Güncel

Nujiyan Erhan’ın kaleminden: “Şengal’in ilk kurşunu: Gulê’nin hikayesi…”

H. Merkezi: İşbirlikçi KDP’nin Şengal’de Şengal Direniş Birlikleri’ne (YBŞ) dönük saldırısı sırasında yaralanan ve 20 gün hayat mücadelesi verdikten sonra yaşamını yitiren Kürt gazeteci Nujiyan Erhan’ın Şengal’de derlediği son haberi, bir başka Kürt kadın gazeteci Jinda Asmen tamamladı ve Gazete Sûjin’de paylaştı. Êzidîlerin 74. Ferman olarak gördüğü DAİŞ katliamının ilk başladığı günlerde Sinune köyünde DAİŞ çetelerine ilk kurşun sıkan Êzidî kadın Gulê Mişko Nemir’in hikayesiydi kaleme aldıkları. Nujiyan’ı bir kez daha saygıyla anıyor, haberi kısaltarak paylaşıyoruz:

 

Şengal’in ilk kurşunu: Gulê’nin hikayesi

(…) Ferman günü, Şengal’in her karış toprağında acı ve yardım çığlıkları yükseldi. Direnişe dönüşen çığlıklar oldu. Peki, yaşanılan her çığlık dile gelebildi mi? İşte, bu çığlıklardan biri de Gulê Mişko Nemir’in hikâyesi. Teslim olmamak için silah kuşanan ve ardından toprağa düşen Gûle’nin hikayesini herkes bilmeli, onu tanımalı, anlamalı ve anlatmalı… Gulê 30 yılı aşkın süre önce amcasının oğlu Reşo ile evleniyor, birlikte bir hayat sürdürüyorlar. Gulê’nin sekiz kız iki erkek, on çocuğu var. Gulê ile Reşo 50’li yaşlarda. İkisi de ayrılığı en derinden yaşayanlardan. Bir kız bir erkek iki çocukları hala DAİŞ’in elinde esir. Peki, Gulê DAİŞ saldırdığında ve kendilerini esir almaya çalıştıklarında nasıl bir kahramanlık sergiledi?

Dilden dile anlatılan hikayeyi birinci ağızdan duymak için Gulê’in eşi ve kızlarına ulaştık. Reşo’un evine girdiğimizde odada, tek bir resim asılı o da, Gulê nin resmi. (…) Resmin üzerine “Annecim seni hiçbir zaman unutmayacağım. Sütünün helalliğine haram bulaştırmayacağım. Sensiz yaşamak çok zor” diye yazmış çocukları.

(…) Reşo isteğimiz üzerine bize Gulê yi anlatıyor. İlk olarak “Gulê nasıl bir insandı?” diye soruyoruz. Söylediği ilk cümle “Yiğit bir kadındı” oluyor. Gulê’yi anlatmaya başlayınca hüzün ve gurur beliriyor, anlıyoruz ki, Gulê, ne kadar özlense de Reşo ve kızları için bir gurur kaynağı olmuş ve her zaman örnek alınacak bir kadın ideali haline gelmiş. (…) Gulê’den kalan hatıraları anmakla anlatımına devam eden Reşo; Şengal’in Zorava köyünde dünyaya geldiklerini ancak yılladır, Sinune’de küçük bir dükkân açıp dikiş makinesi tamirciliği yaptığını söylüyor.

Hatırlamak istemese de fermanın olduğu gün neler yaşandığını soruyoruz Reşo’ya; “Ben o zaman Gulê’nin yanında değildim. Ailenin bazı fertlerini arabayla Güney’e (Barzan bölgesine) geçiriyordum. Önce küçük çocukları kurtarmak istedik, sayıları çoktu. Hepsini arabaya bindirdik ve arabada yer kalmamıştı. O yüzden her iki büyük çocuğum ve Gulê kalmak zorunda kaldılar. O anda Gulê ye, ‘Ben dönene kadar kendinizi dağa ulaştırın, sizi almaya geleceğim’ dedim. Gidip, çocukları bırakıp hemen dönüp onları alacaktım. Ama yetişemedim. Geri dönmek istedim fakat DAİŞ yolu kapatmış ve Sinune’ye girmişti…” “Sen olayı kimden nasıl öğrendin?” diye soruyoruz parçalanmış bir aile ve parçalanmış hayatlar oluyor aldığımız yanıt: “DAİŞ’in eline geçen kızım, bana telefon üzeri neler olup bittiğini anlattı. O da bir fırsat bulmuş ve gizlice bizi aramış. Kendisini önce Haleb’e götürmüşler oradan da Musul’a götürüldüğünü söyledi. (…) Sonra da bir daha haber alamadık kızımdan. Oğlumun da Xanesor’da öldürüldüğü bilgileri geldi. Fakat net olarak öldürülüp öldürülmediğini bilmiyoruz. DAİŞ oğlum ve kızımı birbirinden ayırmış.”

“Gulê’yi, Sinune’nin ortasında vurdular”

(…) Reşo’nun ‘sormayın’ diye gözümüze hüzünle baktığı anda Gulê’yi anlatmak için soruyoruz, “Gulê nasıl direndi ve nasıl yaşamını yitirdi?” “Gulê ve her iki çocuğumu dağa ulaşmaya çalışırken yolda, evin biraz ilerisinde Sinune benzinliğine yakın bir yerde yakalıyorlar. O an, aralarında biri yaşlı bazı komşularımız da var. Yaşlı olanı serbest bırakıp diğerlerini, hepsini aynı yere Sinune’nin orta yerine götürüyorlar. Başka bir aileyi de kaçarken fark ediyorlar ve hemen gidip yakalayıp onları da aynı yere getiriyorlar. Gulê o an DAİŞ’e, aileleri serbest bırakmalarını söylüyor. ‘Erkekleri alın ama kadınları bırakın’ diyor. Çeteciler ise ‘Bize zaten aileler ve özellikle kadınlar lazım’ diyor. Gulê’yi sürükleyerek arabaya bindirmeye çalıştıkları sırada yanındaki silahı çekiyor ve orada DAİŞ’liyi vuruyor. Bunu gören diğer çete Gulê’nin yanına geliyor ve silahın şarjöründeki kurşunları Gulê’nin bedenine sıkıyor. Onu tam Sinune’nin orta yerinde vuruyorlar. Kızım orada iki DAİŞ’li olduğunu söyledi. Gulê’ye yardım etseler aslında hepsi kurtulabilirdi. Orada çok kişi varmış diğerlerini arabaya bindirip götürüyorlar, hiçbirinden haber alınamadı.” Nujiyan’la bu hikayenin eksik kalan yanlarını tamamlamak için “Gulê tabanca kullanmayı ne zaman ve nasıl öğrendi?” diye soruyoruz, Reşo, “Benim bir tabancam vardı ve hep evde bırakırdım. Gulê, tabanca kullanmayı kendisi öğrendi. Tabancayla her zaman uğraşırdı. Açıp kapatır, sürekli temizlerdi” diye anlatıyor.

Çocukları kurtarırken yolda Gulê’nin katledildiğini öğrendiğini söyleyen Reşo, geri dönüp cenazesini aramaya koyuluyor: “İlk yol açıldı ve ben Güney’den Şengal’e geldim. Bir daha gitmedim, kalıp savaşmayı seçtim. İlk baktığım yer Gulê’nin vurulmuş olduğu Sinune’nin meydanıydı, fakat cenazeyi orada bulamadım. Dükkânlarının arkasında bulunan boş arazide bir kadın cenazesi olduğunu duydum. Hemen oraya gidip baktım. Cenazeyi kimin oraya götürüp bıraktığını bilmiyorum. Cenaze Gulê’ye aitti. Cenaze erimiş kemikleri kalmıştı ancak üzerindeki fistanı bir hafta önce ben almıştım, oradan tanıdım. Kemikleri, saçları, ona verdiğim evlilik yüzüğü ile birlikte bir de bir cüzdan vardı. Tek onun cenazesi vardı. Kızım bana, ‘Annemi öldürdüler ve bizi alıp götürdüler’ demişti.” Reşo yanında kalan çocuklarıyla birlikte Gulê’nin cenazesini alıyor ve Pirewra Mezarlığı’na götürüp defnediyor.

Hikayenin buraya kadarki kısmını dinledikten sonra Reşo ve kızı ile birlikte Pirewra’ya gidip Gulê’nin mezarını gidiyoruz. (…) Mezara ulaştığımızda kızı, kendini tutamayıp ağlıyor bir süre sonra Reşo’ya sarılıyor ve baba-kızın gözyaşları birbirine karışıyor. Mezarın başına bir mermi asılmış. “Mezarının başındaki asılı bu mermi Gulê’in savaşını, direnişini ifade ediyor. Bu yüzden astık” diye anlatıyor Reşo. Ve son sözler dökülüyor Reşo’nu dilinden, sitem, isyan, özlem ve direniş kokuyor: “Ferman günü bizi kimse korumadı. ‘Koruyacağız’ diyenler bizi bırakıp kaçtı. Halktan da, kimse kimseye yardım edecek durumda değildi. Herkes kendisini ve ailesini kurtarma telaşındaydı. Aynı gün birileri kaçarken, gerilla ve YPG bizi kurtarmaya geldi. (…) Herkes bir gün ölecek, şükürler olsun ki Gulê şerefi için öldü. Gulê’nin direnişi benim için kutsal bir şereftir. Bu büyük bir onurdur.”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu