GüncelMakaleler

Ortadoğu’da şavaş tüm şiddetiyle sürüyor: DİRENEN HALKLAR KAZANACAK!

Ortadoğu’da emperyalistler bozulan dengeyi kendi lehine çevirerek ekonomik ve politik nüfuzunu artırabilmek için karşılıklı hamleler yapıyor. Buna paralel konumlanmaya çalışan işbirlikçi devletler de elbette savaşa dahil oluyor. İran karşıtlığı üzerinden hem Suudi Arabistan hem de İsrail harekete geçmiş durumda. Cihadist çeteler İdlip ve Rakka’ya sıkışırken Esad’ın ordusu İran, Rusya ve Şii milislerin (Hizbullah, Haşdı-Şabi vb.) yardımıyla ilerlemeye devam ediyor. PYD-SGD her geçen gün Rojava devrimini güçlendiriyor. Barut fıçısı olarak değerlendirilen bölgede paylaşım savaşının yakın zamanda bitmeyeceği, daha uzun yıllar süreceği bir sır değil.

Bütün gözler IŞİD’in merkez üssü olarak bilinen Rakka’ya çevrilmiş halde. ABD ve Rusya emperyalizmi daha çok Rakka’nın IŞİD’den alınması sonrası dengelerin kendi lehine olması için çaba sarf ediyor. Esasta Kürtler üzerinde odaklanan hamleler, şu an için İdlip ve çevresindeki cihadistlere yönelik ABD’nin yaklaşımını gölgeliyor. Suriye’deki savaşın cihadist çete olarak tek öznesi IŞİD değil. El-Nusra, Ahrar-us Şam ve alttan alta güçlenen El-Kaide ve irili-ufaklı çetelerle birlikte kurduğu Tahrir El-Şam Ordusu var ve ciddi bir sorun olarak savaştaki varlıklarını koruyorlar. En son IŞİD’in üzerindeki baskıyı kırmak amacıyla Halep’e saldırı düzenlediler. Bunu aynı zamanda Rakka operasyonu esnasında veya sonrasında IŞİD’e yardım edileceğinin bir işareti olarak da okumak mümkün.

 

ABD, IŞİD sonrası sürece-savaşa hazırlanıyor

Yıllardır Ortadoğu’da kadim halkların kanını emen ABD emperyalizmi, politik üstünlüğünü göreli de olsa Rusya’ya kaptırmış durumda. Ortadoğu hâkimiyetinde eski günlerine dönmenin çabası içinde. Bunun yolu Rusya’nın nüfuzunu kırmak ve İran yayılmacılığını engellemekten geçiyor. ABD, IŞİD’e karşı mücadelesini bu iki amaç bağlamında ele alıyor. Diğer yandan İran karşıtı bir politika geliştirerek bölgedeki Sünni kesimi kendi etrafında toparlamaya çalışıyor. IŞİD’e karşı PYD-YPG ve SDG’yi, İran’a (Şiilere) karşı da Sünni kesimi destekleyerek amacına ulaşmayı, Ortadoğu’da tekrar hâkimiyetini kurmayı hedefliyor. YPG’ye silah yardımı yapması, askeri eğitim vermesi ve bin civarında askeri gücünü bölgede konuşlandırması, Mısır, Ürdün ve Körfez ülkelerinden oluşan ve Arap NATO’su denilen Arap Birliği’nin kurulmasına öncülük etmesinin salt Rakka Operasyonu veya IŞİD’e karşı mücadele için olmadığı açıktır. IŞİD sonrası sürecin ve savaşın olacağı seyrin şimdiden taşların döşenmesidir.

 

Rusya, göreli üstünlüğünü artırmak istiyor

Bunun gayet ayırdında olan Rusya emperyalizmi, ABD’nin bölgedeki her adımını yakından takip etmekle kalmıyor, atılan adımı boşa düşüren hamleler yapıyor. Esad’a karşı savaşı, IŞİD’e karşı savaşa dönüştürmesi, Mısır’ı Esad’a yardım eder konuma çekip safına katması, Libya’da ABD karşıtı gruplara silah yardımı yapması, TC devletini El-Bab’da IŞİD’e karşı savaştırması gibi diplomatik ve askeri manevralarına YPG ile anlaşarak Afrin-Cindires bölgesine yerleşmesini de ekledi. ABD’nin etki gücünü kırıp savaşın seyrini değiştiren Rusya, elde ettiği göreli üstünlüğü daha da ileri taşımak istiyor. Afrin’de konuşlanılan bölge hem TC devletinin saldırılarının yoğun olduğu, hem de cihadist çetelerin ikmal yoluna Türkiye sınırına yakın bir yer. Böylece Rusya hem TC saldırılarını hem de cihadist çetelerin ikmal yolunu kesmiş oluyor. El-Bab ve Minbic’ten sonra Afrin’de de TC’nin karşısına Rusya’nın çıkması, TC devletinin Suriye’de ömrünün dolması anlamına da geliyor. Afrin’e yerleşmeyi aynı zamanda, ABD’nin YPG-SDG’ye yaptığı yardımlara karşı bir hamle olarak da görmek mümkün. Rus emperyalizmi bölgede ABD’nin önünü keserek kendi önünü açmayı hedefliyor.

 

Koçbaşları boş durmuyor

ABD’nin İran çıkışı sonrası bölgedeki hareketliliği artan Suudi Arabistan, Sünni ittifakı yeniden canlandırma ve güçlendirme çabası içinde. Şii yayılmacılığa karşı, Yemen’de Kararlılık Fırtınası operasyonuna katılan Mısır’ın, Ürdün ve Körfez ülkeleriyle ABD öncülüğünde Arap Birliği kurma girişimlerini sürdürdüğü basına yansıyan haberler arasında. Kral Salman’ın Güney Asya gezisinde Müslüman ülkeleri de ziyaret etmesi salt ekonomiyi petrole bağlı olmaktan kurtarma ziyareti olmayıp, Şii yayılmacılığa karşı savaşta destek arayışıdır da. Yemen’de Husilere karşı Kararlılık Fırtınası dinen Suudi Arabistan, Şii yayılmacılıktan en çok rahatsız olan ülkeler arasında. Bundan dolayıdır ki İran karşıtlığını örgütlemek için çaba sarf ediyor.

İran’ın nüfuzunu artırması aynı şekilde İsrail’i de tedirgin ediyor. Savaşın yarattığı ortamı, Şiilerin güçlenmesini engellemek için kullanıyor. Savaşın başından beri cihadistlere destek veren (silah satan, petrol alan, yaralıları tedavi eden) İsrail, bulduğu her fırsatta Hizbullah’a yönelik hava saldırısı gerçekleştiriyor. Geçtiğimiz haftalarda Suriye’ye yapılan hava saldırısı bunun son örneği oldu. Bunun anlamı İsrail’in her türlü Şii karşıtlığını destekleyecek olmasıdır.

Rus emperyalizminin desteği ile savaş ortamından en çok faydalanan ise  İran oldu. İran, düne kadar Ortadoğu’da yayılma imkânı bulamazken bugün dört Ortadoğu ülkesinde nüfuzunu artırmış durumda. İran’ın elde ettiği bu gelişme, Sünni kesim ve İsrail için birincil sorun olarak algılanıyor. IŞİD’le mücadele de bu duruma bağlı olarak ele alınıyor. Dolayısıyla ABD’den asıl beklenti, IŞİD’in değil İran-Şii yayılmacılığının bertaraf edilmesidir. İran’sa yakaladığı, kendince de tarihi olan bu fırsatı elinden kaçırma niyetinde değil. Hasımların Ortadoğu’daki manevralarına karşı hamlelerle cevap veriyor. TC’nin Körfez ziyaretine, Körfez ziyareti ile karşılık verirken, TC’nin tehditlerine de aynı sertlikte karşılık verdi. Suudi Arabistan’ın son dönemde hareketlenmesi ve Yemen’de çakılıp kalmasında İran’ın önemli bir rolü var.

 

Kürt düşmanlığı sonu olacak…

Suriye savaşının en başından beri esas hedefi Kürtler ve Rojava Devrimi olmasına karşın amacına bir türlü ulaşamayan TC devleti gelinen aşamada savaşı kaybeden pozisyonda yer alıyor. Hem emperyalistlere kendini dayatan hem de emperyalistlerin koçbaşılığını yapan TC devleti ne ABD’den ne de Rusya’dan amacına ulaşma desteği alabildi. Tam tersi olarak, ABD’nin Rakka Opeasyonunu YPG ile yapma planını bozma amaçlı “Mınbiç çıkışı ve YPG’yi vurma söylemi” ABD’nin Minbic-Cerablus Rusya’nın da Mınbiç, El-Bab sınırına konuşlanmasıyla söylem olarak kaldı. KDP üzerinden Şengal ve Rojava’ya saldırma, Telafer ve Şengal arasındaki bölgeye yerleşme ve 50’ye yakın Sünni aşireti Riha (Urfa)’da toplayarak bir Aşiret Ordusu oluşturma girişimleri oturduğu dalı kesme girişimleridir. Kürtleri şu süreçte önemli stratejik bir güç olarak gören emperyalistler, TC’nin Kürtlerle savaşmasını istemiyor. TC devletinin yarattığı tehdide karşı, iddiaya göre, Antalya’daki genelkurmaylar toplantısında (ABD-Rusya-TC) TC’nin Rakka Planı kabul edilmediği gibi artık Suriye’den çıkma zamanının geldiğinin söylenmesidir. İç politikada kullanmak için Suriye savaşında Kürt düşmanlığı üzerinden bir zafer elde etme çabası, tersinden Kürtlerin zaferine dönüşme eğilimi taşıyor.

 

Kurtlar arasında Rojava

Emperyalist haydutlar ve yerli işbirlikçi devletlerin tam ortasında yüzyıllardır statüsüz bir ülke olarak yaşayan Kürtler, tarihi bir dönemeçten geçiyor. Mevcut görünüm Rojava lehine olsa da, “emperyalistlerin çıkarları değiştiğinde” sorusu hala günceldir. Birbirini bir kaşık suda boğacak düzeyde olan İran ve TC’nin ortaklaştıkları tek ortak nokta Rojava’da Kürtlerin bir statü kazanmamasıdır.

Uluslararası bir statü kazanılması Kürtler açısından oldukça önemlidir fakat garanti değildir. Garantiyi sağlayacak olan Vietnam Savaşında emperyalistleri dize getiren Vietnam halkının kendi gücüne dayanmasıdır. Bu noktada kurtlar arasında olan Rojava’ya enternasyonal desteğin artırılması zorunludur. Emperyalistlerde çıkarlar esastır, çıkarlar değiştiğinde savaşın seyrinin de değişeceği bir kenara not edilmelidir. Rojava sadece Kürt halkının değil bölgede yaşayan kadim halkların da tarihi bir kazanımıdır. Bu kazanım daha da güçlendirilmelidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu