EmekGüncel

MAKALE | KORONA KRİZİ VE 1 MAYIS

Dünya işçi sınıfının direniş günü olan 1 Mayıs, 1890 yılında ortaya çıktığından beri ilk defa küresel bir kutlama yasağı ile karşı karşıyadır. Emperyalist güçler, faşist iktidarlar ve despotik güçler korona salgını bahanesinin arkasına sığınarak 1 Mayıs kutlamalarını yasaklamak istemekteler!

COVİD-19 pandemisiyle birlikte insan ve insanlık yığınlar halinde ölmeye başladığından beri, her gelişme yeni bir şeye işaret eder oldu. Dünya, hiç olmadığı kadar çok kapsamlı “toplumsal yıkımlar ve değişimler”e maruz kalıyor.

Toplumsal yıkımcı bu değişimler sürecinde; sosyal, siyasal, kültürel veya doğal bütün tahribatların en büyük yükü yine dünya işçi sınıfının sırtına yükleniyor. Salgının bulaşma ve yayılma tehlikesine karşı herkes evlerde kalmaya zorlanırken; işçiler ve emekçiler dünyanın her tarafında, korunma ve iş güvenliği önlemleri bile olmadan, sanki fabrikalarda, üretim yapan işyerlerinde ve inşaatlarda salgın tehlikesi yokmuş gibi, habire üretmek zorunda bırakılıyor.

Almanya örneğinde olduğu gibi “kısa süreli çalışma yoluyla üretimin kontrollü devamı” yönteminde bile vergilerin tekellere peşkeş çekilmesi sayesinde masraflar ve daha doğrusu bedeller yine işçilere, üretenlere veya halka ödetiliyor.

Korona salgını, adına kapitalist-emperyalizm denilen modern canavarın, imdadına tam zamanında yetişti. Yeniden büyük bir uluslararası mali ve ticari kriz patlamasının kapıda olduğu bir anda, ne tesadüf ki korona salgın patlak verdi. Kapitalist hükümetler derhal devasa boyutlarda kurtarma paketleriyle milyarlarca vergi gelirini kurtarma fonları adı altında, tekellere aktararak, sermayenin el değiştirmesini sağladılar ve piyasa krizlerine dışardan müdahale edilmesini yeniden yaptılar. Hani kapitalist piyasalar ve pazarlar kendi kendini “regule etme-yeniden düzenleme” yetisine sahipti? Kapitalizmin en temel tezlerinden biri olan sözde “piyasaların kendini düzenleme yetisi”, bu sözde “koruyucu müdahaleler” yoluyla bizzat kendilerince çürütüldü.

Yine bu salgın sürecinde iktidarlardaki hakim sınıflar sadece işçi sınıfını hedef almıyor, bütün toplumsal ve doğal değerleri de topyekun tehdit ediyorlar. İnsanlık artık korkuyla birleşen yeni dijital rızalıklar sayesinde hizaya konulmak isteniyor. Hatta birçok aydın, demokrat hatta solcu insan bile bu sahte rızalıkları, hizalara sokulmayı, tüketim budalası durumuna getirilmeyi sorgulayamaz oldu.

Kapitalist-emperyalist eski dünya bütün temellerinden sarsılıyor hatta içten yıkılıyor, bir anlamda yeni bir dünya kuruluyor. Bu yeni dünya neyin ve kimin dünyası? Bu yeni dünyanın kurucuları, ördükleri ekonomik, politik, sosyal, militarist, medyatik yeni ilişkiler ve değerler ağıyla, neyi amaçlıyorlar? Bu dünya işçilere, köylülere, ezilen ve sömürülenlere, üreten ama ürettiğini bile tüketemeyenlere neler getiriyor? Biz bu kötü yönelimin ne kadar farkındayız ve nasıl engelleyebiliriz? Bunlar veya benzer sorular, dünyadaki gidişata, yönelime ve farkındalıklarımıza dair devrimcilerin sorması gereken başlıca sorular olarak ortaya çıkıyor?

Dünya, var olandan çok daha az sayıda ve küresel egemenlik ağları kurabilen uluslararası tekellerin denetimine daha çok sokuluyor. Daha az uluslararası küresel tekel devletleri, hükümetleri, partileri ve çok çeşitli hizmet ordularını peşine takarak her şeyi büyük bir fırsata çevirmekle meşguller. Bu “global player-küresel oyuncu” gibi rol alan devasa güçlerin vicdanları, sosyal sorumlulukları, denetlenmeleri, hesap verme durumları ve adalet hissiyatları hiç kalmamış durumda. Bir günde bir ülkeyi batırabilir, bir günde bir kıtayı silebilir, bir günde tüm dünyada küresel bir yıkım tetikleyebilirler. Zaten bu devasa ve dehşet güçlerine yaslanarak, her gün yaptıkları, tam da budur.

Milyonlarca, hatta milyarlarca insanın bir çırpıda ölmesini göze alabilecek kadar gözleri dönmüş bir avuç elit, faşist zümre her şeyi denetliyor ve yönlendiriyorlar. İki temel hırsları var: Daha fazla kâr maksimizasyonu, daha fazla güç merkezileşmesi! Sermayenin en temel iki eğilimi olan kapitalist yayılma ve merkezileşmenin; esnek üretim, hızlı ulaşım, anlık erişim, yapay zeka, dijitalleşme ve bio-genetik üretim yoluyla eriştiği devasa boyutlardır aslında toplumsal değerlerimizi tehdit eden. Sermayenin bu yayılma ve merkezileşme kapasitesi ve bu kapasitenin bütün yerel ve ulusal sınırları parçalıyor olması, günümüzdeki bütün mali, ticari, iktisadi, siyasi, kültürel, toplumsal ve iklimsel krizlerin de temelidir.

Açıkça görülmektedir ki; korona salgını uluslararası mali oligarşi için bulunmaz bir kaldıraç rolünü görmektedir. Evlerine hapsedilen, özlük haklarından feragat ettirilen, korkusal rızalar ile yönlendirilen, umudu kırılan, itiraz gücü neredeyse sıfırlanan bir insanlık dramı yaşatılıyor hepimize! Sadece korona öldürmüyor, içimizdeki insanlık ve toplumsal kimliklerimiz öldürülüyor. Halen normal bir gribal salgın bile küresel çapta daha fazla insan ölümüne yol açarken, korona ölümleri bile bu sayılara henüz erişmemiş iken, bu abartılmış telaş, bu devasa korku ve bu dehşet korku, sorgulamayan herkesi manyetik alanına alıyor ve hizaya getiriyor.

1 Mayıs Saldırılara Güçlü Bir Yanıt Verdiğimiz Gündür!

Biz, sınıf bilinçli işçilere, emekçilere, üreten halka bu tarihsel dönemde düşen görev; yalın gerçekleri egemenlerin dilinden, bilgisinden, eleştirisinden veya yorumundan bakarak değil, maddi gerçeklerden, kendi gerçek ilişkilerimizden bakarak anlamak ve değiştirmeye çalışmaktır. Bu görev dün olduğu gibi bugün de elzemdir. İşçi sınıfı kendi üretim ve yaşam pratiğinden öğrenerek devrimci sınıf bilincine varabilen bir sınıftır. İşçi sınıfı, üretimden gelen tecrübesi sayesinde ayakları yere sağlam basan, yüreği sızlayan, pratik zekası güçlü olan, elini yumruk yaptığında ve yumruklarını birleştirdiğinde kendi gerçeğini, ilişkilerini ve sosyal hayatı değiştirebilen bir sınıftır. İşçi sınıfı bu objektif gerçeklerden kaynaklı olarak istediğinde ve birleştiği her durumda toplumsal sarsıntılar yaratan üretken bir sınıftır. Sınıf bilincine erişmediğinde, bu üretken gücünün farkına varmadığında ve aklı dumura uğratıldığındaysa egemenlere dayanak olsun diye pekala yolundan saptırılabilen, pasifleştirilebilen edilebilen bir sınıftır. Faşizmin egemen olduğu ülkelerde işçi sınıfının durumu ve devrimci hareket kapasitesi buna örnektir.

Dünya işçi sınıfının direniş günü olan 1 Mayıs, 1890 yılında ortaya çıktığından beri ilk defa küresel bir kutlama yasağı ile karşı karşıyadır. Emperyalist güçler, faşist iktidarlar ve despotik güçler korona salgını bahanesinin arkasına sığınarak 1 Mayıs kutlamalarını yasaklamak istemekteler! Dünya işçi sınıfının mücadele, dayanışma ve direniş abidesi olan 1 Mayıs, bütün gerici egemen güçlerin yasaklarına, kısıtlamalarına, saldırganlıklarına rağmen devrimci güçlerce imkanlar ölçüsünde kutlanacaktır.

1 Mayıs kutlamalarına büsbütün yasak getirmeye ve imkansızlaştırmaya hiçbir iktidarın gücü yetmedi, yetmeyecektir. Dünya işçi sınıfı, bu sene de toplumsal eşitlik ve özgürlük uğruna kutlamalarını ve protestolarını çok çeşitli yöntemlerle yapacaktır. Belli ki, gösteriler kitlesel olmayacaktır. Ancak her onurlu işçi, her sınıf bilinçli devrimci işçi ürettiği, oturduğu, yaşadığı her yerde 1 Mayıs’ı yaşamak ve yaşatmak için yol ve yöntem geliştirebilir. Bu durumda, bizler tarafından da fırsata çevrilebilir ve yeni mücadele biçimleri-yöntemleri geliştirebilir ve kitlelere ulaşmanın araçlarını zenginleştirebiliriz.

Sınıf bilinçli ve partizan ruhlu her devrimci; 2020 1 Mayıs’ında ben ne yapabilirim? Sorusunu sormalı ve yeni bir mücadele yöntemi aramalı ve bu yöntemi yaratıcı bir tarzda diğer işçilerle birlikte çoğaltmaya uğraşmalıdır. Unutmayalım ki; sınıf bilinçli devrimci bir işçi her zaman bir kıvılcım olabilir! Nasıl ki 1 Mayıs’ı yaratan işçiler, 8 Mart’ları yaratan kadın işçiler birer kıvılcım oldular ve tarih yazabildilerse, biz de birer kıvılcıma dönüşebilir ve geleceğe umut meşalesi olabiliriz!

Ne yasaklar ne saldırganlıklar ne de salgınlar; 1 Mayıs’larda birlik, mücadele ve direniş kültürümüzü yaşamamızı ve yaşatmamızı engelleyemez!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu