GüncelManşet

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde referandum üzerine

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) bugün (25 Eylül) bağımsızlık referandumu gerçekleştireceğini açıklamasının ardından özellikle TC, İran ve Irak merkezli ciddi tepkiler yükselmeye başladı.

Emperyalist kapitalist sistemin güncel krizinden bağımsız değerlendirilemeyecek olan bu tartışmalar aslında 2011 yılından beri Ortadoğu’da süregelen bir kaos ve iç savaştan bağımsız değildir. Zira emperyalistler tarafından bölgede yaratılan istikrarsızlık esasta bölgedeki aktörlerin manevra alanlarını genişletmiştir.

Bölgede siyasal istikrarsızlığın ortaya çıkardığı tablo birçok plan ve programın hayata geçirilmesi için politik alan ve sahalar açmaktadır. Burada belirtmek istediğimiz, ortaya çıkan atmosfer ve bunun verili durumunda açığa çıkan çelişkilerin kullanımı ile ilgilidir. Suriye’de Rojava’nın doğuşu, Yemen’de Zeydilerin yükselişi, Irakta Haşd el Şabi’nin Irak ordusunun bir parçası olarak örgütlenmesi, Hizbullah’ın alan yaratması, Müslüman Kardeşlerin nüfuzunun artması vs…

Kuşkusuz bu hareketlerin böylesi bir gelişim göstermesi tarihsel fırsatları kaçırmayışları ve buna uygun politik alanlar yaratarak varlıklarını güçlendirmeleri ile ilgilidir. Bu gelişmelerin sınıf mücadelesi açısından mahiyeti oldukça önemlidir. Zira bahsettiğimiz gelişmelerden Rojava’nın dışındaki aksiyonların hepsi siyasal İslamcı, fundemantalist bir içeriğe sahiptir ve mevcut sistemi değiştirmedikleri, onun içerisine nüfuz olup bilhassa ekonomik ve siyasal anlamda bir şeye dokunmadan mülkiyet ilişkilerini sürdürdükleri için muhafazakardır.

İşte bu gelişmeler içerisinden meseleye baktığımızda, daha doğrusu Ortadoğu’da süregelen kaos içerisinde ortaya çıkacak aksiyonların mahiyeti ve yönü neyi tayin edeceği üzerinden tartışılmalıdır. Bu açıdan KDP tarafından IKBY’de gerçekleştirilen “bağımsızlık” referandumuna bu kapsamda bakmakta fayda var.

Öte yandan referandum ile kendi geleceğini tayin edecek ulusun kararına nasıl yaklaşmamız gerektiğine de değineceğiz.

 

Barzani’nin referandum takıntısının arka planı

Her şeyden önce IKBY ve onun kumandasındaki KDP/Barzani yönetimi bölgede ABD’nin bir karakolu olma konumu ile hareket etmiş ve burada emperyalistlerin bölgesel imtiyazlarını üretmek namına her türlü plan  ve kurgunun bir parçası olmuştur.

Ulusal burjuvazinin yapısı gereği beslendiği kaynak açısından meseleye baktığımızda geçmişte de ulusal burjuvazinin nasıl bir eğilim taşıdığını ve mevcut güç dengelerinin durumuna göre neye evirilebileceğini görebiliriz. Irakta Kürt ulusunun kurtuluş mücadelesi olarak açığa çıkan bu geleneğin Irak savaşının ardından bölgede kazandığı özerklik ile kendi imtiyazlarına sarılarak halka yabancılaştığı bilinmektedir. Dolayısıyla KDP içerisinde örgütlenen Kürt burjuvazinin emperyalizmin direktiflerine duyduğu amade durum ve statükocu yaklaşımı ile kendi varlığını tesis ettiğini söyleyebiliriz.

Şunu belirtmek gerekir ki Barzani IKBY’ni bir direniş ile değil ABD emperyalizminin kendisine bu sistemi teslim etmesi ile olmuştur dolayısıyla bu durum KDP’nin üzerinden yükseldiği kültürü de belli oranlarda işaret etmektedir. Her şeyden önce Barzani’nin Irak merkezi hükümetinden ayrılarak oluşturmak istediği devlet modeli sadece Irak’tan kopma özelliği taşıdığı için “bağımsızlaşma” olgusunu taşımaktadır. Aksi durumda emperyalizm ile olan ilişkisi bakımından baktığımızda iktisadi ve siyasal anlamda bağımsız bir özelliği bulunmamaktadır.

Barzani’nin bu süreçte referanduma gitmek istemesi, bölgedeki kaosun yarattığı fırsat ve bu fırsatı kendi yaşamsal ömrünü sürdürmek üzerinedir. 2005 yılında parlamento tarafından, 2009’da da halk oylamasıyla başkan seçilen Mesud Barzani’nin görev süresi 2013 yılında dolmasına rağmen bu görev süresi Barazani’nin parlamentodaki sandalye çoğunluğuna dayanarak 2 yıl daha uzatılmıştı. Halkın iradesine sunulmayan bu karar o dönem anti- demokratik olarak değerlendirilse de bu duruma kulak asılmadı. Uzatma süresi de 19 Ağustos 2015’te dolan Barzani, bu kez de YNK ve Goran arasında süren politik krizi bahane ederek iktidardan ayrılmadı.

Özellikle DAİŞ’ tehdit karşısında Irak merkez hükümetinin yaptığı askeri harcamalar ve yaşanan bütçe krizi IKBY’nin belli oranlarda etkilemiş ve her şeyden önce DAİŞ’in Şengal’de gerçekleştirdiği katliam karşısında KDP’nin söz konusu teslimiyetçi tavrı onun kan kaybetmesine neden olmuştur. Bu süreçte Goran ve YNK’nin kitle içerisindeki nüfuz alanı artmıştır. Yaşanan oy kaybının yarattığı panikleme neticesinde 20 Ağustos 2015’ten önce Barzani’nin görev süresinin uzatılmasını dayattı.

YNK, Goran ve Komala de görev süresinin uzatılması karşılığında, başkanın yetkilerinin kısıtlanmasını ve seçimin parlamentoda yapılmasını istedi. Ancak KDP buna yanaşmadı. Sonrasında ise KDP’nin TC ile olan petrol anlaşması IKBY’nin Irak ile olan krizini derinleştirmiş ve Irak’tan aldığı yüzde 17’lik bütçede kesilmiştir. Bu durum ülke içinde kamu harcamalarının kesilmesine neden olmuştur.

Bugüne kadar IKBY ciddi bir ekonomik kriz ile boğuşmaktadır. Irakta Kürt ulusal burjuvazinin imtiyaz elde etme konusunda ortaya koyduğu tasarruf esas olarak Barzani’nin palazlanması kapsamındadır. Kürt burjuvazisi zaten uzun zamandır Irak Merkez hükümetin politikaları neticesinde kendi kapitalist gelişimini sağlayamamaktadır.

Dış ticaret açısından Kürt burjuvazisine vurulan pranga bugün IKBY içerisinde başlıca çelişki olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumun yarattığı kriz arzani açısından bir ömür tükenişiyken Kürt burjuvazi açısından kapitalistleşme yolunun tıkanması anlamına gelmektedir. Bu açıdan şunu belirtmek gerekir ki Barzani yaşadığı prestij kaybını tazelemek için referandumu bir iktidar yatırımı olarak kullanmaktadır.

 

Meseleye yaklaşımdaki tutum üzerine

Her şeyden önce burada bir konuya değinmekte fayda var. KDP’nin mevcut gerici çizgisi ve emperyalistlerle olan ilişkisi kapsamında elde etmek istediği sonuca bakmak ve buradan doğru referanduma yaklaşım belirlemek yanlış olacaktır.

Bu her şeyden önce Kürt ulusunun demokratik taleplerine yaklaşımda ciddi hatalara götürebilir. Sınıf bilinçli proletarya burada meseleye bakarken çelişkinin evresinin değişimine ve işçi sınıfının gelişmesi çerçevesinde bakar.

Her şeyden önce ulusal sorun işçi sınıfını belli sınırlar çerçevesinde tutmakta ve işçi sınıfını ezilen ulus burjuvazisi ile belli bir kader ortaklığı söz konusudur.

“İçerikte olmasa bile biçimde proletaryanın burjuvaziye karşı mücadelesi ilk önce ulusal bir mücadeledir. Hiç kuşkusuz her bir ülkenin proletaryası önce kendi burjuvazisiyle hesaplaşmak zorundadır.” (K. Marks-F. Engels, Komünist Manifesto ve Hakkında Yazılar, Yordam Kitap, S 31)

IKBY’nin  emperyalizm ile olan ilişkisi ve onun kendi kaderini tayin etme konusunda ortaya koyduğu tasarruf bir dizi paradoksu  barındırmaktadır. Burada emperyalizm ile bağımlılık ilişkisi olan bir ulus devletin o ülkenin halkları için tam bir bağımsız olmayacağı ve kurtuluşu ifade etmeyeceğini belirtmemiz gerekir.

Her şeyden önce mevcut referandumdan çıkacak ayrı devlet kurma hakkı onu belli orandalarda Irak Merkez hükümetinden bağımsızlaştıracaktır. Ancak bu kısmi bir çözümdür. Zira IKBY’nin emperyalizm ile olan ilişkisi gün gibi ortadadır ve bu referandum emperyalizm ile olan politik ilişkinin kopmasını öngörmediğinden kurtuluş da değildir.

Her şeyden önce mevcut propagandamızda bu gerçekliği dile getirmemiz gerekmektedir.  Bu konuda daha detaylı incelemeler yapmak ve meseleyi güncel politik gelişmeler eşliğinde Marksist analize tabi tutmak gerekmektedir.

Bu konuda tarihsel açıdan ispatlanmış deneyimler ve Marksist öğretilere bakmak gerekmektedir. Referandum meselesine yaklaşımda Kürt ulusunun ayrılma hakkının savunulması ve bunu savunurken de ortaya çıkacak çelişkilere dair politikalar belirlemek ve anti- emperyalist çalışmayı Ortadoğu coğrafyasında daha detayı bir şekilde ele almak temel görevdir. 

 Marksist-Leninist -Maoistler, ulusların kendi kaderini tayin hakkını kayıtsız şartsız savunur. Bu hakka yönelik her müdahaleye karşı mücadele eder. Bugün ne kadar gerici ve işbirlikçi olursa olsun Barzani yönetiminin gerçekleştirdiği referandum, kendi kaderini tayin hakkı kapsamına girmektedir. Bu anlamda bu hakka yönelik, TC- İran ve Irak olmak üzere bölgedeki gerici faşist devletler ile  emperyalistlerin tehdit, baskı  ve engelleme yönelimlerinin karşısında durulmak zorundadır.

Barzani’nin referandum ile ne amaçladığına kısmen de olsa değindik. Nihayetinde Federe Kürt Yönetimi sınırları içindeki Kürt ulusu ve diğer milliyetler, kendi kaderini tayin hakkını, ayrı bir devlet kurma, Irak’tan ayrılma şeklinde kullanırsa, hiçbir gücün bunu tanımak ve buna saygı göstermek dışında tasarrufu olamaz!

Bugün Federe Kürdistan Bölgesinde referandumdan çıkacak ayrı bir devlet kurma iradesi, Ortadoğu’da Kürtlerin bağımsız bir Kürdistan hayaline bir adım daha yaklaşılması anlamına gelecektir.Barzani’nin sınıfsal gerçekliğine ve emperyalistlerle kurduğu bağımlılık ilişkisine rağmen bu böyledir.

Bağımsız bir Kürdistan’a, Irak’ta bir adım daha yaklaşılması, bugüne kadarki statünün ileri taşınması(Referandum Irak’tan tam bir kopuş ve hukuki anlamda tam bir bağımsızlığı amaçlamıyor), dört parça Kürdistan’da Kürtlerin ulusal boyundurluğa karşı mücadelesine de güç katacaktır. Daha somut bir ifade ile Federe Kürdistan’da, Kürtlerin bağımsızlığa daha da yakınlaşmış, bir devletsel oluşumu veya yönetimi, hukuki düzlemde de elde edeceği statü, TC sınırları içindeki Kürtlere büyük bir moral ve güç verecek, önemli bir direnç kaynağı olacaktır.

Bu durum Türk hakim sınıflarının şidddet ve zorbalık, katıksız bir şovenizmle inşa ettikleri iktidarlarının daha fazla sarsılması, misak-ı mili sınırları içindeki Kürtlerin faşist diktatörlüğü demokratik değişime zorlayan aksiyomunun güçlenmesi anlamına gelecektir.

Rojavada PKK önderliğinde sürdürülen ve Barzani çizgisinden farklı bir rotada ilerleyen devrimin basıncıyla birleştiğinde bu durumun, hakim sınıflar açısından yönetememe krizinin büyümesine neden olacağı açıktır.

Bu da doğrudan sınıf çelişkilerinin keskinleşmesini beraberinde getirecektir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu