GüncelMakaleler

MAKALE | Askeri Alanda Erkek Olmamak!

"Kılıbık, hanımköylü, eşcinsel ya da biseksüel olarak algılanmaktan, erkekler içindeki iktidarının da sarsılmasından korkarak olmaz. Bunun böyle olamayacağını, sorunu yaratanların akıllarıyla sorunun çözülemeyeceğini tarih ispatladı"

Halk savaşını büyütmek ve demokratik halk devrimini gerçekleştirmek şüphesiz hepimizin görevi. Bu görev birilerini kurtarmak ya da dünyaya, insanlığa bir iyilik yapmak gibi bir lütuftan çok şikayet ettiğimiz, farkında olduğumuz dünyayı değiştirme sorumluluğundan gelmekte. Zaten istesek de istemesek de hayatın adaletsiz şekillendirilişi bizi mücadeleye itiyor.

Mücadele etmek, hayatta kalmanın kendisine dönüşüyor otomatik olarak. Bu dönüşüm sırasında ise bir şeylerin bugünden yarına değişemeyeceğini öğreniyoruz.

İktidarı paylaş(a)madığımız sınıflar, uluslar, inançlar ve cinslerle (kısacası eşitlik için önce adalet mücadelesi yürütmemiz gereken muktedirlerle) kendi içinde ve dışında birbirini kesen mücadeleler yürütmek zorunda olduğumuz bu hayat, dönem dönem oluşan kırgınlık, yorgunluk ve umutsuzlukla birlikte bizi uzlaşmaya, kurulu düzenin bir parçası olmaya itebiliyor.

Birlikte ve içinde yaşadığımız bu sisteme benzememek, artıklarından etkilenmemek ya da bir biçimiyle etkilenmediğini iddia etmek gerçeklikten ve mantıktan zaten uzak. Ancak bunlarla mücadele etmek imkansız değil, sadece zor. Bazen kaba bazen de çok daha inceltilmiş ve iyi niyetli/sinsi şekliyle uğraşmak durumunda kalıyoruz bu içimizdeki ve dışımızdaki iktidarın.

Koşullar değişse de öz aynı!

Bu mikro iktidarları ya da mikroların birleşmesinden oluşmuş makro şekli olan sistemi elinde bulunduran erkek egemenliğini ezilen cinsler daha yoğun hissediyor. Ancak şüphesiz “erkekliğin” daha yoğun hissedildiği erkeklere hasmış gibi şekillendirilmiş alanlara girdiğimizde durumun vahameti artıyor.

Örneğin savaşın daha sıcak ve silahlarla yürütülmek zorunda olduğu bir alanda erillik üretmemeye çabalayarak erilliğe karşı mücadele etmek deneyimi. Bir defa her zaman cinsiyetçilik ya da fobilerle mücadele bu alanlarda -eşitsizlik özü itibari ile hiçbir şekliyle eşitlenmemişken sanki gerçekten eşitmişiz gibi- her zaman “tali” olarak adlandırılıyor.

İki gün üst üste cinsiyetçilik ya da fobiye karşı konuşsanız “sanki daha acil başka bir konumuz yok, ölüm kalım savaşı verdiğimiz bu ortamda” şekliyle “masum” bahanelerle karşımıza çıkıveriyor. Görev paylaşımından günlük hayatın planlamasına onlarca iş karşımıza çıkarken haliyle bu erkek egemenliği ile de sıkça karşılaşıyoruz.

Savaş alanında sık sık bizleri düşünmek adına, iyi niyetlerle ya da babacan tavırlarla karşılaşıyoruz. Bu karşılaşmalarla mücadele yöntemleri de buradaki askeri hiyerarşi ve yaşam koşulları içinde şekilleniyor.

Koşullar bahane edilerek önümüze binlerce engel çıkarılsa da kararlılıktan vazgeçmemek esas oluyor aslında. Yani şöyle bir baktığımızda erkek yoldaşların bahaneleri arka arkaya sıralanmakla bitmiyor. İşin garip yanı koşullar değişse de erkeklerin kurdukları cümleler özü itibari ile asla değişmiyor.

Günlük hayattaki erkek egemenliğine müdahale etmek istediğimizde hayatın hangi alanında olursak olalım heteroseksüel, eşcinsel, panseksüel, trans ya da na-trans her cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinden kadınlar; heteroseksüel ve na-trans olmayan erkekler; atanmış herhangi bir cinsiyete ait olmayanlar şu bahaneleri yakından tanırlar:

– Beni kafanda şekillendirmişsin, ben bu imajı değiştiremem!

– Haklısın ama dünyanın geri kalanındaki insanlar da böyle, onları ne yapacağız?

– Kötü özellikleri var ama iyi özellikleri de olan/emektar bir insan!

– Burası savaş alanı/Ortadoğu/bilmem hangi şehir ya da köy, buranın koşulları farklı!

– Kendini kabul ettirmek /bir şeyleri değiştirmek istiyorsan önce dahil olmalısın/emek vermelisin!

– Emir vermiyorum, öneri sunuyorum onu da yanlış anlıyorsun!

– (Ağlamaklı ya da aşırı mağdur bir ifade ile) İyi tamam hadi senin istediğin olsun ama sonuç benim dediğim gibi olacak görürsün!

– Yani aşk olsun, ben sonuçta seni/sizi destekliyorum nasıl erillik/fobi ürettiğimi düşünürsün!

– Benden daha beterleri var, ben azından kendi erilliğim/fobimle mücadele ediyorum!

– Her şeye de cinsiyetçi/fobik diyorsun/uz, şaka da mı yapmayalım?

– Seni korumak/kollamak adına öyle dedim/müdahale ettim!

– Hiç eleştiri kabul etmiyorsun/uz!

– Size alan açıyoruz daha ne yapalım?

– Kadın/LGBTİ+ dayanışması diyorsun ama sen de cinsiyetçi/fobiksin!

– Dur ben sana yardım edeyim. Yalnız yapma o işi. (İyi niyet görünümlü alan işgali ile müdahaleyi kolaylaştırma çabası.)

İktidarını teslim etmek istemeyenin psikolojik savaşı!

Herhangi bir alanda örgütlü mücadele yürütüp de bu bahanelerle karşılaşmayanımız şüphesiz çok yoktur. Bu bahaneler özünde iktidarını teslim etmek istemeyen erkeklerin psikolojik savaşıdır. Uzlaşmaya çalışıyormuş gibi görünüp yavaş yavaş iktidarlarının bekasını sağlamak, söyleneni anlamak ve anladığını değiştirmeye yönelik çabalamak yerine kendince “verdiği tavizleri” ilk fırsatta geri almanın yolunu yapmaktır. Kısacası küçük burjuva bir mantıkla hareket etmektir.

Erkeklerin de her zaman dediği gibi 5 bin yıllık bu mülkiyetçi şekillenişin değişmesi kolay değildir. Ancak bu kolay olmama hali ezilenler açısından bir bahane olamaz. Sadece katledildiğimizde vahşetin boyutuna göre ilan edildiğimiz “zavallı ve mağdur”lar değiliz. Hayatın olduğu her alanda yer alan, mücadele eden ancak bunu kendini birilerine ispatlamak zorunluluğundan değil bu düzeni değiştirmeye muktedir olduğumuz bilinciyle yapıyoruz.

Savaş alanında da karşılaştığımız bu erkek egemenliği ile mücadele için iktidarı almak, ilkeler oluşturmaya çalışmak gibi bir yöntem izlemeye çalışıyoruz. Şu an için küçük küçük gedikler açıyoruz erkek egemenliğinin iktidarında. Bir yandan da ısrarla şunu söylemeye devam ediyoruz; erkek egemenliği yalnızca heteroseksüel ve na-trans erkek olmayanların sorunu değildir.

Tıpkı proletaryanın iktidara gelmesi gibi, tıpkı şovenizmin diğer bütün dalları gibi bir bütün insanlığın sorunudur ve sizler de bu sorunu çözmek için bir şeyler yapmak zorundasınız, yapacaksınız! Ancak bu bir şeyler bizlere müdahale etmek, akıl vermek, inceden inceden iktidarının zehrini aramıza salarak birbirimize

düşürmekle olmaz. Bu bir şeyler kendinizden başlayarak hemcinslerinizle tartışarak olur. Kılıbık, hanımköylü, eşcinsel ya da biseksüel olarak algılanmaktan, erkekler içindeki iktidarının da sarsılmasından korkarak olmaz.

Bunun böyle olamayacağını, sorunu yaratanların akıllarıyla sorunun çözülemeyeceğini tarih ispatladı. Bunun için bulabildiğiniz her alanı kullanarak savaş alanı ya da başka bir alanın koşullarını bahane etmeden ilkeler üzerinden ilerlemek zorundasınız.

Bunları söylemek kolay, uygulamaya sokmak ise oldukça zahmetli. Ancak savaş alanı da dahil her alanda bu mücadelenin önünü açmanın yolu kararlılık. Kararlılık pratiğin içinde stratejik çözümler bulmamızı beraberinde getiriyor. Bunu heteroseksüel ve na-trans erkeklerin de bu şekilde kabul etmesi gerekiyor.

Bu gerekliliği anlatmak için her tekmilde, her yemek sofrasında, her askeri ya da ideolojik eğitimde sistemle erkekliğin bağını teşhir etmek ve bu teşhirle birlikte cinsiyetçilik ve homo/transfobiye karşı adım atmanın hepimizin görevi olduğunu tartışmanın fırsatı elimizde.

Yeter ki kararlılığımızı koruyup her fırsatta dayanışmaya giden erkek egemenliğine karşı heteroseksüel ve na-trans erkek olmayanlar olarak birlikte olalım ve sorunların kolektif çözümü için birlikte tartışalım. Çünkü iyi biliyoruz ki birlikte güçlüyüz. (Rojava’dan Bir TİKKO Savaşçısı)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu