GüncelMakaleler

Makale-Polemik | Sarıyer’e Pikniğe Gitmek Ve S-400’lerden “Yurtseverlik” Devşirmek

"Yazarın, milliyetçiliğe teşne bir yurtseverlikle ve “Cumhuriyeti sosyalizmle taçlandırma” hedefi ile çok da öte bir okuma yapması beklenemez. Komünistler böylesi gelişmeler karşısında, kendilerinin yıkmakla mükellef olduğu devletin güç kaybından rahatsız olmazlar. Bunun yolu çoğunlukla egemen devletin karşısına dikilmekle mümkündür."

Her politik okuma aynı zamanda bir sınıfsal konumlanma tercihidir. Neyi, nasıl değerlendirdiğin, genellikle nereden konuştuğuna göre değişmekte; söz, söylemin hedefi ile birlikte kendi uzamını da inşa etmektedir.
16 Temmuz günü solhaber.org sitesinde Kemal Okuyan imzası ile “S-400’ler kimi vuracak?” başlığı ile yayınlanan yazı, politik iddialarındaki bulanıklık, süreci kavramadaki tek yanlılık ile Okuyan’ın parçası olduğu siyasi grubun konumlandığı noktadan bağımsız değil.
Ve maalesef ki, 29 Ekim bildirileri yayınlayarak Kemalizm’e sinyal çakmaktan “cumhuriyeti ilerleterek” devrim yapma yöntemini literatüre kazandırmaya(!), çok karşı oldukları(!) NATO’nun İstanbul protestolarında pikniğe gitmeye kadar her absürt pratiği bu konumda bulmak mümkün. Bu hali ile bahse konu yazının genel değerlendirmesine geçmeden evvel yazarın iddialarını aktararak başlayalım.
Yazar, daha ilk baştan kendi siyasal tercihlerini deşifre eden bir ayrım olarak milliyetçilik ve yurtseverlik ilişkisini tartışıyor ve “Milliyetçilik, ‘benim sömürücüm, benim hırsızım, benim zorbam iyidir’ demekken, yurtseverlik ‘memleket sevgisini ülkeyi sömürücülerden, hırsızlardan, zorbalardan temizleme iradesi’yle taçlandırmaktır” diyor.
Devamla iç politika ve dış politika ilişkisini irdelemeye çalışan yazar, dış politikanın iç politikadan bağımsız olmadığını lakin iç politikada bir egemenlik alanından bahsederken dış politikada çoklu ilişkilerin devrede olduğunu belirterek buradan emperyalist sistemde çatlaklar yaratabilecek kimi çelişkilerin açığa çıkabileceğini ifade ediyor.
Lafı yavaş yavaş sadede getiren yazar, S-400’leri de böylesi bir çatlak olarak yorumlayarak bunun NATO ve Türkiye ilişkileri içerisinde bir gerilim alanı olduğunu, ABD emperyalizminin etkisini sarstığını belirterek bunun halkın çıkarları doğrultusunda değerlendirilebilecek bir gelişme olduğunu ifade ediyor.
Neyi ve nasıl, anti-emperyalizme bağladığı yahut anti-emperyalizmi neden sadece NATO bloğu karşıtlığı ile sınırladığını açıklamayan yazar, S-400’leri bir hava savunma sistemi olarak değil emperyalist sistem içerisinde bir çatlak olarak yorumlarken, sürecin emperyalist tahakkümü artırıcı bir sonuç da üretebileceğine dikkat çekerek, NATO ve ABD’ye karşı mücadeleyi bu çatlaktan büyütme çağrısıyla lafını sonlandırıyor.

Fareyi fil görmek ve anti-emperyalizm bulamacı
Öncelikle şunu belirterek başlayalım; bahse konu yazıya dair esas sıkıntı, sorunun tek tek hatalı tespitlerden oluşması yahut belirli politik tespitlerde dar görüşlülük ve tek yanlılık sergilemesinin üzerindedir.
Temel sorun bahse konu yazarın ve parçası olduğu politik çevrenin konumlandığı yer, politik mücadele algısı ve alet çantasında reformizmi barındırmasıdır.
Bu nedenle yazar zaten devlet karşısında yıkıcı bir mücadeleyi ve verili koşullar içerisinde faşist ülke gerçekliğini açık şekilde kavramadığından devlet dersinde de sınıfta kalmıştır.
İlk olarak, yazarın da giriş tartışması olan mevzu bahis yurtseverlik olgusu zaten sıkıntılı bir politik tanımdır. Bu verili koşullar içerisinde emperyalizmi baş çelişki tayin ettiğini ifade eder.

Gel gelelim dünyanın hemen hemen her ülkesinde sosyalistler, fiili işgal ve anti-emperyalist direniş gerçekliği oluşmadığı koşullarda böylesi bir kavramı politik kimlik edinmeyi tercih etmezler.
Burada derdimiz anti-emperyalist mücadeleyi önemsizleştirmek değildir. Aksine emperyalist tahakkümün yaşadığımız coğrafyada aldığı boyutlar, emperyalist politikaların emekçi sınıfların yaşam koşullarına etkileri önemli politika alanlarıdır.
Burada bahse konu yazar ve parçası olduğu çevrenin, sorun tespiti değil, karşıt mücadeleyi kurgulama alanı problemlidir. Emperyalist tahakküme karşı direnişin hangi kesimler üzerinden kurgulanacağı tartışmalıdır ve yurtseverlik sloganının milliyetçiliğe bulaşık yapısı tam da bu karşı mücadele alanını kirletmektedir.

 

Örneğin coğrafyamızda devlet, onlarca ezilen ulus, milliyet ve inanç toplumunun kan ve katliamı ile kendisini var ederken, yurtseverlik çağrısını yazar kime yapmaktadır? Bahse konu çağrıyı, çağrının saflarını kimlerle dolduracağını belirlemeden mi yapmaktadır ya da tüm bu tarihi gerçeği, bu tarihin mağdurlarının unutmasını mı istemektedir? Örneğin yazar, yurtseverlik tanımı yaparken buna Kürt ulusu da dahil midir ya da onların yurtseverliği Kemal Okuyan’ın yurtseverliği ile çelişki içinde midir?
Bu noktada yazarın ve parçası olduğu çevrenin seceresi ortadadır. 29 Ekim’i selamlayan bildiriler hala hafızalarda, dizdikleri övgüler bir yaz türküsü gibi kulaklardadır.
Yazarın sınıfta kaldığı diğer meselesi ise, doğrudan politika tercihlerini belirleme yöntemidir. Bu noktada yazıda iç politika-dış politika ayrımı yaptığı yerden devamla yazar “komünistlerin” politik gelişmeleri nasıl yorumlaması gerektiğine dair genel bir cetvel sunmakta, lakin bu cetveli kendisi kullanmamaktadır.
Kabaca aktarırsak, bahse konu cetvelde yazar “ülke içinde ve dışında emekçi halkın çıkarlarının savunulması, emperyalist saldırganlığın dizginlenmesi, geriletilmesi, müdahale yeteneğinin azaltılması, iç çelişkilerden sistemi zayıflatacak şekilde istifade edilmesi, devrimci hareketin ulusal ve bölgesel yükselişi” şeklinde koyduğu kriterleri neredeyse hiç kullanmamış, birbirleri ile ilişkilerini ise görmemiştir.
Şöyle ki, S-400’ler meselesinin sırf NATO ile bir anlaşmazlık içermesi neden emekçilerin çıkarına bir gelişme olarak yorumlanmalıdır? Yazarın buna cevabı, Türk devleti ile emperyalizmin bir bloğu arasında yaşanan anlaşmazlıktır.
Gelgelelim bu anlaşmazlığın aslında Türk egemen sınıflarının başka bir emperyalist bloğa yanaşması, Suriye özgülünde battığı yerden çıkmanın ve Kürt Ulusal Özgürlük Mücadelesi karşısında pozisyonunu sürdürmenin anahtarı olarak Rusya’ya yamanmasının sonuçları olarak var olmasını es geçmektedir.
Ayrıca bu böyle olmasa dahi, esaslı bir değişikliğe delalet değildir. Sonuç itibari ile AKP’nin Patriotlara da talip olarak ABD’ye sinyal çakmasını bir kenara bırakarak, TC devletinin askeri kapasitesinin yükseltilmesinin kime nasıl yansıyacağını yazar neden ölçmemektedir? Bugün Ortadoğu’da nerede bir savaş varsa eli olan bir devletin bu adımını yazarın saydığı kriterlerden “diğer ülkelerdeki emekçi sınıfların durumu” için ne anlama geldiği aslında yazarın ilk tartışması gereken meselelerden olması gerekirdi.
Konu kapsamında değinilmesi gereken diğer bir mesele de yazarın umduğu çatlağın gerçek bir çatlak olup olmaması ve bunun emekçi sınıfların çıkarına nasıl hizmet edeceğidir. Ortada bir uyuşmazlığın olduğu aşikardır. Bu uyuşmazlığı ya da emperyalistler arasındaki çelişkileri halkın lehine çevirecek güç devrimci güçlerdir. Sosyal şoven politikalar güdüp, kitleleri, devrimci fikirlere yakın insanları Rus emperyalizminin peşine takma gayesi güdenler asla değil! Tabelada komünist gerçekte burjuva olanların anti Amerikancı pozlarının hiçbir gerçekçi yanı yoktur.

S-400’ler kimi vuracak?
Yazarın en başta sorduğu bu soru ve sorunun cevabı aslından tüm eleştirilerin de merkezine değmekte, yazarın bulamaç teorisini ve çiğ öngörülerini de kaynaklık eden reformzmini deşifre etmektedir.
Esasen sorunun cevabı açıktır: S-400 sisteminin alınması bugün Ortadoğu’da nerede bir savaş varsa, başta Türkiye emekçi sınıfları olmak üzere hepsinin zararına çalışmaktadır. Bu nedenle karşı çıkılmalıdır.
Gelgelelim yazar, zaten politik mücadele kurgusunu parlamenter araçların dışında tartışmadığından yıkıcı bir sonucu arzulamamaktadır. Bu nedenle devletin yıkılması ile askeri güç kazanması arasındaki çelişki yazarı çok da ilgilendirmemektedir.
Misalen, Lenin’in 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı içerisinde Rusya’da yaptığı çağrı iç savaş çıkartmak üzerine idi. O Çarlığın dışarıda yediği darbeyi içeriden bir darbe ile yıkıma götürmek ve buradan başka bir şeyi inşa etmeyi önerdi. 2. Enternasyonal’in yurtseverlik safsatasına karşı yenik bir Rusya’yı tercih etti.

Peki Kemal Okuyan ve parçası olduğu hareket neyi tercih ediyor ya da ederdi?
Toparlarsak eğer, aslında bahse konu absürt değerlendirme, temelde yazarın öngörü sorunu değil siyasal konumlanış tercihinin sorunudur.
Yazarın, milliyetçiliğe teşne bir yurtseverlikle ve “Cumhuriyeti sosyalizmle taçlandırma” hedefi ile çok da öte bir okuma yapması beklenemez. Komünistler böylesi gelişmeler karşısında, kendilerinin yıkmakla mükellef olduğu devletin güç kaybından rahatsız olmazlar. Bunun yolu çoğunlukla egemen devletin karşısına dikilmekle mümkündür.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu