KadınMakaleler

MAKALE | Erkek-devlet işbirliğinde bir cinayet: Nadira Kadirova!

"Kadın, LGBTİ, çocuk, hayvan… Ataerkinin iktidarını pekiştirdiği ezilen her kesim bugün AKP’nin politikalarının hedefindedir. Nadira ve Rabia Naz’ın katilleri ise bu politikaların bir sonucudur"

Devletin erkek egemen sistemin bekasındaki rolü nedir? Bu sorunun cevabına her geçen gün yeni bir örnekle tanık oluyoruz. Sömürücü ve erkek egemen sistemin bir aracı olan devlet, sistemin bekasını garanti altına almak üzere tüm araçları ile erki güçlendiren, kadını bedeni ve kimliğini yok etmek üzere politikalarını ortaya koyan bir yapıya sahip.

Bu gerçeği TC devleti açısından bugün Rojava’ya dönük işgal girişimi ile boğulmak istenen kadın devrimi; kadının tüm mücadele alanlarını yok etmeye çalışan baskı ve sindirme politikaları ile görüyoruz.

Kendi bekası tehlikeye düştüğünde ilk adımını kadının yıllardır sürdürdüğü mücadele alanlarını yok etmek üzere saldırı politikaları ile atan TC devletinin, 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında arşa yükselttiği erkliği, şiddetin yaşamımızın her alanında olması ile gündemimizde.

Erkek devletin şiddeti ile erkek şiddeti böylesi dönemlerde yükselen, erkek olmayanı yok etme, sindirme, kimliksizleştirme cenderesine alan bir niteliğe bürünüyor. Yani var olan gerçeklik daha da aleni hale geliyor, pervasızlaşıyor.

Son günlerde açığa çıkan Nadira Kadirova’nın AKP İstanbul Milletvekili Şirin Ünal tarafından cinsel şiddete uğraması ve katledilmesi olayı ile hemen ardından gelişen süreç de bunun bir parçası olarak karşımızda. AKP eliyle güçlendirilen TC devletinin erkekliğinin bir parçası olarak Nadira’nın Şirin Ünal tarafından uğradığı şiddet ve katledilmesi devlet ve erkeğin nasıl bir işbirliği içerisinde olduğunun en somut halidir.

 

Şaşırmıyor olmak normalleştirdiğimiz anlamına gelmiyor!

23 Eylül 2019 tarihinde AKP İstanbul Milletvekili ve emekli general Şirin Ünal’ın evinde çalışan Özbekistan vatandaşı Nadira Kadirova’nın yaşamını yitirmesi ve ardından gelişen süreç, yargının olayın üzerini kapatma girişimleri ile gündemde. “Tek adam diktatörlüğünün elinde olan yargının işlevsizleştirilmesi” şeklinde tartışmalarla can bulan Nadira’nın ölümü kuşkusuz bundan daha fazlası anlamına geliyor.

Erkek yargının kadınları katleden erkeklere tanıdığı “iyi hal” ve “haksız tahrik” indirimleri zaten yargının kadın katliamlarına karşı takındığı rolü önümüze koymaktadır.

Ataerkinin çepeçevre kuşattığı ve bağlı bulunduğu sistem nedeniyle bağımsızlığının tartışılmasının bile abes olduğu yargının “tek adam diktatörlüğü”nün elinde olmasından daha fazla şey ifade etmektedir. Yargı, erkek egemen sistemin bir aracıdır ve bu araç kadına karşı olan bir yerde durmaktadır. Yine TC devleti ve onun araçsallaştırdığı AKP de aynı yere denk düşmektedir.

Dolayısıyla erki üreten ve yaşatan sistemin araçsallaştırdığı her alan kendi niyetinden bağımsız sisteme hizmet etmektedir. Bu anlamda AKP milletvekili olan Şirin Ünal’ın uyguladığı şiddet ve katletmenin üzerinin kapatılması için tüm mekanizmaların devreye konulması sürpriz değildir. Ancak bu sürecin gelişiminin sürpriz olmaması normalleştirileceği anlamına da gelmemektedir. Yani şaşırmadıklarımız normalleştirdiğimiz anlamına gelmiyor!

 

Yine “psikolojisi bozuk kadın” hikâyesi

Kadirova’nın ölümünün ardından Özbekistan hükümetinin Kadirova’nın ailesinin üzerindeki baskısı, meselenin üzerini örtme girişimleri erkekliğin, devletin ismi-cismi ile sınırlı kalmadığını da ortaya koymaktadır. TC devletinin dostane ilişkiler geliştirdiği Türki devletlerden Özbekistan çıkarlarını korumak üzere, üzerine düşeni yapmakta; Kadirova’nın katledilişinin üzerinin örtülmesi için erkek yapısını ortaya koymaktadır sadece.

Diğer yandan konuya ilişkin Şirin Ünal tarafından yapılan açıklamada, “Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Meclis’te yaptığım çalışmalardan hoşnutsuz olan bazı çevreler, bu olayı fırsata çevirip beni ve ailemi yerin dibine soktular. Son iki üç aydır psikolojik durumunda bozulmayı fark edince ikinci elemanı aldık” diyerek olayı kendisine dönük karalama kampanyası olarak tariflemesinin yanı sıra aşina olduğumuz “psikolojisi bozuk kadın” etiketini öne sürdü.

Böylesi kadına yönelik şiddet ve kadının katledilmesi süreçlerinde çokça karşılaştığımız bir nitelemedir “psikolojisi bozuk kadın.” Kadına yaşatılan süreçten kendini azade kılmak isteyen, olayın mağduru olanı suçlu konumuna getiren ve kadına şiddeti, kadın katliamının üzerini kapatmak üzere kurulu bu cümle artık işlevini yitirmiştir. Bugün kadın mücadelesi ile kadına yönelik şiddet ve kadın katliamının sistemli olarak gerçekleştirildiği ve bunun kadının “psikolojik-davranışsal rahatsızlıkları”ndan ziyade kadını yaşamın her alanında ikincilleştirme, ikincilleştiremediğini yok etme amacı taşıdığını hepimiz biliyoruz.

 

Kadın, LGBTİ, çocuk, hayvan…

Kadirova’nın katledilmesi ve ardından olayın üzerinin yargı-medya eliyle örtülmesi çabası AKP açısından yaşanan bir ilk değil. Giresun’un Eynesil ilçesinde 13 Nisan 2018’de evinin önünde yaralı bulunup kaldırıldığı hastanede yaşamını yitiren 11 yaşındaki Rabia Naz Vatan’ın ölümüne ilişkin de benzer tartışma mevcut.

Rabia Naz’ın ölümünün intihar ya da yüksek yerden düşme olduğu öne sürülürken baba Şaban Vatan ise kızına araba çarptığını ancak AKP Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin devreye girmesiyle olayın üstünün kapatıldığını dile getirmiş, bu defa psikolojisi bozuk olduğu öne sürülen Şaban Vatan olmuştu!

Kadın, LGBTİ, çocuk, hayvan… Ataerkinin iktidarını pekiştirdiği ezilen her kesim bugün AKP’nin politikalarının hedefindedir. Nadira ve Rabia Naz’ın katilleri ise bu politikaların bir sonucudur.

Bu nedenle erkek yargının işlevsizliğini teşhir etmek, kadın mücadelesi ile elde ettiğimiz kazanımları korumak ve genişletmek ve en nihayetinde ataerkiye karşı mücadelemizi her alanda büyütmek önümüzde durmaktadır. Ve tam da bu sebeple Nadira’nın katledilişi sürecinin takipçisi olacağız.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu