GüncelMakaleler

MAKALE | Faşizmin Çıkmazı ve Birleşik Devrimci Mücadele

"Günümüzün görevi mücadeleye birleşik bir karakter kazandırmak ve bu karaktere uygun olarak tüm güçlerin şekillendirilmesi meselesidir. Halkın örgütlü güçlerinin bu anlamdaki misyonlarını oynaması ile kara bulutların dağılması sağlanabilir"

Ortadoğu’ya ve özellikle Türkiye’ye dair yapılan tüm değerlendirmelerde, faşizmin ve gerici iktidarların halklara yönelik saldırılarda dozajın giderek yükseldiği görülmektedir. Açlığın ve sefaletin her geçen gün daha fazla yaygınlaştığı bir süreçte, başta TC faşizmi olmak üzere istisnasız tüm devletler, halklara daha fazla savaş, açlık, yıkım ve talandan başka bir yaşam reva görmemektedirler. Elbette tüm bu saldırılar, emperyalist tekellerin kâr hırsından bağımsız değildir.

Günümüz TC faşizminin baş aktörleri olarak Erdoğan/Bahçeli ikilisine biçilen rol, saldırıların yükseltilmesi, savaşın Ortadoğu ve Kafkas coğrafyasına yayılmasını sağlamak olmuştur. Kürdistan’ın dört parçası bu savaş ve yayılma konseptinin alanı olmaktan çoktan çıkmış, Kuzey Afrika, Doğu Akdeniz ve Ege karasuları ile Kafkasya olarak genişlemiş durumdadır.

TC devleti, yıkıcı, talancı ve Neo-Osmancılık hayalleri ile yanıp tutuşan en geri faşist kliğin elinde yeniden dizayn edilmektedir.

Emperyalistlerin ihtiyacına cevap olacak şekilde silaha boğulmakta, yeni savaş teknolojisi ile donatılmaktadır. Almanya’nın silah satışı gerçekleştirdiği bir numaralı ülke Türkiye’dir. Sadece 2019 yılında 344 milyon 600 bin Euroluk silah, faşist TC devletine satılmıştır. Bu satış Almanya’nın toplam silah ihracatının üçte birinden fazlasına tekabül etmektedir. ABD’nin silah ihracatında artış sağlanırken, silahların yarısı Ortadoğu ülkelerine satılmaktadır.

TC, emperyalistlerin istekleri doğrultusunda silah sanayisinin geliştirildiği bir ülke halindedir. ASELSAN ve TUSAŞ adında iki silah şirketinin silah satışlarında önemli oranda artış sağlanmış, ihracatını da 2 milyar 800 milyon dolara çıkarmışlardır. TC, Azerbaycan’a 77.1 milyon dolarlık silah satmıştı. Savunma ve havacılık adı altında insansız hava araçları ile Azerbaycan adeta Dağlık Karabağ savaşına hazır hale getirilmişti.

Emperyalistlerin silahlanması ve kendilerine bağımlı bölge devletlerini de silahlandırmalarındaki esas amaç elbette “vekil savaşlar” olmak üzere yeni bir paylaşım savaşına hazırlık olarak da değerlendirilebilir. Bölge kaynaklarının silahlanmaya ayrılması dünyada hüküm süren hegemonya savaşının düşük yoğunluklu savaş stratejisi biçiminde yaşanmasıdır.

Almanya ve ABD’nin başını çektiği emperyalist klikler hem TC’yi yeni askeri teknoloji ile daha fazla silahlandırırken, hem de TC eliyle Azerbaycan gibi kendi egemenliklerine alabilecekleri iktidarları silahlandırarak, Kafkasya ve Ortadoğu’da daha etkin bir pozisyona ulaşmak istemektedirler. Bu emperyalist ve faşist uygulamaları, Rojava ve Dağlık Karabağ halkları işgal, talan ve kültürel soykırımlarla derinden hissetmektedirler. Alman ve ABD tekelleri açısından özellikle faşist TC devleti, Ortadoğu’ya daha fazla hükmedebilmek için biçilmiş bir kaftandır.

Halklar, gün geçtikçe daha fazla emperyalist tekellerin aşırı kâr hırsı ve bölgesel faşist ve gerici devletlerin tehdidi altına girmektedirler. Ortadoğu bölgesinde büyük çapta soykırımların yaşanma potansiyeli gün gün artmaktadır.

Kürt ulusu, bu süreçte İran ve TC devletlerinin soykırım politikalarına en fazla maruz kalan ezilen ulus durumundadır. TC devletinin özellikle T. Kürdistanı’nda yürüttüğü savaş, Kürt belediyelerin gasp edilmesi, neredeyse tüm örgütlenmelerine getirilen yasaklama ve tutuklamalar, TC devletinin soykırım politikalarının süreğenliğini göstermesi açısından oldukça önemlidir.

Yüz yıllık faşist Kemalist diktatörlük, İttihat ve Terakki’den aldığı mirasla Kürt ulusu başta olmak üzere Alevi, Süryani, Laz, Rum, Asuri ve Ermenilere; LGBTİ+ ve kadınlara; elbette ezilen işçi sınıfına daha yüksek perdeden köleliği, soykırımı, sömürüyü dayatmaktadır.

Bu amaçla TC, mekanizmasını daha faşizan ve gerici güçlerle donatma ihtiyacı duymaktadır. Soykırım politikası kendi sınırlarını aşarak Rojava’da ve Dağlık Karabağ’da uygulamaya geçirilmektedir. Efrîn, Serekanîye ve Gire Spî şehirleri başta olmak üzere yağmalama, insan kaçırma, sivil katletme vb. pratikler tüm dünyanın gözü önünde cereyan etmektedir.

Aynı yağma ve talan politikası, Dağlık Karabağ’da Ermeni halkına yönelik uygulanmaktadır. TC’nin teşviki ve cihatçı arttığı çete desteği ile Karabağ’ı işgal eden Azerbaycan devleti, kültürel soykırım politikasını ilk elden uygulamaya koyarak fiziki soykırımı da uygulama becerisinin olduğunu Aliyev’in ağzından dillendirmektedir. Soykırım dili Aliyev’in değil, özünde TC’nin dilidir. TC, bizzat R.T.Erdoğan şahsında Bakü’den tüm ezilenlere meydan okumuş ve açıktan tehdit etmiştir.

Saldırılara Karşı Birleşik Mücadele

TC, bir yandan silahlandırılırken ve devletini daha faşizan bir biçimde biçimlendirirken aşamadığı açmazları ile her geçen gün daha fazla yüzleşmek durumunda kalmaktadır. Özellikle yaşadığı ekonomik bunalım, halkı daha fazla huzursuz etmektedir. Enflasyonun ve işsizliğin artması ile paranın değer kaybı yaşaması yoksulları daha fazla yoksullaştırmakta, orta ölçekli geliri olan kesimleri yoksulluğa sürüklemektedir. TC devletinin bölgede yayılmacı ve soykırımcı politikalarına paralel, ekonomik krizin giderek büyümesi, sonuç olarak halklara yönelik saldırıların giderek büyümesini beraberinde getirmektedir.

Bu krizden ezilen kimlikler halihazırdaki eşitsizlik dolayısıyla daha fazla etkilenmektedir. Yine kadın ve LGBTİ+ katilleri, tecavüzcüleri ve tacizcileri hapishanelerden pandemi bahanesiyle salınmakta ve kazanılan haklar gaspedilmeye çalışılmaktadır.

Halklar birbirlerine karşı kışkırtılmakta, Kürt ulusu birbirine kırdırılmak istenmekte, işçi sınıfına daha kölece bir yaşam dayatılmaktadır. Özellikle halkların öz örgütlenmeleri ile özsavunma mekanizmalarına yönelik en üst düzeyde bir saldırı furyası yürürlüktedir.

Bir yandan Kafkaslar’da askeri varlığını güçlendirmenin peşinde olan TC, Medya Savunma Alanlarına ve Rojava’ya yönelik kuşatma siyaseti gütmektedir. Rojava’ya yönelik taciz ve tehditleri ile Şengal’de Kürt özgürlük güçlerinin ve Ezidi halkının kan-can pahasını geliştirdiği özyönetimi boğma hedefi gütmektedir.

Halkların kendi özyönetimlerine düşman olan tüm bölgesel devletler gibi, TC de nerede bir demokratik özerk statü kazanılmışsa gelişmeden yok edilmesini arzulamakta ve bunun için her türlü adımı kendisine hak görmektedir.

Şengal’e yönelik atılan adımda Irak ve Barzani yönetimi, TC’nin yok etme siyasetinin uygulayıcısı yapılmak istenmesine karşılık şimdilik bu politika boşa çıkarılmıştır. Burada KDP’nin, TC iktidarı ile giriştiği işbirliğine dikkat çekmek gerekir. “Kürdün Kürde kırdırtılması”nda koçbaşı rolüne soyunan KDP, TC devletinin Kürt özgürlük güçleri ve devrimci hareketlere yönelik kuşatma siyasetinin adeta silahı haline gelmiştir.

Dış siyasette yayılmacı ve ilhak hülyaları ile yanıp tutuşan TC devlet erkanı, içerde tüm devrimci-demokratik ve yurtsever dinamiklere yönelik saldırılarda dur durak bilmemektedir. Bırakalım devrimci hareketi düzen içinde mücadele yürüten reformist örgütlenmeler dahi bu saldırılardan en yüksek düzeyde etkilenmektedir. Saldırıların kapsamı derin ve daha geniş ele alınmaktadır. Tüm gücü ve zayıflıkları kendi iktidarına sıkı sıkıya sarılan Erdoğan/Bahçeli kliği yeni savaşların arayışındadır. Rojava’ya yeni bir işgal seferi, ilk elden başvuracakları olasılıktır.

Günün iktidar klikleri, giderek daha fazla yoksullaşan halkımızın, daha fazla sömürülen işçi sınıfının, daha fazla kırıma uğrayan kadın ve LGBTİ+ların yükselen öfkesine mani olamamaktadır. Bunun farkında olarak çeteleri ve mafyanın devreye sokulma aşamasına geçilmiştir. Biriken öfke elbet faşist iktidarın tepesinde patlayacaktır.

Anın görevi bizlere ortak ve birleşik mücadelenin gerekliliğini daha fazla dayatmaktadır. Dağınık ve koordinesiz olan örgütlü devrimci güçlerin birleşik ve koordineli hareket tarzı yakalamaları ile mücadelenin niteliği artacak, ezilen halklara güven verecektir.

Atılan başarılı adımlar, iktidarın zayıf yanlarını daha net bir şekilde ortaya serecektir. Birleşik mücadele sadece Türkiye halkına değil, Ortadoğu ve Kafkaslar’da ezilmekte olan, soykırım tehdidi ile baş başa kalan diğer ezilen halklara umut kaynağı olacaktır. Bu, faşist TC iktidarının bölgede oynadığı rol ile birebir ilintilidir. Bölge halklarının baş düşmanlarından birisi TC devletidir. Her geçen gün, bunu daha fazla kanıtlamaktadır.

Kısacası yükselen faşist saldırılar, birleşik mücadelenin daha fazla yükseltilmesini, silahlı mücadele olmadan faşizmin geriletilemeyeceğini bizlere göstermektedir. Salt reform talepleri, düzen içi olanaklar ve devletin diğer kliklerinden beklentilerle faşizm geriletilemez.

TC devletine verilecek tavizlerle de karşı-devrim geriletilemez. Esas olan mücadelenin seçilmesidir. Günümüzün görevi mücadeleye birleşik bir karakter kazandırmak ve bu karaktere uygun olarak tüm güçlerin şekillendirilmesi meselesidir. Halkın örgütlü güçlerinin bu anlamdaki misyonlarını oynaması ile kara bulutların dağılması sağlanabilir. Süreçte oynanacak rol, devrimci hareketin birleşik mücadeleye göre yeniden örgütlenmesidir.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu