GüncelMakaleler

MAKALE | Açlığın kuyruğu tanzim

"Yazının başında belirttiğimiz gibi her şey 31 Mart seçimlerine endekslenmiş durumda. Siyasi iktidar partisi yaşanan ekonomik çöküntüyü örtülemek için her yolu dense de çabası nafile, bir sonuç vermiyor"

Türkiye’de her şey tahrip gücü yüksek bir şekilde 31 Mart yerel yönetim seçimlerinde endekslenmiş durumda. Dünyada yaşanan emperyalist-kapitalist rejimin yapısal kaosu 2008 mali finans krizi ardından en sert daralmayı 2019 yılında yaşayacağı ve 2020’de de ekonomik durağanlığın-yavaşlamanın dünya piyasalarında devam edeceği artık IMF ve burjuva ekonomistleri tarafından da sıklıkla ifade ediliyor.

Bu defa yaşanan ekonomik krizin kapitalist sistemde kalıcı yeni sorunlar bırakacağı, kırılgan olan dünya ekonomilerinin toparlanma süreçlerinin kolay olmayacağı da somut bir gerçek. 2008 mali finans krizinden çıkış yolu olarak başta ABD ve diğer emperyalist ülkeler bol miktarda sıcak para basarak sistemin tıkanan damarlarına akıttı. 2008 krizi merkezde(büyük emperyalist ülke ekonomilerinde) başlayarak sarsıcı yıkımlar oluşturdu. Çevre ekonomilerinde(Türkiye gibi) sarsıntı daha az tahribatla atlatıldı.

O dönemin moda söylemiyle ‘teğet geçti’ ve kısa bir süre sonra toparlanma sağlandı. Bu kez ise teğet geçmiyor. Çevre ülke ekonomilerini Arjantin örneğinde olduğu gibi parçalayarak geçiyor.

Çünkü “Kapitalizmin yapısal krizini yönetecek, uluslararası mali sermayenin küresel çıkarlarına uygun bir ekonomi ve siyasi model, düzenleyici artık yok”(Cumhuriyet, 21.01.2019, Ergin Yıldızoğlu) 2008 sonrası dünya piyasalarının lokomotif görevini üstlenen Çin ekonomisinin yükselme çizgisinin yavaşlaması, daralmaya başlaması, İngiltere’nin AB’den ayrılış sürecinin etkileri, mali borçlanmada büyük artış yaşanması ve ABD ile Çin arasında yaşanan ekonomik savaşın piyasaya olumsuz etkileri gibi nedenler emperyalist kapitalist rejim için karanlık dünyanın kapılarını ardına kadar açmıştır. Dünya halklarının isyan çığlığı dalga dalga yayılıyor. IPSOS’un yapmış olduğu “Dünya’yı neler endişelendiriyor?” anket sonuçları ülkemizde de ekonomik krizin işçilerin-köylülerin, emekçilerin öncelikli gündemi olduğu, Türk hakim sınıfları ve siyasi temsilcisi AKP için işlerin iyi gitmediğini göstermektedir.

28 ülkede düzenli bir şekilde yapılan IPSOS anket sonuçları itibariyle Türkiye’yi diğer ülkelerden ayıran bir sonuç taşıyordu. Dünya genelinde endişe duyulan şeylerin ilk sırasında işsizlik, yoksulluk, enflasyon ve ekonomin gidişatı için ülkelerdeki iktidarlara güvenmeme gelirken Türkiye’de endişe-memnuniyetsizlik sıralamasında ilk sırada “terör, suç ve şiddet” geliyordu.

24 Haziran seçimleri öncesi durum bu şekilde iken Eylül 2018’e gelindiğinde ekonomik krizin halkın yaşamına(işsizlik, açlık, gıda fiyatlarına yapılan zamlar) etkisi, halkın gündemini de değiştirmiştir. En önemli sorunda ilk sırayı “enflasyon, hayat pahalılığı” almış, ‘terör endişesi yüzde %64’ten yüzde 32’ye gerileyerek 4. Sırada yer almıştır.

TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu)2019 Ocak ayı verilerinde göre Tüketici Fiyat Endeksi(TÜFE) gıda da yüzde 31’e yükselerek son 16 yılın en yüksek seviyesine çıkmıştır. AKP iktidarı döneminde meyve ve sebze enflasyonu yüzde 533 artmıştır. Bu veriler TÜİK’in üzerinde oynadığı-şaibeli veriler olduğu da herkesin bildiği bir sırdır. Gerçekte ise durumun daha da vahim olduğunu 2019’un Ocak ayında meyve ve sebze fiyatlarına gelen zamlara bakarak görebiliriz.

Çarliston bibere yüzde 87,87, patlıcana yüzde 80, ıspanağa yüzde 67,63, sivri bibere yüzde 63,84, taze fasulyeye yüzde 51,53, havuca yüzde 36,03… ulaşım araçları hizmeti yüzde 23,31 zamlanmıştır. Kimi ürünlerde yıllık zam artışı ise şu şekilde olmuştur; Kuru soğan yüzde 230, sivri biber yüzde 152, karnabahar yüzde 142, patlıcan yüzde 123, patates yüzde 110. Ürünler bu şekilde zamlanırken TÜİK yıllık gıda enflasyonunu yüzde 31 olarak verebiliyor. “Alkollü içecekler ve tütünde enflasyon yüzde 2,6 olarak açıklandı. Gerçekte, market raflarında alkollü içecekler ve tütüne gelen zam oranı yüzde 42 iken TÜİK korkudan enflasyonu yüzde 2,6 olarak açıklıyor” (Murat Muratoğlu, Sözcü)

Ekim ayında artan soğan fiyatlarını ‘düşürmek’ için depo baskını yapanlar bugün gümrük vergisini sıfıra indirerek soğan ithalatı yapıyor ama yine de düşmüyor. Egemenlerde biliyor ki sorun tek başına depo, stokçuluk sorunu değil, sorun üretici/köylüden ucuza alınan malın aracı kurumlarca(tüccar, komisyoncu, hal ve market zincirleri) orantısız fahiş zamla pazara sunulma sorunu da değil, sorun, serbest pazar endeksine dayalı emperyalist kapitalist rejimin tarım politikalarının siyasi iktidar partileri tarafından harfiyen uygulanması ve bunun sonucunda yerel tarımın bitirilmesi sorunudur. Burjuva feodal iktidarlar kendi yarattığı, parçası olduğu, rejimin yapısal sorununun bir parçası olan tarım sorunuyla mücadele edemez. Bu onların varlık nedeniyle gelişen bir durumdur.

AKP/Erdoğan 31 Mart yerel yönetim seçimleri öncesinde milyonlarca işçiyi, köylüyü, emekçiyi yakından etkileyen yüksek gıda enflasyonuna karşı göstermelik adımlar atarak günü kurtarmaya çalışsa da ‘çabaları’ bir sonuç vermiyor.

‘Enflasyon ile mücadele’de Tanzim ilk kez AKP iktidarı tarafından uygulanmıyor. Türkiye ‘Tarımda kendi kendine yeten bir ülke’(1980’lere kadar kendi kendine tarımsal üretimde yeten ülke olarak ifade ediliyor) iken bile yüksek meyve-sebze ve gıda fiyatlarıyla başı dertteydi.  Yüksek enflasyon, uygulanan ekonomi politikasını bir sonucudur.

Üretim ile değer yaratmayan, emperyalist-kapitalist rejime bağlı ithalata dayalı ekonomide arz-talep denklemi hiçbir zaman işçi sınıfı lehine oluşmaz. Yüksek gıda fiyatları tarımsal üretim ve hayvancılıkta ithalata bağımlı olmanın sonucudur. Artan döviz kuruna bağlı olarak bir yıl içinde tohuma yüzde 80 ile 95, gübreye yüzde 110, zirai ilaca yüzde 100, mazota yüzde 85, tarımsal sulama elektriğine yüzde 85 zam gelirken enflasyonun düşük çıkmasının da imkanı yok.

1950’ler de gıda fiyatlarının aşırı yüksek olması nedeniyle dönemin İstanbul valisi ‘enflasyonla mücadele için’ İsviçreli Migros perakende şirketiyle anlaşarak ucuza perakende satış için ‘Migros Türk’ü kuruyor. Amaç Migros araçları ile mahallelerde ucuza satış yapmak. Böylelikle mutfak ile üretici arasındaki aracıları kaldırarak enflasyonu geriletmek.  Çok tanıdık bir senaryo değil mi? Kamu işletmesi olarak enflasyonla mücadele etmek için kurulan Migros Türk 10 yıl sonra özelleştiriliyor…

1970’lere gelindiğinde bu defa ‘enflasyonla mücadele etmek için’ 73’te İzmir Belediyesi ‘ucuza meyve-sebze satmak’ amacıyla Tanzim açmaya başlıyor. Açılan tanzimler bir süre sonra tek çatı altında birleştirilerek TANSAŞ ismini alıyor. Özallı yıllara gelindiğinde dönemin ruhuna uygun olarak TANSAŞ bir market zincirine satılarak özelleştiriliyor…

1990’lara gelindiğinde başta İstanbul olmak üzere birçok kentte tanzim satış yerleri varken hepsi de AKP’li belediyelerce tasfiye edildi. Ayrıca Halk Ekmek noktaları Tanzim satışın daha yoğun modelidir, ancak AKP bunları da önemli oranda tasfiye etmiştir. Kendi yaptıkları bizzat kendi politikalarının sonuçları bugün uyduruk ‘dış güçler’ retoriği ile karşılanmaya, kitleler bu manipülatif söylem doğrultusunda AKP-MHP koalisyonu etrafında toplanmaya zorlanıyor.

Bugün bir kez daha yüksek meyve-sebze, gıda fiyatı enflasyonuyla mücadele adı altında tanzim satış noktaları AKP’li belediyeler tarafından merkezi yerlere kuruluyor. 15,5 milyon nüfuslu İstanbul’a 51, 5,5 milyon nüfuslu Ankara’ya 30 tanzim satış merkezi açıldı. Türkiye’de üretilen meyve ve sebzenin yüzde 20’si İstanbul’da tüketiliyor.

Sınırlı sayıda açılan tanzim yerleri ile 2,5 ay o da 2 ile 3 kilo arası değişen bir kota ile satılan ürünler kanayan yaraya çare olmak bir yana pansuman bile olamaz. 70’lerde karne ile satılan tüp, yağ, gaz kuyruklarından 2019’da kotayla satılan domates, biber, soğan kuyruğuna gelindi. 31 Mart yerel yönetimler seçimleri öncesi popülist politikalarla göz boyamaya çalışan AKP kendi eseri olan yüksek enflasyonun faturasını kendinden başka herkese keserek, “ben değil miki yaptı” demeye getiriyor.

Yazının başında belirttiğimiz gibi her şey 31 Mart seçimlerine endekslenmiş durumda. Siyasi iktidar partisi yaşanan ekonomik çöküntüyü örtülemek için her yolu dense de çabası nafile, bir sonuç vermiyor.

AKP’ni 09.02.2019 tarihli Sivas mitinginde KİT’ler de çalışan taşeron işçilerin KİT’lere verilen kadro sözünün tutulmasını istemeleri üzerine Erdoğan sinirlenerek işçileri provokasyon yapmakla suçladı. “Sizin bir mermi kaç para haberiniz var mı? Domates diye tutturmuşlar, biber-patlıcan diye tutturmuşlar” diyerek azarladığı insanlara karşı bir kez daha ‘ülke elden gidiyor’ propagandasıyla milliyetçi söylem üzerinden ekonomik krizi örtülemeye çalışsa da açlıkla yüz yüze olanlar ejder meyvesi yiyenlerin sözüne eskisi kadar kolay kanmıyor.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu