Makaleler

Patrona kıyak; emekçiye sıfır zam!

2016’nın son demlerini yaşadığımız bugünlerde, milyonlarca emekçiyi ilgilendiren bir tartışma, egemen sınıf basını “ana akım medya”da hak ettiği ilgiyi görmeden yürüyor. Doların adeta füze hızıyla yükseldiği, bununla aynı hızda fakat ters istikamette Türk lirasının değer kaybettiği, eridiği bir sürecin içindeyiz. Kurdaki her değişimin, dalgalanmanın, milyonların yaşamına doğrudan yansıdığı bir ülkede yaşıyoruz. Ekonominin dışa bağımlı olduğu, borçla döndüğü ve her geçen ay, hafta ve de saat, cari açık verdiği bir yapıdan da başka bir sonuç beklenemez zaten!

Uluslararası spekülatörler için adeta bir cennet haline getirilen ekonomi, emperyalist sermayenin bir ahtapot gibi sarıp sarmaladığı bir gerçekliğe sahip! Efelenmelerin, üst perdeden çıkışların, dünyaya meydan okumaların, “Eyy…” nidalarının, günlük yaşamdaki karşılığını hep birlikte yaşayıp gördük. Dolardaki artışı; “devleti ele geçirmeye çalışan ihanet şebekeleri”yle ve “vatanımızı bölmek, işgal etmek isteyen terör örgütleri”yle izah etmek; ekonomik alandaki çaresizliğin de bir itirafı olsa gerek. Açık ki tüm hamasi nutuklara, inkara rağmen ortada artık alevleri evin her yanı sarmış bir kriz hali vardır! Yöneticilerin, kaptan köşkünde oturanların devekuşu taklidi yapmaları bu gerçeği değiştirmeyecektir.

2017’de daha da derinleşmesi beklenen büyük bir krizin, kapıları her gün daha güçlü yumruklarla dövdüğü ve sabrının da giderek azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz. Bu durumun, tıpkı Dolardaki ya da Türk lirasındaki dalgalanmada olduğu gibi, doğrudan hatta katlanarak geniş emekçi yığınları hedefine alacağını biliyoruz. Bunun aynı zamanda; kazanılmış haklara yönelik kapsamlı saldırılar, daha fazla yoksulluk ve açlık anlamına geleceğini de… Nitekim, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK)’in 26. Genel Kurulu’nda konuşan eski yönetim kurulu başkanı Yağız Eyüboğlu’nun, “… Maliyetlerdeki genel yükseliş ve kârlılıktaki azalış dikkate alınarak 2017 yılında asgari ücret artışı yapılmamalıdır” (4 Aralık, Cumhuriyet) sözleri, bizi nasıl bir geleceğin, günlerin beklediğini yeterince anlatıyor. 6.5 milyon işçiyi doğrudan olmak üzere toplamda 8.5 milyon işçiyi etkileyecek asgari ücretin belirlenme süreci, sermayenin söz konusu yaklaşımının gölgesinde başlamış durumda.

 

Ekonomi Bakanı:“En yüksek ücret Türkiye’de!”

Milyonları ilgilendiren asgari ücreti, yani en büyük Toplu İş Sözleşmesi (TİS)’ni belirleyen komisyon 15 kişiden oluşuyor. 5’i hükümet, 5’i patronlar (TİSK) ve 5’i de işçi sınıfını (Türk-İş) temsil ediyor. Komisyonun aldığı kararlar, kesin niteliği taşıyor ve bunlara itiraz edilemiyor. Asgari Ücret Tespit Yönetmeliği’ne göre komisyonun çalışmaları gizlidir ve açıklanmaz. Sonuçları böylesine geniş bir kitleyi etkileyen bir süreç MGK toplantılarını çağrıştırır şekilde gizli çalışıyor! Kararlarda çoğunluk sayısına bakılıyor. 2000-2015 arasında, 16 asgari ücret tespitinde sadece iki kez tüm taraflar mutabık kaldı. Türk-İş bile 12 kez muhalefet etti. Türk-İş’e hakim, sarı sendikalı, işbirlikçi çizgi de hesaba katıldığında, komisyondan çıkan rakamların işçiyi temsil edenler tarafından bile (niteliklerine rağmen) savunulamadığını söylemek mümkün.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu (ABTK) ilk toplantısını 6 Aralık’ta gerçekleştirdi ve Aralık ayı içinde 4 toplantı daha yapacak. Komisyon, kapalı kapılar ardında çalışmalarına devam ederken taraflardan sesler yükselmeye başladı bile. Kuşkusuz yine en fazla duyulan ise patronların ve sözcüleri devlet ricalinin sesleri! Söz gelimi; Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’ye göre, Türkiye’de asgari ücret milli gelire oranla dünyadaki en yüksek ücret! (4 Aralık, Birgün) TİSK ise, Türkiye’de asgari ücretin, AB üyesi 12 ülkeden yüksek olduğu iddiasında! Peki, gerçekten öyle mi?

DİSK-AR (DİSK Araştırmalar Enstitüsü) tarafından hazırlanan “Asgari Ücret Raporu” bu konuda bize bir fikir verebilir. Buna göre; Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECO) verilerine bakıldığında, Türkiye asgari ücretin satın alma gücü açısından 26 OECO ülkesi içinde 20’nci sırada bulunuyor. AB ülkeleri, satın alma gücü paritesine göre, Türkiye’den 2 ile 2.5 kat daha yüksek asgari ücrete sahip. Hakim sınıfların girmek için 50 küsur yıldır kapısında beklediği, “neyimiz eksik”, “çifte standart var” dedikleri AB’de durum bu! Kuşkusuz bu tablo, AB ülkelerinde işçi ve emekçilerin maruz kaldığı sömürü gerçekliğini değiştirmiyor!

Asgari ücretin Türkiye’den düşük olduğu ülkeler, Meksika, Şili, Slovakya ve Macaristan. Diğer yandan emeğin milli gelir içindeki payı 2000’li yıllardan bu yana azalıyor. AB’nin yıllık makroekonomik veri tabanı AMECO göre 1999’da yüzde 52.2 alan ücretlilerin milli gelir içindeki payı, 2015’te yüzde 34’e geriledi. AB ortalamasının yüzde 55 olduğunu hatırlatalım! Yine AMECO göre; işgücü maliyeti de düşüyor. Patronların dillerinden düşürmediği bu başlıkta tablo bambaşka. 2000 yılında 100 olan işgücü maliyeti 2015 yılında 27 puanlık düşüşle 73’e gerilemiş durumda. Zaten patronlar da teşvik priminin artmasıyla bu yükten de kurtuluyor.

 

Bakanlık; patronların hizmetinde!

İğneden ipliğe, gıdadan tekstile, ilaçtan sanayiye her şeyin Dolar cinsinden işlem gördüğü bir ekonomide, asgari ücretin Dolar karşısında neler yaşadığı da büyük önem taşıyor. 2008’de asgari ücret 414 Dolar iken Kasım 2016’da bu rakam 377 Dolara kadar geriledi. Bu tempo, artış hızı sürerse asgari ücretin dolar karşısında mum gibi eriyeceğini öngörmek zor değil, patronların asgari ücrete sıfır zam isterken öne sürdükleri en önemli, güncel argümanlardan biri; 2016’da asgari ücrete yapılan yüzde 30’luk zam! Buna bağlı olarak da maliyetlerin yükselmesi. Ancak Ocak 2016’da 6661 sayılı torba kanun ile patronların “rekabet” gücünün artırılması ve kayıtlı istihdamın teşviki amacıyla bakanlık; asgari ücretle çalışanların yoğun olduğu küçük ve orta ölçekli işletmelere sigorta prim desteği yaptı. Aynı zamanda patronlara engelli çalıştırma teşviki de yapıldı; engelli çalışanın tüm maliyet, hazine tarafından karşılanıyor. Öte yandan zaten 2008’de 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 8. maddesine eklenen bir hükümle patrona 5 puanlık SGK prim desteği yapılmıştı.

Ücretli çalışanın patron üzerindeki “yükünü” hafifletmek adına Asgari Geçim İndirimi’nde de düzenlemeye gidildi. İşçinin medeni durumu ve çocuk sayısına göre belirlenen indirim 2016 için 123.53 ile 209.99 arasında değişiyor. Örneğin, 2016’da Asgari Geçim İndirimi hariç asgari ücret 1.300 TL değil, 1.177 TL’dir. Patron tarafından işçiye ödenen net asgari ücret budur! Aradaki fark devlet tarafından ödenmektedir. Yine iddiaların aksine asgari ücretin patrona maliyetinde de bir düşme söz konusu. 2007’de asgari ücretin patrona maliyeti, net asgari ücretin yüzde 70’i kadar daha fazlaydı. Yani net asgari ücret 100 ise; bunun patrona maliyeti 170 TL idi. 2016’da ise maliyet, net asgari ücretin yüzde 49 daha fazlası. Benzer bir şekilde örneklersek asgari ücret 100 ise bunun maliyeti 149 TL olmuştur. (5 Aralık, Birgün)

Çalışanlara, yüksek sesle “sıfır” zam isteyen patronlar, sermaye, söz konusu cüzdanları olduğunda ise devletten talep etmekten imtina etmiyor. 2010 yılında 3.8 milyar liradan SGK, “işveren” prim desteği 2016’da 23 milyar liraya yaklaştı. 2010’da bütçe içindeki SGK prim desteği oranı ise hatırlatmaya gerek bile yok. TÜİK verilerine göre; Ağustos 2016’da işsizlik yüzde 11.3 olarak gerçekleşti. DİSK’in açıklamasına göre 6.5 milyon insan işsiz. Geniş işsizlik kapsamına girenler ise bu rakamın iki katından fazla!

Görüldüğü üzere devletin tüm musluklarının patronlara açıldığı, gözlerinin ise emekçilerin emeği, alınteri ve kazanımlarına dikildiği bir işleyiş söz konusu. Her krizde “eyvah” diye kükreyenlerin kasaları dolmaya devam ederken daha fazla yoksullaşanlar ise emekçiler oluyor. Ekim 2016 itibariyle bir işçinin asgari geçim maliyet, DİSK tarafından 2000 TL olarak hesaplanmaktadır! Bu rakamın da işçinin, insanca yaşayabileceği bir ücretin uzağında olduğu da açıktır. Ne var ki bugünkü tablo içinde gerçekçi, uygulanabilir, savunulması gereken rakamdır! 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu