Makaleler

Kitle örgütlerinde çalışma ve demokratik merkeziyetçilik

Kararlar nasıl oluşturulur genel sorusundan hareketle mi örgütün niteliğini belirleyeceğiz, yoksa örgütün niteliğine paralel bir karar alma mekanizması mı oluşturtacağız?

Her örgüt bir ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıkar. Sadece kitleleri bilinçlendirme hedefiyle hareket eden örgütlenmelerden, ekonomik talepler için mücadele eden örgütlere, etnik ya da cinsiyet kimliği temelli örgütlerden, faşist düzeni yerle bir ederek yerine halkın iktidarını kurma iddiasıyla yola çıkan örgütlere kadar her örgütlenmenin çalışma tarzını, karar alma biçimini kendi niteliği ve nihai amaçları doğrultusunda tartışabiliriz.

Bu örgütlenmelerin kitlelerle kuracağı ilişkinin biçimini de yine örgütlerin niteliği belirler. Doğal olarak bir kitle örgütünün herhangi mesele ile ilgili karar alma biçimi ile komünist partinin kararını ve bunları oluşturma biçimini eş göremeyiz. İkisini birbirinin yerine koyamayız. Nasıl ki; bir komünist partiden kararlarını yığınlarla bir araya gelerek almasını bekleyemezsek, bir demokratik kitle örgütünden de kararlarını kitleden kopuk, kitleleri sürecin tamamen dışında tutarak almasını bekleyemeyiz/isteyemeyiz.

Her örgütlenmenin kararlarını oluştururken kitlelerden beslenmesi gerektiği, örgütün niteliğinden bağımsız bir zorunluluktur. Hitap ettiği kitle skalası en geniş örgütlerden dar kadro örgütlerine kadar her örgütlenme, karar oluştururken hitap ettiği kitleden beslenmeyi öğrendiği oranda başarılı olacaktır. Aldığı kararlar da kitlelerde tesir gücü olan somut olgular haline gelecek ve sahiplenilme düzeyi doğal olarak artacaktır. Kitleler nezdinde benim/bizim kararlarımız temelinde aidiyet duygusunun açığa çıkardığı sahiplenme, kararları/politikaları savunma ve yayma sorumluluğunu da beraberinde getirecektir.

Buna karşılık kitlelerden kopuk, örgütün bütününden bağımsız oluşturulan kararlar hiçbir örgüt tarafından kitlelere taşınabilir bir politika haline gelmemiştir. Burada kitleler-örgüt-önderlik arasında kurulan ilişkinin niteliğinin belirleyici bir rolü vardır. Bu ilişki doğru kurulmadığında kitlelere önderlik etmek mümkün olmayacaktır. “Demokrasi olmadan, aşağı kademelerde neler olup bittiğini bilemezsiniz; durumu berrak bir şekilde göremezsiniz; her yönden yeterli fikir toplayamazsınız, yukarı ve aşağı kademeler arasında hiçbir irtibat olmaz; yüksek kademedeki yönetici organlar verdikleri kararlarda tek yönlü ve yanlış bilgilere dayanırlar, böylece subjektif olmaktan kaçınmak zor olur;  kavrayış birliğiyle hareket birliğini ve gerçek merkeziyetçiliğini sağlamak mümkün olmaz.” (Mao, Cilt 6, s. 257, Kaynak Yayınları) Kitlelerden, örgütten kopuk bir biçimde önderler topluluğunun aldığı kararların karşılık bulmasının zemini yoktur.

Bu zemin ancak örgütün bütün hücrelerinin harekete geçirilmesi ve fikrinin alınması ile oluşabilir. Politikayı, kararları, yığınlara taşıyacak bütün organların iradesinin kararlara yansıması bu açıdan önemlidir. Burada tartışmayı bir komünist parti üzerinden somutlarsak; söz konusu olan elbette nihai karar için herkesin oy hakkının olması değildir. Tartışma konusu olan bu aşamaya gelinceye kadar işletilecek süreçte kullanılan yönteme dairdir. Oy hakkını küçük bir gruba bahşedilmiş ayrıcalık olmaktan çıkarıp, örgütün bütününün iradesini taşıyan temsile dönüştürmek de; önderliği, ayrıcalıklı insanlar topluluğu olma bataklığından kurtarmak da bu yöntem tartışmasında gizlidir. Elbette bu tartışmayı da söz konusu örgütlerin niteliğinden bağımsız ele alamayız. Bir komünist partinin örgütlenme biçiminin getirdiği zorunluluklarla, bir DKÖ olmanın açığa çıkardığı zorunluluklar bir değildir. Belli bir hiyerarşik temel üzerine inşa edilen örgütle, en geniş kitlenin eşit söz hakkına sahip olduğu kitle örgütleri için aynı zeminde tartışma yürütemeyiz. Burada düğümün çözümünü Mao’nun “kitlelerden kitlelere” formülasyonun da aramalıyız. Belli bir gündem ya da politika ekseninde en geniş kitlenin dağınık fikirlerini sistemli bir politika ya da düşünce haline getirilerek tekrar kitlelerle buluşturulması ancak örgütün bütün organlarının iradesini yansıtabilen, harekete geçirebilen bir önderlikle mümkündür. Kitlelerle canlı ve sürekli bir bağ kurmanın, örgütün bütününün düşüncelerine hâkim olmanın koşulu da böyle bir önderliği inşa etmek ve sürekli kılmakla mümkün olacaktır.

Bunun aksi bir durumun yaratacağı sonuçlara bakalım. Militan ve kadroların düşünce ve yaklaşımından bihaber şekilde politika yapan bir önderlik karşı çıktığı fikirlerin karşısında ikna yöntemleri yerine sekter, dayatmacı bir yaklaşım geliştirir.  Tartışmada sınırsızlık, kararda birlik anlayışını benimsemez. Bunun sonucu olarak farklı her düşüncenin karşısına dikilir. Düşüncelerin tartışılabileceği olanakların yaratılmasına önderlik etmek yerine, bu düşüncelerin tartışılmasını kendine iş edinir.

Ve bunlar; hiyerarşik örgütlenmenin zorunluluğu, demokratik merkeziyetçilik ilkesinin merkeziyetçi yanını arkasına alarak yapılıyorsa; demokrasiden de, merkeziyetçilikten de hiçbir şey anlaşılmadığı açığa çıkar. Ya da ilke ve zorunlulukları örgütün sürekliliği ve hedefleri için uygulamak yerine kendi eksikliklerinin üstünü örtmek için, istenildiği gibi kullanıldığı anlamına gelir. Tam da bu tablo, önderliğin küçük bir gruba bahşedilen ayrıcalık olarak algılanmasının sonucu olarak açığa çıkar.

Bu yaklaşımın başka bir yansıması ise DKÖ yaklaşımında dışa vurur. Bir komünist parti, içinde örgütlenme çalışması yürüttüğü demokratik kitle örgütlerine nasıl yaklaşılmalıdır? Kitle örgütleri kitlelerin kendilerini ifade edebileceği, örgütleneceği yerler olarak mı ele alınıyor, yoksa dayatmacı yöntemlerle düşünceler kabullendirilmeye mi çalışılıyor? Bir komünist partinin kadro ve militanları, içinde bulundukları demokratik kitle örgütlerinin iradesini açığa çıkarmak için ne yapıyor? Bu sorulara verilen cevaplar nasıl bir kitle çizgisinin oluşturulduğunu gösterir.

Örneğin; komünist partinin düşüncelerini kitlelere, kitle örgütlerine taşımakla görevli bir militan, kitle örgütünü düşüncesine ikna edemiyorsa, burada kendini dayatan, demokratik kitle örgütünün iradesini yok sayan, demokratik mekanizmalarının işlemesini engelleyen bir tutum içerisine giremez. Söz konusu militan için demokratik kitle örgütlerinin komünist partinin düşüncelerini yansıtmayan kararları nasıl alabileceğinden önce kendi misyonu ve bunun yüklediği sorumluluklara yaklaşım tartışılmalıdır. 

Komünist parti ve militan için öncelikle cevaplanması gereken sorular vardır.  Tartışma zamanında yürütülmüş müdür, kitlenin fikri alınmış mıdır, bu fikirler üzerine yoğunlaşılarak sistemli bir politika oluşmuş mudur?  Bütün bunları yapmayan ya da yapılmamasını sorgulamayan bir militanın, kitle örgütünü komünist partinin düşünceleri etrafında bir araya getirme zemini yoktur. Kitlenin tartışma ve karar oluşturma eğilimini “kendi düşüncesi” olmadığı için bastırmaya çalışan, “burada karar alamazsınız” serzenişlerinde bulunan, bir militanın söz konusu demokratik kitle örgütlerinde çalışma zemini ortadan kalkmıştır. Kitlenin gerisinde olma halini bir adım öne çıkarak ortadan kaldırmak yerine, kendi durumunu koruyarak kitleye geri durmasını salık veren bir anlayışla kitlelere önderlik edilemez.

Kitlelerin tartışma açmazından ve önderlerinden ve önden örgütlerinkinden farklı fikirler ortaya atmasından korkan bazı yoldaşlar var. Meseleler tartışılmaya başlar başlamaz kitlelerin canlılığını bastırıyor ve başkalarının konuşmasına izin vermiyorlar.” (Mao, cilt 6, s. 255, Kaynak Yayınları)

Mao’nun “korkan yoldaşlar” olarak ifade ettiği kesim esas olarak demokratik merkeziyetçilik ilkesini kavramayan unsurlardır. Mao, “merkeziyetçiliğimiz demokratik temeller üzerine inşa edilmiştir” der. Demokrasi ile merkeziyetçilik arasındaki ilişkiyi; “Demokrasi olmadan, zorlukların üstesinden gelemeyiz. Elbette, merkeziyetçilik olmadan, zorluklar üstesinden gelmek daha da imkânsızdır, ama demokrasi yoksa merkeziyetçilik de olmaz” (c. 6, s. 256, Kaynak Yayınları) diyerek net biçimde ifade etmiştir.

“Merkeziyetçiliği alalım, demokrasi kalsın” anlayışıyla hareket edenler doğal olarak; kendi fikirlerine zıt fikirlere tahammül edemiyor, kitleler adına her şeyi düşünüp, kararlaştırmayı kendine görev biliyor. Önderliği; mutlak erki elinde toplamak ve istediği biçimde kullanım hakkı olarak görüyor. Parti içerisinde demokrasiyi inşa etmeyi gerekli görmeyen, kendi görevleri arasında saymayan bir önderliğin politika ve kararlarını kitlelere taşıma koşulu yoktur.

Mao “yaptığımız çalışma ne olursa olsun, biz komünistlerin uygulaması gereken iki yöntem vardır. Biri geneli özelle, öbürü önderliği kitlelerle birleştirmektir” (c. 3, s. 123, Kaynak Yayınları) der. Bunu temel ilke haline getirmeyen her önderlik, kitleden kopma sonunu yaşayacaktır. Ancak kitleler içinde kendi canlılığını koruyabileceği gerçeğine gözünü kapatmayan ve bunun gereklerini yerine getirmek için çalışan bir önderliğin sürekliliği olabilir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu