GüncelMakalelerYorum

YORUM | TC Devleti’nin II. Yüzyılında, Paradigma Değişimi! (3)

TC’nin 100. yılında Türkiye’de Ermeni ve Hıristiyan olarak yaşamanın dayanılmaz zorlukları halen devam ederken, yüz yılın başında Ermeni soykırımından sicili kirli olan TC devleti, 100 yıl içerisinde geçmişi ile yüzleşme bir yana barbarlıklarını seviyesini her geçen gün artırarak bu sefer de Kürt katliamlarına başvurmuştur.

Ermeni ve Kürt Olmanın Dayanılmaz Zorluğu! 

28 Mayıs seçimlerinden önce kaleme aldığımız “ANALİZ: 1923-2023, 100. Kuruluş yılında TC Gerçekliği; Yüzüncü yılında Büyük Katliam” makalesinde Türkiye’nin kritik ve çok önemli bir seçime doğru gittiğini, seçim sonuçlarının, TC rejiminin ikinci yüzyılına nasıl gireceği açısından belirleyici olduğuna işaret etmiştik. Seçimleri montaj kasetler de dahil olmak üzere, burjuvazinin ve faşizmin doğasına uygun olan yalan, hile ve manipülasyonla kazanan Erdoğan, temsil ettiği İslamcı kliğin çıkarları doğrultusunda TC rejiminin ikinci yüzyılını şekillendirmek için önemli bir avantaj elde etti.

TC, ikinci yüzyılına Erdoğan’ın temsil ettiği kliğin İslamcı söylemleri ve icraatlarıyla girecek. Erdoğan ve temsilcisi olduğu klik cumhuriyetin kuruluş felsefesinde yer alan “aydınlanmacı” ve faşist paradigmanın yerine, “İslamcı” ve faşist paradigmayı geçirmiş, toplum buna yavaş yavaş alıştırılmıştır. Artık çocuk yaşta evlilik haberlerine, tarikat törenlerine vb. daha çok rastlayacağız. Daha şimdiden kız-erkek okullarının ayrılması (kız okullarının açılması) tartışılmaya başlanmış durumdadır.

Kısaca önümüzdeki süreçte, “muhafazakar yaşam tarzına uygun değil”, “milli ve manevi değerlerimize karşı”, “Türk aile yapısına ters” denilerek kendisinden olmayan, kendisi gibi yaşamayanlara karşı müdahaleler toplum nezdinde meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.

Sadece yaşam tarzı değil, Türk ve Sünni-Hanefi olmayan herkes hedef olacaktır. Gelinen aşamada cumhuriyetin 100. yılında Türkiye’de Ermeni, Kürt ve Alevi olarak yaşamanın zorlukları her geçen gün daha da artarken, Ermeniler ancak büyük şehirlerde kimliklerini-isimlerini-dinlerini gizleyerek-gelenek ve göreneklerini baskı altında sürdürmektedirler. Fırsatını bulan ise çareyi yurtdışına gitmekte buluyor. 1926 yılında çıkarılan “memuriyet kanunu”na göre, Türk olmayanlar, H.Dink’in deyimiyle “çöpçü dahi olamazlar”. Memur hiç olamazlar. Devlet dairelerinde çalışamazlar. Kelimenin gerçek anlamıyla sözde vatandaştırlar. Ama askere gitmek, askerde Hristiyan olmanın zorluklarına ise katlanmak zorundadırlar, vergilerini ödemek zorundadırlar.

Kürtler ise daha zor koşullarda, dil ve ana okullarından mahrum olurlarken, barınma, iş, yaşam güvenlikleri ellerinden alınmıştır. Yüzlerce Kürt genci askerde “kim vurdu”ya giderek öldürülmüşlerdir.

Türk devleti kendisinden olmayanı kabul etmemekte, bir tehdit unsuru olarak görmekte ve “beka sorunu” olarak değerlendirmektedir. Anayasa’sında yazılan “eşit yurttaşlık” kağıt üzerinde kalmıştır. Sosyal hayatta hiçbir hükmü yoktur.

Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesine “Ermenilere burada yer yok” diye yapılan saldırılar sonucunda naaşın gömüldüğü mezardan çıkarıldıktan sonra Dersim’de toprağa verilmesini sadece diriye değil ölüye dair duyulan bir korkunun ifadesi olduğu kadar, duyulan korkunun boyutu hakkında bir fikir vermesi açısından değerlendirmek gerekir.

100. yılında Türkiye’de Ermeni ve Kürt olarak yaşamanın zorlukları sosyal yaşamda Ermeni ve Kürt ifadelerinin “nefret söylemi” olarak kullanılmasından da anlaşılabilir. Eğer hatırlanacak olunursa “Benim için en kötüsü, Ermeni dediler”, “Ermeni dölü” ve en son olarak “Paşinyan’nın oğlu” denilerek gazeteci azarlanmasında görülebilir. 1915’ten bu yana Türkleştirme politikaları neticesinde yüzbinlerce Ermeni, hayatta kalabilmek için “Türk-Müslüman” olarak varlığını sürdürmektedir. Tarihçi Yusuf Halaçoğlu “Ermeni dönme listesi elimde var ama açıklamam” diyor. Der-Zor-Halep ve Ordu’da ebeveynlerini kaybeden binlerce Ermeni çocukları, dönemin Milli Eğitim Bakanı Halide Edip Adıvar tarafından Türk ve Müslüman olarak eğitime tabi tutuldu. Bugün halen akıbetleri “meçhuldür.” Soykırıma tabi tutulmuş ve azınlık durumuna düşürülmüş haklar, Genelkurmay tarafından “kılıç artıkları” olarak fişlenmiş ve kayıt altına alınmışlardır. Rumların kodu (1), Ermenilerin kodu (2), Yahudilerin kodu (3)’tür. En son yaşanılan e-devlet uygulamasında soyağaçlarına erişmek isteyen milyonlarca TC vatandaşının, Rum ile Ermeni soyundan geldikleri ortaya çıkınca e-devlet uygulaması iptal edilmiştir.

100. yılında dünyanın dört bir yanına dağılan 10 milyon Ermeni’nin her zamanki talebi olan “Ermeni soykırımının tanınması mücadelesi” ancak Ermenistan’ın Kurtuluşu İçin Ermeni Gizli Ordusu’nun (ASALA) Türk konsolos görevlilerini cezalandırması eylemlerinden sonra gündeme geldi. Bu eylemler sayesinde dünya halkları, gerçekleri öğrenme fırsatı buldu. Derin uykudan uyandılar. Fakat TC devleti yurtdışına kaçan eli kanlı katillerin cenazelerini Türkiye’ye getirerek iade-i itibarda bulundu. Çıkarılan Enval-i Metruke Kanunları ile el konulan sermaye ile zenginlikler, Yeni Türk burjuvazisi için sermaye olurken, aynı zamanda yaşayan Ermeni Soykırımı’nda rol oynayan katillerin ailelerin ömür boyu bakımında kullanıldı. Yani bu katillerin ailelerine çökülen Ermeni mallarından maaş bağlandı. İttihatçı Meclis üyesi 1926 yılında şöyle diyordu: “…ihtar etmiş oluyoruz. Siz herhangi bir Türk’e suikast icra eder ve öldürebilirsiniz! Fakat biz onun evladını yarın sizin gözünüzü çıkarmak, kafanızı kırmak için yine sizin paranızla yetiştiririz!..” demiştir.

Hrant Dink katliamı 1915+1’in devamıdır!

Ermeni halkının Türkiye’de 25 Şubat 1996’dan bu yana çıkardığı Agos Gazetesi önemli bir tarihi görevi yerine getirmiştir. Soykırım yazıları-Soyadı Kanunu-Müslümanlaşmış Ermeniler…gibi konularda ilk defa ses getiren yazılar ile tabuların üzerine gidilmiştir. Geleneksel Türk milliyetçiliği üzerine yayın yapan gazete ve dergilere karşın bu gazete gerçeklerin üzerine giderek yayın politikasında ısrarcı olmuştur.

Örneğin bu gazete H.Dink; Türk kadının tanıtımında simge isimlerden olan Sabiha Gökçen’in gerçekte yetimhaneden alınmış “kılıç artığı” bir Ermeni (Hatun Sebilciyan) olduğunu, M.Kemal tarafından evlatlık edinildiğini açıklayınca bedelini hayatıyla ödemiştir. Hrant Dink’in cenazesine katılan 200 bin kişinin “Hepimiz Ermeni’yiz-Hepimiz Hrant Dink’iz” diyerek sahiplenilmesi Türkiye’de yeni bir çığır açmıştır. Dink’in katledilmesi ise Türkiye’de Ermeni soykırımının devam ettiğini göstermiştir. (1.500 000 + 1) Olayın faili bir “çocuk” olarak gösterilse de, gerçek katil TC Devleti’dir.

TC’nin 100 yılında sadece Hristiyan azınlıklar değil Müslüman olan ancak Türk olmayanlarda hedeftedir. Bunlar arasında en önemlileri, bir ulus olarak var olan Kürtlerdir. TC rejimi altında yüzyıldır Kürtlere ulusal baskı politikası izlenmektedir. TC Devleti’nin “Alevisi-Kürdü-Ermenisi’” olduğun takdirde, bütün kapılar sonuna kadar açıktır. Aksi takdirde muhalif-sol-sosyalist olmanın bedeli ise katledilmekte ya da uzun yıllar hapishanede kalmakla sonuçlanır.

Geride bıraktığımız yüz yılda Türkiye’nin en önemli sorunu Ermeni ile Kürt sorunu olurken, bu sorunlar çözülmediği için toplumsal barış-ekonomik istikrar-ilerleme … hayal olmuştur. AB ile müzakereler adı altında göstermelik olarak yapılan “Alevi-Ermeni-Kürt-Roman” birer makyajdan ibaret olduğu açığa çıkmıştır. Bu “açılım”lar öyle açılınlar olmuştur ki örneğin “Alevi Açılımı”nda, AKP Çalıştayına Maraş katliamı sorumlularından ve katliamda yer alan Ökkeş Şendiller davet edilmiştir( !?)

TC Devleti’nin kurucu partisi olan CHP Başkanı K.Kılıçdaroğlu’nun seçimlerde Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesinden sonra TC devleti’nin kodlarının “Türk-Sünni” olmayanları kabul etmediği bir kez daha görülmüştür. Alevi inancına sahip olan ve fakat Kürtlüğünü devletin istediği şekilde yaşayan K.Kılıçdaroğlu’nun bu kimliği dahi tartışma konusu olmuştur.

TC Devleti’nin çıkarlarını savunmaya soyunan Kılıçdaroğlu yine de bu devlete yaranamamıştır. Gerek CHP içinde ulusalcı kanat ile AKP yandaşları, troller tarafından düzenlenen linç kampanyalarında “Alevidir-Ermeni kilisesi açacak, Dersimlidir” şeklinde kampanyalar örgütlenmiştir.

Türk ve Sünni devlet geleneğinin hiçbir zaman kabul etmeyeceği “açılımlar” hayat bulamazken, 2014 seçimlerinden sonra 80 milletvekili, % 12 oy ile Meclis’te III. Parti olan HDP çok büyük yükselişe geçerken, TC devleti bu durumdan rahatsız olmuştur. Açılım adı altında demokrasinin D’sinin uygulanması -en azından devletin azgın faşist terörle saldırmaması- beraberinde demokratik muhalefetin güçlenmesini, AKP’nin ise tek başına iktidarı kaybetmesini getirmiştir.

S.Demirtaş’ın “Seni Başkan Yaptırmayacağız” söylemi bunda etkili olmuştur. Bunu gören AKP göstermelik de olsa demokrasicilik oynamaya son vermiş ve geleneksel Türk devlet politikalarına başvurmaya hız vermiştir. Bunun sonucunda açılım adı altına uygulamaya konulan politikalar sonlandırıldı. HDP eş başkanları ve milletvekilleri tutuklandı. HDP belediyelerine kayyım atandı. Savaş politikaları devreye konuldu. Bazı ilçeler haritadan silindi. 2017 seçimlerinden sonra AKP yine tek başına iktidar oldu.

Geline aşamada ise TC faşizminin her ne kadar AKP’nin seçimleri kazanmasının ilan edilmesiyle belli bir rahatlama yaşadığı düşünülebilecekse de bu yanıltıcıdır. TC devleti ekonomik ve siyasal alanda zor durumdadır. Bunu R.T.Erdoğan’ın keskin U dönüşlerinden de anlamak mümkündür. Örneğin Erdoğan, NATO Zirvesi öncesi İsveç’in NATO üyeliğine karşı çıkarken, NATO zirvesi sonrasında “İsveç’e oy verirsek, siz de bizi AB’ye alınız” açıklamasında bulunmuştur. Türkiye sınırından çıkar çıkmaz Erdoğan sözlerinin tam tersi çıkışı ile İsveç’in adaylığını onaylamıştır.

“Zo” ların işini bitirdik sıra “Lo”larda!

TC’nin 100. yılında Türkiye’de Ermeni ve Hıristiyan olarak yaşamanın dayanılmaz zorlukları halen devam ederken, yüz yılın başında Ermeni soykırımından sicili kirli olan TC devleti, 100 yıl içerisinde geçmişi ile yüzleşme bir yana barbarlıklarını seviyesini her geçen gün artırarak bu sefer de Kürt katliamlarına başvurmuştur.

Bu yüzyılı en iyi özetleyen cümle ise Sakallı Nurettin Paşa’nın “Zo”ların işini bitirdik sıra “Lo”larda ifadesidir. Ermenilerin işini bitirdik şimdi sıra Kürtlerde ifadesi, yüzyıllık TC rejiminin temel politikası olmuştur. 100 yılı en iyi, kısa ve öz olarak açıklayan ve hiçbir zihniyet değişikliği olmadığını kanıtlayan, “Zo’ları hallettik bugün sıra Lo’larda” sözü gerçekliğin bugünkü ifadesidir.

Bu gerçekliği anlamak istemeyenler barbarlıktan-ırkçı ve zulümden beslenen kan emicilerdir. Ekonomik ve siyasi çıkarları olanlardır. Koçgiri (1921), Şeyh Said (1925), Ağrı (1930), Dersim (1937-38 ), Ermeni-Rum halklarının sermayesine el konulması-Varlık Vergisi (1942 ) ile 6-7 Eylül Pogromları (1955), Maraş-Sivas-Çorum ve Diyarbakır Cezaevi Vahşeti (1980 ), Kürt ulusal özgürlük hareketine ve Türkiyeli devrimci ve komünistlere yönelik gerçekleştirilen katliamlar 100 yıllık cumhuriyetin özetidir.

Bu yüzden günümüzde sol-sosyalist-ilerici-demokrat olmanın biricik ölçütü Ermeni ve Kürt sorunu karşısında tavır alabilmektir. Bu konuda saflarını belirleyemeyenler TC devleti ile Barış Ünlü’nün deyimiyle “Gizli Sözleşme” içerisinde olanlardır.

100 yıldır komşuları ile sürekli savaş içerisinde olan, tehditler savuran, işgal ve yağmayı politika haline getiren TC rejimi elinden gelse, Kerkük (82), Musul (83)’üncü il olarak Misak-ı Milli sınırlarına dahil edilecektir. Senelerdir Rojava’da devam eden insani kriz, suların kesilmesi, hasatlara el konulması veya yağma edilmesi, insan kaçırmaların aynısı bugün Artsakh’ta 7 aydır devam etmektedir. Hiçbir doğal ihtiyaçlarını karşılayamayan ve dış dünyayla ilişkileri koparılan Artsakh’ta insani kriz devam etmektedir. Azerbaycan ile Türk devletinin soykırımı ile karşı karşıya kalan Artsakh, “Türk Yurdu” yapılmak istenmektedir.

Bu anlamda Kürt ve Ermeni halkları bugün işgalci Türk devletinin tehdidi altındadır. Artsakh’tan Gare’ye, Rojava’ya ve halklara girişilen katliamlara karşı Ermeni ve Kürt halkları birlikte mücadele etmekten başka çıkar yolu yoktur. Bu konuda “Karabağ’dan Gare’ye Yeni fetihçilik” Cemal Sarı imzalı makale gerçekliğin özetidir.

TC devleti, yeni bir yüzyıla girerken, İlericilik ile Gericilik-Aydınlık ile Karanlık-Devrimcilik ile Sosyal Şovenlik arasında sınıflar mücadelesi tüm şiddetiyle sürüyor. Bu mücadelede hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır: Biz Kazanacağız! (Bitti)

YORUM | TC Devleti’nin II. Yüzyılında, Paradigma Değişimi!  (1)

YORUM | TC Devleti’nin II. Yüzyılında Paradigma Değişimi!  (2)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu