Güncel

ROJAVA | “Denize Döktüğümüz Rumlar”, “Bölücü Kürtler” ve “Nefret etmemiz gereken Ermeniler”…

“Denize döktüğümüz Rumlar”, “bölücü Kürtler” ve “hiç görmediğimiz ama sevmememiz gereken Ermeniler”… Siz ülkemize neler neler yapmışsınız öyle! Yaşamımızın büyük bir kısmının geçtiği okullarda "Ne mutlu Türk’üm diyene" ile başlayan kahramanlık destanı "İstiklal Marşı”mızla sona ererken; tarih derslerinden hafızalarımıza kazınan bu anlayışı üzerimizden atmak elbette hiç kolay olmadı, olmayacaktı.

“Denize döktüğümüz Rumlar”, “bölücü Kürtler” ve “hiç görmediğimiz ama nefret etmemiz gereken Ermeniler”… Siz ülkemize neler neler yapmışsınız öyle! Yaşamımızın büyük bir kısmının geçtiği okullarda “Ne mutlu Türk’üm diyene” ile başlayan kahramanlık destanı “İstiklal Marşı”mızla sona ererken; tarih derslerinden hafızalarımıza kazınan bu anlayışı üzerimizden atmak elbette hiç kolay olmadı, olmayacaktı.

“Bijî biratiya gelan, bijî aşitî” sloganını polis saldırısında atan bu insanlar deli olmalıydı! Hayatıma ilk olarak, kahramanım Mustafa Kemal’e Mustokor diyen insanlar, sonra varlığından çok haberdar olmadığım ama bölücü olduklarını duyduğum Kürtler ve onların müzikleri girdi. Marşlarını, türkülerini anlamıyordum ama kulağa güzel geliyordu açıkçası. Sonra mücadeleleri ile tanıştım. Hayatıma dahil olan ve o zamanlar değerini çok da bilmediğim o güzel insanların etkisi ile artık Kürtler bölücü değil kendi dillerini konuşmak isteyen, kültürlerini yaşamak isteyen insanlar olmaya başladı benim için. Onların yanında olmak istiyordum ama henüz niye olduğunu anlamlandıramıyordum.

EVET ORASI ROJAVA!

Benimki “birinci vazifesi Türk istiklali ve cumhuriyetini koruma” talimatları ile başlayan ve “bölücü Kürtlerin ve pek de sevmediğimiz-sevmememiz hatta nefret etmemiz gereken” halkların içinde devam eden bir hikaye.

Şimdi deyim yerindeyse bir halklar bahçesinde faaliyet yürütüyorum; Rojava’da… Nereden nereye, değil mi! Dillerini, kültürlerini bilmediğim aileler, insanlar, yoldaşlarla birlikte… Ama dilini dahi bilmeyen bir “yabancıya” yardımcı olmak için seferber olan bir halk gerçekliği var Rojava’da. “Heval!” diye bir sesin ardından sokaklarda dolanan bir yabancıyı “tanıyıp” yardıma ihtiyacı olduğunu fark edip, kırık Türkçe ile yardım etmesinden tanırsın buradaki insanları. “Dembaş”, “Rojbaş heval” sesi her kapıyı açar buralarda. Asayiş noktalarının ya da Türk devletinin yerleştirdiği çetelerinin işgal ettiği bölgelere sıfır yerlerde beklenilen cephelerden geçerken hiç tanımadığın insanların “heval”, “yoldaş” olduğu hissi güven verirken, beyaz duvarların ardındakilerin ise düşman olduğu duygusu da o kadar nettir.

Dünyanın neresinde olursak olalım “kalbimizin attığı coğrafya” olmaya devam edecek topraklarımız işgal altındayken Rojava’da “inkar ettiğimiz Kürtler”, “çölde yaşayabilirler buyruğu verilen ancak orada da katliamdan geçirilen Ermeniler” ve diğer halklar kardeşçe yaşıyor.

SOYKIRIMIN ÇOCUKLARI İLE TANIŞMAK YNKER

Nerede görülmüş bir Alman’ın, Fransız’ın ya da Türk’ün kendi dilini konuşamıyor, kültürünü yaşayamıyor olması.Bugün neden “soykırım devam ediyor”, neden onlar “soykırımın çocukları” biliyor musunuz? Çünkü o insanlar “ben Ermeni’yim” cevabını bile Ermenice söyleyemiyorlar. Ermenice ezgileri öğrenmeye, Ermenice konuşmaya çalışan Ermeniler tıpkı diğer halklar gibi işgal altında olan bu toprakları birlikte savunuyor ve terk etmiyorlar. Soykırımı sadece kendilerine anlatılanlarla öğrenmeye çalışmıyor buradaki Ermeniler, onlar soykırımı hala hissediyor, hala yaşıyor. Kimisi Ermeni kimisi Müslüman, kimisi Arapça kimisi Kürtçe biliyor ama hepsinin ortak noktası kendi dillerini bilmiyor oluşları.

Ben onları, halkları “sevmeyerek” büyütülen birisi olarak şimdi onların yanındayım, birlikte mücadele ediyor, savaşıyor ve onların “ynkeri” (yoldaşı) olarak yaşamaya çalışıyorum ve de çalışacağım…

(Rojava’dan bir Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu