GüncelManşet

Katliamların diliyle konuşanlar Filistin’e kardeşlik götürebilir mi?

Trump’ın “Jerusalem üç bin yıldır Yahudilerin ve yetmiş yıldır da İsrail’in başkentidir” açıklamasından sonra, Filistin bir kez daha gerek bölgenin gerekse de dünya gündeminin ilk sırasına yerleşti.

Arapçada “Al Quds”, İbranicede “Yeruşalayim” olarak adlandırılan Kudüs başta Ortadoğu olmak üzere dünya halklarının uzun zamandır gündeminde. İsrail, Doğu Kudüs’ü 1967’de Ürdün’den aldıktan sonra, Temmuz 1980’de “Jerusalem Yasasıyla” bir “bütün olarak İsrail başkenti” olarak ilân etti, ancak BM Güvenlik Konseyi aynı yıl, ABD’nin çekimser kaldığı bir kararı alarak, tüm üyelerini “elçilikleri Kudüs’ten çekmeye” çağırarak, uluslararası hukukun zedelenmesine karşı çıkmasını istemişti.

İşin doğrusu, Trump İsrail’in 1967’den bu yana süren fiili durumu resmîleştirdi. İsrail devleti, Doğu Kudüs’ü çember içerisine alarak, “hükümranlık alanı içerisinde” olduğunu savunuyor.

Yaser Arafat da 2002’de Kudüs’ü “Filistin’in ebedî başkenti” olarak tanıyan bir yasayı imzalamıştı. BM’in 29 Kasım 1947 tarihli “Bölünme Planı” bir tarafta iki devletli çözümü öngörerek, Kudüs’ün özel statü altında tutulmasını kararlaştırmış olmasına güvenen Filistinliler yıllar içerisinde belirleyici olanın BM kararları değil, emperyalist stratejiler olduğunu acı bir gördü. Peki, şimdi ne olacak?

ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması, ki böyle bir adımı atacaksa, uzmanların görüşüne göre en az sekiz yıl sürecek.

AB ülkeleri ise yaptıkları bir açıklamada büyükelçiliklerini Tel Aviv’de tutacaklarını duyurdular. Arap işbirlikçi yöneticileri ise yanaklarını şişirmekten başka bir şey yapmayacaklar, çünkü tepkileri sahte. Zaten Suudiler başta olmak üzere, birçoğu İsrail ile ortaklığı yıllardır sürdürüyor.

Kuşkusuz R.T. Erdoğan/AKP’de öyle…

 

AKP için Kudüs zaten başkent

R.T.Erdoğan/Saray iktidarı, yıllarca “kutsal dava” olarak niteledikleri Filistin davasına çoktandır ihanet etmiş durumda. Filistin konusu AKP için hiçbir zaman seçim malzemesi olmaktan öteye geçmedi.

Seçim meydanlarında Mavi Marmara’yı diline pelesenk eden R.T. Erdoğan, Mavi Marmara’da hayatını kaybedenler için “Giderken bana mı sordunuz” demişti hatırlarsanız. Sonraki süreçte İsrail’le anlaşma yaparak 20 milyon dolar “lütuf ödemesine” Mavi Marmara davasını da sattı, üstelik o paraları ailelere vermediği bile iddia edildi. 

Filistin halkına yönelik zulme karşı iktidar her zaman uluslararası tekellerle işbirliği yapma yolunu tercih etti. Orta Doğu’da sürdürdüğü savaş yanlısı siyaset tarzını, Filistin davasında da benimsedi. Şimdi de kutsal dava olarak niteledikleri Filistin konusunda sadece geçiştirici açıklamalar yaparak konuyu kapatmaya çalışıyorlar.

“Hayırsever iş adamı” Reza Zarrab için ABD’ye iki defa nota veren AKP/ Saray yönetimi, her nedense Trump’ın bu kararından sonra tek bir yapıcı ve gerçekçi tepki bile vermedi.

Filistin’i işgal ederek topraklarına el koyan ve Filistin ulusunun devlet kurma hakkını gasp eden İsrail’e karşı popülist söylemler dışında AKP iktidarı gerçekte hiçbir şey yapmadı.  Bugün “Eyyyy Trump!!!” narası atanlar 2016 Haziran’ında Kudüs’ün başkent olduğunu zaten kabul etmişti oysa.

Hatırlanacağı üzere,  İHH ve Özgür Gazze Hareketi’nin organizasyonuyla İsrail ablukasındaki Gazze’ye yardım malzemeleri götürmek üzere 31 Mayıs 2010 tarihinde yola çıkan Mavi Marmara gemisine İsrail askerlerinin saldırısı sonucu 9 kişi hayatını kaybetmişti. 

O dönem İsrail’le “savaşın eşiğine geldiği yönünde” demeçler veren TC, “Tazminat ödenmesi, özür dilenmesi ve Gazze ambargosunun” kaldırılmasına bağladığı anlaşma koşullarından “tazminat” hariç hiçbiri yerine gelmeden geri adım attı ve bütün iddialarından vazgeçti.

 İsrail’li yetkililer hakkında açılan davalar düşürüldü ve TBMM’de AKP çoğunluğuyla suçlamalar aklandı. Erdoğan yönetimi ile İsrail arasında konuya ilişkin imzalanan 6 maddelik anlaşma 28 Haziran 2016 tarihinde yani darbe girişiminden yaklaşık 15 gün önce imzalandı.

TC adına Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, İsrail Dışişleri Müsteşarı Dore Gold arasında imzalanan bu anlaşma da, İsrail’in başkenti Telaviv’de değil statüsü tartışmalı olan ve Erdoğan’ın şimdi tepki gösterdiği Kudüs’te imzalandı. Bu anlaşma ile AKP Kudüs’ü resmi olarak İsrail’in başkenti olarak tanımış oldu.

latuff tr israil

Komşular İsrail düşmanlığında görsün siyaseti

R.T.Erdoğan’ın Filistin halkının mücadelesine olan desteği bir pazarlama taktiğinden ibaret. R.T. Erdoğan’ın en fazla efelendiği dönemlerde, “One minute” çıkışı sadece koca bir şovdan ibaretti.

Söz misal, İsrail karşıtlığıyla tribünlere oynayan AKP iktidarı döneminde Türkiye Ziraat Odaları Birliği başkanının açıklamasına göre, İsrail’e yapılan ihracat %4043 kat arttı (http://www.aksam.com.tr/ekonomi/israil-surprizi-yuzde-4043-artti/haber-492062). Askeri ve diplomatik ilişkiler kesilmedi. Tüm dünyada Filistin için İsrail’i boykot hareketi Siyonist İsrail’i köşeye sıkıştırma yolunda çok ciddi başarılara imza atarken, TC Diyanet’i, Batı Kudüs uğramalı umre turu ile İsrail turizmine katkı sunmaya girişti.

TC, İsrail vatandaşlarına kapıları açıp, Filistinlilerden vize istedi.2015 ortalarından itibaren, TC Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile Siyonist İsrail Devleti’nin gizli gizli görüştükleri medyaya yansıdı.

Önce büyük “Reis” ağzından baklayı çıkardı, “İsrail’e ihtiyacımız olduğunu kabul etmemiz lazım” cümlesi döküldü. Sonra, tüm havuz medyası, onun papağanlığına soyundu. “Filistin’e elektrik lazım, altyapı lazım” demeye başladılar.

Büyük Reis, bir yandan Kürt illerini yerle bir edip taş üstünde taş bırakmayarak yeniden fethe çıkarken, aynı günlerde ABD’ye ziyarete gitti.

Peki kimlerle görüşmeye? “İsrail lobisi, Musevi kuruluşlarla!” Filistin halkının özgürlüğü için mücadele eden Filistin için İsrail’e Boykot Girişimi’nin (BDS Türkiye) kendi sitesinde yer alan açıklamasından aynen aktaralım:

“ABD’de ortak toplantı yapılan bu kuruluşların, Amerikan Yahudilerini temsil eden inanç veya azınlık hakları temelli sivil toplum kuruluşları değil, Siyonist lobinin parçası olan kuruluşlar olduğunun altı çizilmelidir.

 Bunların içinden örneğin AIPAC, temel politikasını “İsrail’in güvenliği” üzerine inşa eden ve Amerikan dış politikasını “neo-con” çizgisinde yönlendiren başlıca lobi kuruluşlarından biridir. Keza ADL, İsrail yanlısı propaganda faaliyetleriyle bilinmektedir. “Başkanlar Konferansı” Birleşmiş Milletler içinde İsrail çıkarları lehine faaliyet yürüten bir kuruluş olarak bilinirken, “Dünya Yahudi Kongresi” Filistin’e Siyonist göçünü teşvik eden kurumlardan biridir.” (http://bdsturkiye.org/bds-haberler/siyonistlerle-neler-gorusuluyor/)

latuff eye exam

Kürt hipotezi Filistin sorununda

Mesele hakkında coğrafyamızda, muktedirlerden en son konuşan Binali Yıldırım, “Bu karar yok hükmündedir” diyor.

Ne kadar sarsıcı ve de çarpıcı değil mi? Haliyle olmayan şeyle, yokla mücadele de edilmez. Oysa “karar var” ve “Var olduğu gibi birkaç ay içinde elçiliklerin bir bir nasıl taşındığını göreceğiz…” dese ettiği lafın sorumluluğu olacak “o halde şimdi hamasetten gayrı ne yapıyoruz?” demek zorunda kalacak. Ne varki işin kolayı var. Bol bol üst perdeden demeç ver, hazır gündemi değiştirmek için fırsat çıkmışken araya bir iki miting sıkıştır…

 Böylece hem üzerine düşeni yapmış olursun hem de herkes Reza Zarrab’la ortalığa saçılan pisliği unutmuş olur fena mı?

Binalı Yıldırım’ın Kudüs’e yaklaşımı, partisinin Kürt meselesine yaklaşımlarına da ne çok benziyor değil mi?

Kürt meselesi yok zaten.. Ama bir dakika Kürt meselesi yoksa bu olan biten ne? Bu yaşadıklarımız ne? Mesele yoksa Demirtaş da hapiste değil mi? 

Tabii hapiste olmayınca mahkemesi de olamıyor bir türlü. Gerçekten de onu canlı olarak bir mahkemede görebilen henüz yok.

Haliyle Taybet Ana da yok. Cemile de, Ceylan da, Medeni de, Uğur da…

Zamanında beyefendinin, “düşünmez seniz Kürt sorunu da yoktur demişliği bile var… Hala hafızalarımızda dün gibi…

Şimdi belki de sormanın tam zamanı;Kendi sınırlarında baskı, zulüm ve katliamların diliyle konuşanlar Filistin’e kardeşlik ve barış götürebilir mi?

(Bir Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu