeleden, sokaktan uzaktır. Bunda faşizmin uyguladığı baskı, gözaltı ve tutuklama saldırıları etkili olsa da belirleyici olan devrimci hareketin bu öfke ve tepkiyi doğru kanallarda örgütleyememesi belirleyicidir. İktidar sadece kendi tabanına yaslanmaktadır. Ancak orada da işler iyi gitmemektedir. AKP’den kopan ve partileşenler bunun işaretlerini fazlasıyla vermektedir. Burjuva feodal siyaset, AKP sonrasına hazırlanmaktadır.

Kadın hareketinin, faşizmin İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırısına pratik refleksi bu noktada önemlidir. Kadın hareketi, bir yandan kadınlara yönelik ataerkillikten beslenen baskı ve katliamlara karşı mücadele ederken diğer yandan oldukça somut bir taleple meydanlarda faşizmin karşısına dikilmektedir. Bu durum sisteme karşı öfke ve tepkilerin ancak ve ancak örgütlü mücadeleyle ve direnişle kazanabileceğini, sanalda değil sokakta yer alınarak başarı kazanılabileceğini göstermektedir.

Nitekim kadın hareketinin direnişi faşist rejim içinde çatlaklar da yaratmıştır. Uzunca bir süredir ilk kez AKP içinde çatlak sesler duyulmuştur. Bu, AKP gibi reis eksenli örgütlenen faşist bir parti açısından son derece dikkat çekicidir.

İktidar benzer bir durumu Heftanin’de yaşamaktadır. Faşizm, gerillanın direnişi karşısında istediği sonucu alamamıştır. Normal koşullarda havuz medyası aracılığıyla kitlelerin üzerine boca ettiği “kahramanlık destanları”nı burada tekrarlayamamaktadırlar. Bunun nedeni elbette ki faşizmin işgal ve ilhak saldırısında içine düştüğü durumdur.

Bir bütün olarak bakıldığında faşizmin içinde bulunduğu durum bir tıkanma ve yönetememe halini göstermektedir. Bu nedenle daha fazla saldırganlaşmaktadırlar. Saldırganlaştıkça bir yandan gaz çıkarmakta diğer yandan coğrafyamızda hemen her devletle kriz üretmektedirler. İçinde bulundukları krizi ancak böyle sürdürebilmektedirler. Bu, uzun vadede uygulanabilir değildir. Ne var ki korkunun da ecele faydası yoktur. Yerli ve milli faşizm ezilmeye mahkumdur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu