GüncelMakalelerPusula

Kavganın ve geleceğin nişanı: Şehitlerimiz!

Devrim gibi büyük bir perspektif ile donanmış, insanlığın kurtuluş rüyası olan komünizm gibi yüce bir davaya adanmış yüreklerin tarihe düştükleri not sadece kavgaya olan bağlılığı değil aynı zamanda inandığı davaya göre yaşamaktır. Çeşitli kavramlara oturtulan bu yaşam biçimi aslında şahadettir. Şahadet ise sadece bir bedenin yok olup gitmesi değildir. Şehadet yaşarken de yerine getirilmesi gereken asli bir görevdir. Her zaman ve her an gerçekleştirilmesi gereken bu görev burjuva ve küçük burjuva alışkanlıklardan arınmak ile mümkündür. Burada bahsettiğimiz ise proleterleşmek ve bunu gerçekleştirirken yok edilmesi gereken öldürülmesi gereken bir benliğin, kişiliğin olduğudur.

Devrim gibi o büyük alt-üst oluşu yerine getirirken ortaya konulması gereken temel görev ve bu görevleri yerine getirme mükellefiyeti bulunan kadroların proleterleşme serüveninin en net örneğinin şehitlerimizdir. Komünist kimliğin mayalanması her türlü mülkiyet ilişkilerinden arınmak bu arınmayı proletaryanın bilimi ile donatmak ve tek gerçeğin devrim mücadelesi olduğunu kavramak gibi özel bir maneviyatı gerektiriyor.

İşte bu maneviyat proletaryanın zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyinin olmamasının somut, bilimsel adıdır. Bu maneviyata ulaşan birey için tek gerçek vardır o da çıkarsız ve hesapsız yaşamaktır.

45. yılında Proletarya Partisinin askeri çizgisi onun siyasal çizgisinin bir yansımasıdır. Her şeyden önce askeri çizgi onun siyasal çizgisinden kaynaklanır ve onun yolunu izler. Bu siyasetin silahlı mücadele ile birleşmesi, kültürel bir değişim ve gelişimi ortaya çıkarır. Zira savaş pratiğinin kendine has bir kültürel çizgisi mevcuttur. Savaş kültürünün komünist çizgi ile mayalanması bizlere tarihten bugüne kadar bilimle ve savaşla ısrarla ve bilinçle kuşanılmış kitlelerin mütevaziliğini taşıyan onların öfkesini kuşanan ve gerçekleri örgütleyerek, kavganın şartlarına elbette ve mutlaka çizelgesi ile bakan bir kültürü sunuyor. Bu kültür aynı zamanda tarihsel bir serüven içinde başkalaşım göstermiştir. Proletarya Partisi içinde ortaya çıkan kimi tarihsel evrelerde yeni şekillenişler ortaya çıkmıştır. Bu kültürel şekillenme halk kitlelerinin politik durumu ve KP’nin kitleler içindeki pratiğine bağlı olarak biçim kazanmıştır. Darlaşan pratikler mevcut devrimci hareketler içinde darlaşan ve bayağılaşan bir kültürü ortaya çıkarmıştır. Bu perspektifle KP tarihi kendi kültürünü kitle çizgisi içinde üretmiş, örgütlemiş ve geliştirmiştir.

Proletaryanın burjuvaziye karşı mücadelesi ona bu mücadelede kaçınılmaz bir güç sağlamaktadır. Proletaryanın özelliği bu mücadeleye bağlı şekillenir ve gelişir. Karşıtına göre biçim ve özellik kazanan güç ancak karşıtına karşı apansız bir mücadeleyi şart koşar. Yani dememiz o ki karşı- devrim dalgasına karşı politika üretmek, ona karşı örgütlenmek ve bu örgütlülük içerisinde ona darbeler indirmek kültürel ve bilinçsel şekillenişimizi, mevcut siyasal ilişkilerimizi şekillendirir. Partizan’ın bu güne kadar şekillenen en temel özelliği ve bilinen kültürel şekillenişi düşmana karşı apansız mücadelesi ve bu uğurda somutlanan ve geleceği temsil eden şehitlerinin özgürleşen, mülksüzleşen kültürüdür. Şu bir gerçek ki, her savaş örgütü kendi şehitlerinin kültürünü taşır. Bu kültür benimsenir, yol edinir.

 

Yaşarken şehit olmak, mülksüzleşmek yersiz yurtsuz olmak

İnsan yaşamsal varlığını tanımlamaya çalıştığı günden beri kendi evrimsel sürecinde sadece kendisini değil doğayı ve yaşamı da sorgulamaya çalıştı. Bu sorgulama ona doğa ve kendi türü ile olan ilişkilerinde bir yol öğretti. Anladığı ve kavradığı bu yol esas olarak yaşam merkezli bir dayanışmayı ifade etmiştir. Yani yaşamak için dayanışma merkezli bu kültürel şekilleniş ona ortak paylaşım kültürünü sunmuştur. Özel mülkiyetin olmadığı bir yaşamda ortaya çıkan bu kültürel şekilleniş insani olanın en saf halini ortaya koyar. Hırsızlık, yalan vb. kültürün belli görüngüleri bu evrede bulunmaz çünkü buna ihtiyaç yoktur. Mevcut küçük burjuva eğilim ve öğeleri kendine varlık zemini bulduğu alanlarda filizlenir. Dolayısıyla komünist kimliğin mayalanması küçük burjuva eğilimlere kısır bir topraklaşma pratiğidir. Bu tarihten ve şehitlerimizin can bedeli mücadelesinden öğrendiğimiz bir deneyim haznesi ile kurulmakta, Proletaryanı öncü müfrezesinin katalizörlüğünde şekil ve bilinç bulmaktadır. Bu her şeyden önce yaşarken kendimizde öldürmemiz gereken bir kişiliği ifade eder. 14 Ağustos günü Rojava’da ölümsüzleşen Nubar yoldaşın ben demeyen pratiği, mülksüzleşen yaşamı komünist kimliğin nasıl mayalandığını bizlere göstermiştir.

Nubar yoldaşın kuşkusuz bu kültürü Proletarya Partisinden ve onun tarihsel kültürel gelişiminden bağımsız değildir. Ancak bunun da yanı sıra Nubar yoldaş Ermeni soykırımının getirdiği bir acı ile yoğrulmuş ve çocuk yaşta geleceksiz ve mülkiyetsiz bir yaşamın içerisinde büyümüş ve benliğini bu şekilde biçimlendirmiştir. Ermeni yetimhanelerinde ortak paylaşımın komünal bir yaşamın izleri içinde büyümenin getirdiği bu kültür komünist bir mayalanma ile bizlere Nubar’ı sunmuştur.

Nubar yoldaşta somutlanan kültürel şekilleniş öyle serttir ki düşmanın kıramayacağı güçtedir öyle esnektir ki düşmana ait olmayan her şeyi değiştirip dönüştürecek kadar örgütleyici ve geniştir. Özel mülkiyet ile değişim gösteren insan kişiliği kendini birçok aksiyonda gösterir. Bu kimliği yok edilmesi bir benliğin yok edilmesi anlamına gelir. Şehitlik kavramının dini bir kavram olduğuna dair olan varsayımlar mevcutken şehitlik esas olarak anlam itibari ile dünyevi olan şeylerden arınmak ve hidayet içinde inandığı yolda yürümek anlamında kullanılmaktadır. Dolayısıyla bugün emperyalist kapitalist sistem içinde dünyevi nimetlerin şehvetine düşen ve onun iştah açıcı kültürü içinde bırakalım toplumu yoldaşlarına dahi bu minvalde yakalaşan eğilimler söz konusudur. Bu burjuva eğilimlerden arınmak Arap mitolojisinde şehitleşmektir. Bunu daha birçok ruhani güce dayalı kültürlerde de görmek mümkündür. Örneğin Japon dövüş sanatı içinde hara-kiri olarak bildiğimiz intihar yöntemi esas olarak insanın ruhani yoğunlaşması ve “bana” dair olan her şeyden kendini soyutlamasıdır.

Komünist birey açısından bu yaklaşım özel mülkiyetten arınmak, onun nimetlerini hiçleştirmektir. Bu kültürün gelişimi “ben”in “biz” üzerindeki kader belirleyiciliğini ortadan kaldırır, bizin hükmünü esas kılar. Bu bince sahip olmak için açık belirtmek gerekir ki ne filozof, ne de ne sanatçı ne de bilim insanı olmaya gerek yok. Kuşkusuz bunlar yürünen yolda önemli faktörlerdir. Esas olan davaya inanç ve buna göre konumlanıştır. Nubar yoldaş’ta da 12 kızıl Karanfilimizde de 5’lerimizde de bu inancın gerçekliğini görmekteyiz. Kuşkusuz tarihin akışına yön veren de şehitlerimiz ve onların inançlarını adadığı davamız, mücadelemizdir.

 

Partizan demek…

45 yıllık tarihin en net ifadesi kuşkusuz büyün bir yoğunlaşmanın ve inancın yalın gerçekliği olan şehitlerdir. Onların geleceğe olan işareti Demokratik Halk Devrimi ve onun mutluluk rüyasıdır. Tarih boyunca her şehitte somutlanan gerçeklik ve aksiyon halk kitlelerinin bağrında filiz bulan Partizan kültürüdür. Şehitlerimizin yolumuzu aydınlatıyor oluşundaki felsefi ve kültürel yoğunlaşma aslında oldukça zorlu ve kaçınılmaz bir kültürel yoğunlaşmayı ifade etmektedir. Şehitlerimiz demek somut koşullar karşısında konumlanıştır.

Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya yoldaş da zindanlarda düşmana karşı takınılmazsı gereken tavır, MLM’bilimine sadakat, halka bağlılık, devrime inanç ve gerçeğe bir tavır alışın izlerin, ihtilalci bir çizginin inşasını görmekteyiz. Gerçeklerin ihtilalci çizgisinin örgütleyici olduğunu gösteren Önder yoldaş’ın kitle çizgisi ve pratiği örgütlenme güzergahını ortaya bizlere öğretmiştir.

Süleyman Cihan’da Partiye bağlılığın ve tasfiyeci rüzgar karşısında ihtilalcı çizgiyi muhafaza ve Partinin güvenliğini sağlama söz konusudur.12 AFC’si içinde, halk kitlelerine dönük yoğun baskı, sindirme ve katliam politikalarına karşısında partinin inşasını üstlenen Cihan yoldaş MLM bilimine dönük revizyonist saldırıları püskürtmek için yoğun bir ideolojik mücadelenin adı olmuştur.

Kazım Çelik Yoldaş’ta Parti önderliğinin savaş cephesinde ancak önderleşebileceğini öğreniyoruz. Kuşkusuz savaş çizgisi içinde inşa olunan bir partinin, önderlik mekanizmasının ancak savaş içinde gelişebileceğini ve somut gerçeklik içinde de dahi yılmadan ve inançla bu savaş çizgisinin inşa edilmesini görüyoruz.

Mehmet Demirdağ yoldaş’ta her türlü tasfiyeci rüzgara karşı ideolojik ve politik mücadele düşmana karşı mücadele içinde geliştirilen bir parti ve MLM’nin ışıklı yolunda ihtilalcı çizginin onarılmasını görüyoruz. Demirdağ yoldaşta Partinin güvenliğini sağlamanın politik reaksiyonunu görmekteyiz. Bugün özellikle saflarımızda partinin güvenliği algısının ortaklıkta şiddet patriklerinin inşası olarak görenlere Demirdağ yoldaş çok net bir cevaptır. Zira Demirdağ yoldaş Partinin güvenliğini lümpen takımların halı saha maçındaki erkekliğini mahkum etmiş, Maoizm’in ihtilalci yoluna sarılarak bir Partinin inşası ve güvenliği ancak savaş içinde ve kitlelere yaslanarak pratik aksiyonlar üreterek olacağını ifade etmiştir.

KP önderliği içinde somutlanan bu gerçekliğin inşası ancak öder yoldaşların savaş ve siyasal çizgisinde mevcuttur. Yoldaşların öderlik ettiği savaş ve siyasal müfrezede ölümsüzlerimizde bu kültürel şekilleniş içinde yapının harcı olmuşlardır. Karadeniz’den, Dersim’e Rojava’ya kadro yoldaşlarımızın savaş pratiği bu kültürü ayakta tutan kaynaktır.

Dersim’de ölümsüzleşen 12 kızıl karanfilimiz, Cengizlerimiz, Hakanlarımız, Özgüçlerimiz Haydarlarımız, Muratlarımız, Yurdallarımız, Çiğdemlerimiz, Ferdilerimiz, Sefalarımız, Nurşenlerimiz, Deryalarımız Gülizarlarımız ve Fatmalarımız KP kültürünün onurlu taşıyıcıları, düşmana geçit vermeyişin adı, halka bağlılığın ifadesi olarak tarihimiz onurlandırmıştır.

Nubar yoldaşımız Filistin’den Karabağ’a Bakur’dan Rojava’ya Fransa ve Ermenistan’a kadar taşıdığı ihtilalci çizgiyi taşıyarak komünist kimliğin mayalanmasının adı olmuştur. Savaş genaralimiz olarak andığımız Nubar yoldaş aynı zamanda komutanın cephede komutan, Partinin savaş içinde kitleler içinde gerçek bir parti olacağının adıdır. Bu durumu kabul etmenin yetmeyeceğini belirten Nubar tek başına kaldığı dönemlerde dahi devrim çizgisini kendine denetleyici yapmış ve kendini sürekli sorgulayarak her türlü zaafiyete her an bayrak açmıştır. Devrim denilen o büyük alt üst oluşu hissetmenin direnciyle o her zaman devrimi hissetmiş ve yaşamının her dakikasını devrime göre yaşamıştır.

Kuşkusuz şehitlerimiz sadece bu kadar anlatılamaz. Ancak anlatılması gereken şeylerin somutluk kazanması ile anlatılanların değerinin verileceğini belirtmek gerekir. Bu noktada kültürel bir inşa ancak şehitlerimizin tarihsel deneyim ve pratiklerini bilimsel bir doğru çerçevesinde anlamak ve bunu kavramak ile gerçekleşir. Çünkü Partizan demek kültür demek kültür demek ise şehitlerimiz demektir. (Bir Partizan)

 

{gallery}sehitlerimiz{/gallery}

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu