GüncelMakaleler

OCAK AYI | Ceren’e…

"Ceren, görevine çok bağlı bir yoldaştı, biraz mükemmeliyetçiliği de vardı. Cephede kaldığımız noktada geceleri hiç uyumazdı"

Bizim en güzel halimiz gülüşlerimiz” diye yazmıştı bana gönderdiği bir notta, asık suratlı, gergin, mutsuz, soğuk devrimcilikten nefret ederdi. Hep gülümserdi. Gözlüklerinin arkasından gözleri hep ışıl ışıl parlardı.

Enternasyonalist Özgürlük Taburu komutanlığı yapmıştı bir dönem Ceren. “Bu taburda gördüğüm en iyi komutandı” demiştim o dönemde ilgili yaptığım bir değerlendirmede. Gerçekten de farklı örgütlerden, farklı ülkelerden birçok yoldaş yer aldı o taburda. Ama Ceren herkesle ayrı ayrı, eşit ilgilenirdi. İdeolojilerin, ülkelerin çizdiği sınırların hepsini aşarak eşit bir yoldaşlık geliştirmişti.

Ancak sevgi yoluyla dünyayı daha doğru ve daha iyi anlayabiliriz. Sevdiklerimiz, sevdiğimiz şeylerle ancak bu hayatı anlamına ulaştırabiliriz, dünyayı ve yaşamı anlayabiliriz. O yüzden şanslıyız sevgimizi hissedebildiğimiz için, sevebildiğimiz ve severek yaratabildiğimiz için…” diye yazmıştı bir keresinde de.

Ceren’le farklı örgütlerde olmamıza rağmen, çok farklı ve gerçek yoldaşlığı yakalamıştık. Hem abartıya kaçmadan hem de hakkını vererek nasıl anlatsam bilmiyorum. Esasta görevlerimiz üzerinden bir araya gelmiştik. Enternasyonalist Özgürlük Taburu Komutanlığı’nda birlikte yer alıyorduk.

O dönemde birbirimizi daha iyi tanıma ve sonrasında hiçbir zaman sonlanmayacak olan yoldaşlığımızın temellerini atmıştık. Örgütsel sınırlarımızı her zaman korumaya çalıştık, öyle ki bana nereli olduğunu bile söylememişti. Ben de ona “Yozgatlı” diye takılmaya başlamıştım. O da kabullenmişti artık Yozgatlı olmayı. Çok sonradan, basına yüzünü açtığında söylemişti nereli olduğunu ama iş işten geçmişti, o benim için “Yozgatlı” olarak kalmaya devam etmişti.

Ceren, görevine çok bağlı bir yoldaştı, biraz mükemmeliyetçiliği de vardı. Cephede kaldığımız noktada geceleri hiç uyumazdı. “Düşman saldırısı olduğunda uykuda olmamalıyım”, “ilk ben karşılamalıyım” derdi. Yoldaşların sorumluluğu omuzlarındaydı.

Çok defa gidip yatması için kavga bile etmişizdir, zar zor göndermişimdir onu. “Yoldaş, sen bana güvenmiyor musun?” dediğimde artık söyleyecek bir şey bulamayıp, ayaklarını sürte sürte gitmek zorunda kalırdı. Belki inandırıcı gelmeyecek ama birbirimizden ayrı düştüğümüz ya da sıkıntılı olduğumuz dönemlerde birbirimizin rüyasına girerdik. En çok ben görürdüm onu rüyamda, anlardım zor bir süreç geçirdiğini. Yan yana geldiğimizde birbirimize anlatabileceğimiz kadarını anlatır paylaşırdık.

Kadın özgürlük mücadelesine olan tutkusuydu, onu gerçek bir devrimci komutan yapan. Erkek egemen anlayışla bir an olsun uzlaşmadı, kendini diğer kadın yoldaşların üstünde görmedi hiç. Hem kadın kimliğini koruyup hem de nasıl komutanlaşılır, öncüleşilir her pratiğinde öğretiyordu.

Bazılarımız sadece askeri olarak geliştirir, bazımız da sadece ideolojik-politik olarak geliştirir kendisini. Çok az insan her ikisini kendinde barındırabilir, Ceren de onlardan biriydi. Kendini çok yönlü geliştirmişti/geliştiriyordu. Durağan ve kapatmış değildi kendisini.

Her anını tartışarak, paylaşarak, iş yaparak geçirirdi. Öğrenmeye, gelişmeye ve mücadeleye olan tutkusu çok yüksekti. O, özgürlüğü sistemin sunduğu seçenekler arasında bir tercih yapmakta değil, yeni seçenekler yaratmakta aradı. Sistemin sunduğu tüm kimlikleri yırtarak gelmişti, sadece ihtiyaç olduğunda anlaşılırdı doktor olduğu. Bunu da çok çekinerek ve küçük harflerle ifade ederdi.

Ceren senin için ne ifade ediyordu?” diye sorsanız bana, bütün içtenliğimle “O en başta benim yoldaşım, dostum, kızkardeşim, komutanımdı ve hep öyle olmaya devam edecek” derim.

Ceren’in şehit düştüğü haberini cephede haber aldım. Gidip görme şansım varken görmek istemedim. Çünkü şehit yoldaşları son halleri akıldan, yürekten hiç çıkmıyor.

Ama görünce kabullenmek de daha kolay oluyor sanırım. Ama ben görmek istemedim, çünkü onu hep güzel gözleri, gülüşleri ve canlılığıyla hatırlamak istedim. Öyle de oldu. Gerçekten Ceren hala yaşıyor, bir yere gitmiş ama dönecekmiş gibi hissediyorum/düşünüyorum. Kim inandırabilir beni onun öldüğüne…

Sözlerimi onun yüreğinden kalemine dökülenlerle sonlandırmak isterim:

Tutkumuzu ve heyecanımızı ne kadar daim tutup üretebildiğimiz, o tutkuyla kendimizi, iddialarımızı gerçekleştirebildiğimiz ölçüde var oluruz, başarırız ve kazanırız. Seni sıkı sıkı sarıyorum, güzel bakışlı gözlerinden öpüyorum.

Umutla, dirençle, sevgiyle arkadaşım…”

Sefagül Aslan

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu