GüncelManşet

Kobanêʼden, direniş ve umuda dair notlar-4

“Kobanê savaşının kendi savaşımızın olduğunu söylüyoruz”

Kobanê: Özgür Gelecek-Kobanê sizin için en anlama geliyor? Buradaki varlığınızı tanım tanımlıyorsunuz?

TİKKO savaşçısı Bawer: Partimiz, Kürt halkına yönelik saldırı politikasını, Ortadoğu’daki gelişmeleri, bu yakıcı sorunları derinden hissettiğinin bir göstergesidir bizim burada olmamız. Biz bugün savaşın birebir içerisindeyiz. Cephelerdeyiz. Mevzilerdeyiz. Savaşın olduğu her alanda bizde varız.

Partimizin Kürt halkına yönelik sorumlulukları temelinde başlatmış olduğu yönelimini bugün Kobanê’de sürdürüyoruz. Partimizin, 2008 yılından bu yana ulusal sorun ekseninde, eksikliklerinin giderilmesi ve şovenizmin kırılmasına yönelik ortaya koyduğu yönelim kapsamında, Kürt halkına yönelik her saldırıya tepki gösterme, özne olma tavrını önüne koydu. Halkımızı ilgilendiren tüm sorunlar esasında partimizin sorunudur. Bu çerçeveden doğru, partimizde birçok adım atmış oldu.

Seçimlerde ulusal hareketin göstermiş olduğu adayların desteklenmesi tavrı, örneği, politik sürecin ihtiyacı olmakla beraber, içimizdeki şovenizm ile savaşmanın da bir yönünü oluşturmaktadır sözgelimi.

Kobanê için de, Lice’de yaşanan katliama karşıda TİKKO hesap sorucu duruşunu ortaya koymuştur. Bu politikanın, yönelimin bir parçası olarak bizlerde bugün Kobanê’deyiz. Bu yakıcı sorunun da her yerinde olacağımızı belirtelim. Bu anlamda bu sorunu Kobanê savaşının kendi savaşımızın olduğunu söylüyoruz. Partimizin bu doğrultusunda bende buraya bir savaşçı olarak geldim.

Gençlerimize çağrımızdır! Rojava’daki devrime ve partimizin belirlemiş olduğu yönelime güç katmalıyız.

kkobaneSınıfsal olarak değerlendirdiğimiz zaman emperyalizme karşı direnme noktaları, emperyalizm var olduğu sürece ortaya çıkmıştır. Örneğin tarihte bunlardan biri Stalingrad’tır, İspanya’da 5. ordunun kurulması örneğidir enternasyonalist anlamda. Bizde partimizin çağrısıyla, direnişin bir parçası, öznesi olmak adına olarak buraya geldik. Bugün sözünü ettiğim direnme noktalarından bir tanesini de Kobanê direnme savaşı oluşturdu. Kobanê, tüm dünya halkları nezdinde DAİŞ’e karşı koyuşu, duruşu ile bu onurlu bir direniş odağı haline geldi.

Kobanêye dönük işgalin en sıcak günlerinde bura ayak bastık. Geldiğimiz günden bu yana TKP/ML saflarında savaşmaktayım. Ve bu süreçte birçok gözlem ve deneyim elde ettik parti olarakta. Burada savaşın genelde ihtiyacına göre kendimizi konumlandırdık. Özellikle mevzilerde ihtiyaç vardı. Kendi ayarlamamızı ona göre yaptık ve mevzilere geçtik.

Emperyalistlerle DAİŞ arasında nasıl bir ilişki var, ne yapılmak isteniyor? Biraz açabilir misiniz? 

IŞİD/DAİŞ aslında emperyalizmin Ortadoğu’daki görünen yüzü olmuştur. Emperyalistlerin, Ortadoğu’daki politikalarını şekillendirirken, IŞİD üzerinden bir yön verme çabasına tanık oluyoruz. Özellikle Irak ve Suriye’deki dengeleri dağıtıp tekrardan kendi politik açısı bakımından birleştirmek için kullandı/kullanıyor.   

Hâlihazırda IŞİD’in yöntem anlamında bir yönelimi bulunmakta. Bu korku’dur. İşkenceler yaparak bir korku paranoyası yaratmaktadır. En son olarak Ürdünlü pilotun yakılarak, bir reklam videosu şeklinde gösterilmesi de bu yönelimi ile gerçekleşen bir durumdur.

Tabi bunun bir diğer yanı da var olan bir direnişin üstünü kapatmaktır. Birçok yerden zaferle ayrılmalarına rağmen mesele Kobanê olunca, kendi yenilgilerinin üstünü kapatmak için, Ürdünlü pilotun katledilişini işkence yaparak basına verdiler. Bu anlamda IŞİD’in bu yaptıkları aslında sömürü, talan çarkından bağımsız değil.

Ortadoğu’da yürütülen daha önceki savaşlardan Amerika’nın Irak’ı işgali bu çarktan bağımsız değil. Tabi bunu artık kendisi değil kurduğu, kurulmasına öncülük ettiği ya da önünü açtığı, destek verdiği örgütler aracılığıyla yapıyor.

Emperyalizmin kendisinin yeniden tesisi için IŞİD gibi bir vahşetin ortalığa kan ve korku yayması ve bunu birinin toparlaması gerekiyordu. Yani ABD kurtarıcı olarak “Bizim uçaklarımız vuruyor ve IŞİD’i geriye çekiyor” imajını yarattı.

IŞİD’in Fransa’daki Charlie Hebdo katliamında olduğu gibi, Avrupa ve ABD’deki İslamafobiyi geliştirme, Amerikan saldırılarının aslında o taban açısından da, kendine kazanma açısından da, kendisine yönelik tepkiselliğin yani kendi emperyalist yönetimlerine karşılık duyulan öfkenin “gazını alma” işlevi gördü. İşte ABD’deki seçimler yaklaşıyor. Obama’nın tekrardan kendi yerini sağlamlaştırma çabası, klik dalaşında söz konusu politika böyle bir işlev görüyor.

kobaneABD’nin, koalisyonun IŞİD’e karşı “konumlanışının” nedenlerini bunlar oluşturuyor. Aynı zamanda ilişkileri devam ediyor. Zaten IŞİD, merkezi bir karargah tarafından, üstten yönetilen bir örgüt. Tabanı ise gericilikle örgütlenen bir taban.  Tabi bilinç düzeyini tam olarak bilemeyiz ama bunun bir şekilde dizayn edildiği ve IŞİD”in askeri bir stratejiye göre hareket ettiği de açık. ABD emperyalizmi içinde geçerli, yarın bir şeyleri değiştirmeye çalıştığı zaman “IŞİD saldırısı var ve uçakların devreye girmesi lazım” diyecektir.

IŞİD’in bir bütün olarak yok edilmesi için emperyalistler açısından söz konusu örgüte ihtiyacın bitmesi gerekir ancak bunun sonucunda yeni bir örgüt öne çıkabilir ya kurulabilir.Bilemiyoruz tabi belki çalışmalara başlamışlardır.   IŞİD’in ABD’den ve Türkiye’den bağımsız olduğunu düşünemeyiz.

IŞİD bölgede nasıl bir politika izliyor? Hangi toplumsal kesimlere dayanıyor?

Şöyle başlamak lazım aslında, Kobanê 130, 140 veya 150 gündür direnen bir şehir değil aslında. Yıllardır direnen bir şehir. En başta ÖSO’ya karşı, sonrasında El Nusra’ya karşı bir direniş sergiledi. En sonunda ise IŞİD’e karşı oldu. Bu anlamda da yarın Kobanê’ye IŞİD’in bir tehdidinin olmadığını düşünmek yanlış olur.

Mart 2011’de Suriye’de halkın öfkesi ile başlayan süreçte, Suriye hükümeti etkisiz kaldı. Kendi merkezine çekilmek, kendini korumak eksenli bir politika geliştirmek zorunda kaldı. Ondan sonraki süreçte özellikle emperyalizm buraya birçok örgüt yığdı. Hatta irili ufaklı, Körfez ve emperyalist devletlerin desteklediği yüzlerce örgüt ortaya çıktı.

Birçok cihatçı örgütte Suriye’ye yerleşti. Bu örgütler Sünni Arap halkının Esada yönelik öfkesine yaslanmaya çalıştı.  Daha öncesinde de Esad’ın baskısı bu kesimlere yönelikti. Özelliklede Sünni Arap kesimi üzerine çok baskısı vardı.

IŞİD Suriye’de esas olarak bu toplumsal kesimlere dayanma stratejisi izledi.

IŞİD buna paralel askeri bir plana göre hareket etti. Önüne hedefler koydu ve Musul’u ele geçirdi. Tabi daha öncesinde Felluce’yi almıştı. Kendisinin de aldığı Irak Şam İslam Devleti(IŞİD) isminden de anlaşıldığı gibi stratejik bölgelerden doğru gelerek bir savunma hattı kurarak, Şiilerin olduğu bölgeleri çevreleyerek bölgeleri aldı. Savaşı Kürt bölgelerinin kenarlarına yığarak, ele geçirdiği büyük şehirlerden uzak tutmaya çalıştı. Taktiksel olarak sürdürdüğü bu durumu bir anda değiştirdi. Kobanê’ye doğru bir değişim oldu. Kobanê IŞİD için stratejik bir yer ifade etmiyor askeri anlamda baktığımızda. Stratejik anlamda da Türkiye ile ilişkilerini, lojistik, savaşçı vb. ihtiyaçlarını zaten Tel Abyad ve Cerablus üzerinden çok rahat yapıyordu. Kobanê’nin batısına düşen Ezaz ve Cerablus kentlerinin kobbaneTürkiye üzerinden iletişimi vardı. Askeri anlamda buralardan Türkiye’nin desteğini sağlayabiliyordu. Kobanê TC devleti tarafından bir sıkıntı haline gelene kadar bir sorun yaşanmıyordu. DAİŞ için Kobanê/ Rojava, inşa ettiği yaşama karşılık bir alternatif olarak yükselmeye başladıkça bir tehdit haline geldi. Tıpkı TC’de olduğu gibi. TC’nin Kürt ulusunun kazanımlarına yönelik politikaları, yaklaşımları ve müdahalelerinin de etkisiyle çok büyük bir gücünü buraya yığdı. Askeri anlamda tam olarak bilmesekte YPG’nin açıkladığı rakamlara göre 7 binden fazla ölüsünün olduğunu biliyoruz. 

TC’nin IŞİD ya da El Nusra vb. cihatçı örgütler arasındaki ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?    

Türkiye’nin IŞİD’e desteğinin birçok örneği var. Bu herkesçe bilinen bir gerçek. İleriki süreçte de, Ortadoğu’da DAİŞ’in TC ile bağlantısını kesmeyeceği, TC’nin ihtiyacına paralel IŞİD’e başvuracağı da görülecektir.

Kürt halkına yönelik politikada da, yaklaşımda, “Bakın bizim IŞİD’imiz var” tavrı, demoklesin kılıcı gibi sürekli gösterilecektir.

Türkiye’de o dönem, Rojava’da Kürt halkının öz yönetimlerini kurduğu süreçte ne oluyordu sorusu bizi devletin yaklaşımını anlatır. O dönem müzakere sürecinin geliştiği ve tasfiyeci bir sürece evrildiği süreçte, ulusal demokratik anlamda kazanımları vardı. Kendi paradigmasal bakış açısı anlamında bir yaşam kurmayı hedefliyordu. Aslında Türkiye açısından da tehdit oluşturan unsur, bunun Türkiye’ye yansımalarından kaynaklıydı.

Yani Rojava’daki gelişmeler, kazanımlar bütün Kürt halkını motive ediyordu. Herkesin gözü kulağı Rojava’daydı. Rojava’da ki gelişmeler yaşanırken devlet açılım süreci vs. demokratik adımlar atılacağını söylüyordu. Süreç ilerlerken, devletin kendisini güçlendirme ve daha güçlü saldırma olanaklarını yaratması açısından bir boşluk alanı aradığı ve tıkanmışlığını aşmak üzere çaba sarf ettiğini biliyoruz.

Genel siyaset anlamında tıkanmışlık durumu vardı. Yolsuzluk operasyonları, seçimlerin üst üste gelmesi, klik dalaşının derinleşmesi, kendini tekrardan tesis etme aşamalarının olduğu süreçti. Bu noktadan politik olarak çok tıkanmış bir durum vardı. Hem savaşıp hem kendi iç çelişkileriyle, iç çatışmalarıyla uğraşması onu çok yoruyordu. Yani politik bir alan yaratarak, savaşı durdurarak kendini yeniden güçlendirecek bir alan yarattı. Karakollardır, barajların yapım sürecini de biraz böyle işletti. Tabi bunlar halkın gözünden kaçan şeyler değildi. Lice’de 3 kişinin katledilmesi, sonrasında Kobanê’de yaşanan gelişmelere karşı düşmanlığı, Kürt halkının temel talepleri adına adım atmaması, “açılım yapacağım”, “demokratikleşme paketleri açıklayacağım” demesine rağmen, demokratikleşme süreci işletiyoruz demesine rağmen sürece ilişkin hiç bir göstergesinin olmaması vb. birçok baskıcı politikasını hayata geçirmesi Kürt halkı nezdinde bir öfke biriktiriyordu.

Bunu, IŞİD’in Kobane’deki kazanımları boğma girişimi ve buna karşı 6-8 Ekim serhildanında gösterilen tepki Türk devletini inanılmaz bir politik tıkanıklığa itti. Yani gelişen sürecin, bu kadar katletmenin olduğu bir yerde kitlenin bu birikmişliği 6-8 Ekim’de muhteşem bir serhildana dönüştü. Kitlelerin harika yaratıcılığı vs. gözlerimizin önündeydi. Devletin etkisiz kalması, tıkanması, OHAL ilan etmesi, militer güçlerini ortaya sürmesi çok ciddi bir politik tıkanıklığı göstermektedir. Askeri tekrardan şehre yığması nasıl bir çıkmazın içinde olduğunu gösterdi. Kobanê’deki dengelerde hem yerel hemde uluslararası alanda değişmiş oldu Kürt halkının sokağa çıkmasıyla beraber!

Bu sürecin aslında birçok kazanımı oldu bunlardan birincisi Türk devleti politik çıkmazlığından kaynaklı geri adım atmak zorunda kalmasıdır. Bu defa sokağa çıkanlar yalnızca Kürt haklıda değildi.

kkkobaneArtvin Hopa’da, İstanbul’da birçok yerde eylemlerin olması bize bunu gösteriyor. Yani Kürt olmayan diğer toplumsal kesimlerden, diğer milliyetlerden emekçilerde sokağa çıktı. Bu anlamda da bir kazanım olarak muazzam bir kazanım önümüzde duruyor. Aynı zamanda da oluşan kamuoyunun Kürtlerin serhildanı sadece Türkiye’de değil Avrupa’daki o sinerjisinin de Koalisyon üzerinde çok güçlü bir etkisi oldu.

Tüm bunlar hem Türk devletinin hem de Koalisyonun geri adım atmasına sebep oldu.

PYD’nin Rusya ve ABD ile kurduğu ilişkiler kimi kesimlerde “acaba PYD emperyalistlerle işbirliği mi yapıyor?” gibi bir soru işareti ortaya çıkarttı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?    

Bu süreci taktiksel anlamda değerlendirmeliyiz. Emperyalistlerin, Rojava üzerinde, geleceğe ilişkin birçok projesi vardır elbette. Rojava’nın demokratik kazanımlarını kullanması da bundandır. Kendi himayesi altında götürmeyi isteyecektir doğası gereği. Ancak PYD açısından durum böyle değildir.Çünkü burada birçok bedel verildi ve halende bedel verilmeye devam ediliyor. Bu durum taktiksel bir hamledir PYD açısından.

Öte yandan emperyalistler açısından da bir taktik politika söz konusudur. Koalisyon, en başından isteseydi bire bir Peşmergeyi ya da kendi özel gücünü öne sürerdi. Hatta IŞİD’i bir bütünen Kobanê çevresinden temizleyebilirdi. Ama yapmadı. Onun yerine Kürt halkına sürekli bir tehdit olarak, “ben burada olmazsam uçak vurmazsa IŞİD sizi öldürür” kozunu öne sürdü/sürüyor.

Eğer kendi gücüne güvenmeme durumu gelişirse, sürekli bir uçağa ihtiyaç duyma gereksinimi doğabilir. Ve emperyalistler IŞİD gibi çeteleri bir tehdit olarak kullanacaktır. PYD bu noktada direnç göstermez ise, bu çemberin içine girme riski vardır. Ancak şu anki durumda, savaşın kontrolünü kendi ellerinde tutuyor PYD/YPG.

Emperyalistlerin Rojava Kürdistan’ı için planladıkları nelerdir? Kobanê’nin, kentin mevcut durumu nedir?

Emperyalistler doğası gereği buradaki petrol kuyularını hesaplıyor. Mesela Rojava’da 4000 petrol kuyusu var. Bunları hesaplıyordur ama bunlardan çok onu esas ilgilendiren şey var olan PYD’nin savunduğu özerk yönetim biçimidir. Birçok ulus ya da milliyet, inançların bu yönetimde kendi ifade etmesi durumu var. Ortadoğu’nun genel tablosunu dikkate aldığımızda; anti-demokratik birçok uygulama, azınlık milliyetlere yönelik katliamlar örneğin Ezidilerin katledilmesi gibi, Şii ve Sünni iktidarların birbirleri üzerinde hakimiyet kurma mücadelelerinde halka yaptıkları zulümlerden söz etmek mümkün.

Bu bağlamda PYD’nin inşa ettiği demokratik özerk yönetimler Ortadoğu gerçeğinde emperyalistler için ciddi bir sorun olarak görülmektedir.

Bugün kentte çok az sağlam yapı kalmış durumda. Onlarda darbe almıştır. Bu haliyle kentte en fazla on bin kişi yaşayabilir.  Ama normalde yüz bin kişi yaşıyormuş burada. Tabi köylerle birlikte nüfus daha fazla. Uçakların vurmasıyla kentin bir bütün düzeni dağıldı. Hala çok sayıda DAİŞ cesedi var, açıkta yıkıntılar arasında. Cesetlerin temizlenmesi veya binaların onarılması çok ciddi maliyet gerektiriyor. Kentin tekrardan yapılandırılması uzun vakit alacakmış gibi gözüküyor.

Bu bahsettiğin yıkım karşısında PYD ne yapmayı düşünüyor?

Yeni bir şehir planı var. Kobanê savaşa hazırlıklı bir kent değil. Sürekli bir tehdit altında ve savaşa hazırlıklı bir kent haline getirilmesi düşünülüyor. Bunu sığınaklar yaparak, ağır top atışlarına dayanıklı yani savaşa hazırlıklı binaların inşa edilmesi gerekiyor. Kentin en önemli özelliği şehir mevzi savaşının uygun olmasıdır. Yani kır gerilla savaşı gibi değil. Cephe savaşı verilebilir ve mevzin ne kadar güçlü ise kendini o kadar koruyabilirsin. Bu anlamda binaların bu şekilde dizayn edilmesi gerekiyor. Kobanê’de savaş köylerde sürse de en önemli tartışma siyasal düzlemde yürüyor. Yani halkın hem kendini örgütlemesi hem de siyasal olarak buradaki zaferin dışarıya yansıması gerekiyor.

Dünyanın her tarafından insanlar buraya gelerek savaşa dâhil oldu…

Biz buraya bir Arjantinli genç ile birlikte geçtik. İtalyan, Fransız vs. çeşitli ülkelerden gelen insanlar var. Bu anlamda Kobanê, IŞİD Irak’ta kentleri bir günde alırken ve karşısında ülkeler duramazken, hem askeri hem nicelik anlamda son derece yetersiz gücüne rağmen büyük bir direniş geliştirdi.

kkkkobaneMesela, Kobanê’nin nüfusu Musul’un 10/1 kadar. DAİŞ karşısında burada hiçbir askeri hiçbir kuvvet duramazken, ilerici, demokratik bir örgüt duruyor. Demokratik temelde özerk bir yaşamı savunan bir anlayışın DAİŞ’e kök söktürmesi tüm dünyanın ilgisini çekti.

Koalisyonun gündeme olmadığı süreçlerde direnişi 40’lı 50’li günlere kadar taşıdı.

Biliniyor ki bu örgüt, kitleler tarafından takip ediliyor. Emperyalizmin de dediğimiz gibi bir korku paranoyası mevcut ve IŞİD’in de kendini bu şekilde yansıtması var. Korkuyla kitleleri denetim altında tutuyor ama buna karşı o korkutuculuğuna rağmen direnişi büyüten YPG savaşçıları oldu. Bu da dünyadaki demokrat, ilerici, devrimci, komünist kesimlerin dikkatini çekti. İçinde olmak, onlara anlamlı geldi ve o yüzden de buraya geldiler.

T. Kürdistanı’ndan bu kadar insanın sınır tanımadan, canla başla gelmesi, sınırın bir anlamda yok sayıldığını gerçekte olmadığını gösteriyor. O tellerin T.C devleti tarafından korunması da sadece onlar açısından önem taşıdığını ortaya koyuyor. Bu tellerin olması onlar için çok önemli.

Ulusal hareketin Kobanê’yi merkezine alması “kırmızı çizgimizdir” demesinin ne anlama geliyor?

Aynı örgüt olmamalarına rağmen PKK ile PYD/YPG arasında ideolojik bir benzerlik var.

Bu süreç hem PKK hem de PYD açısından can alıcı bir sorun oluşturduğu için bu sürece müdahale ettiler. Hem Türkiye’de 6-8 Ekim serhildanında hem de bu süreçte Kürt halkı için yakıcılığı bu kadarken aynı zamanda Avrupa da vs. gündemleştiren ulusal hareketti.

Buradaki kazanımlar doğrudan Türkiyeyi etkileyecek.TC’nin Kobaneye yönelik yaklaşımı esas olarak kendi sınırları içinde yaşama geçirdiği politikadan besleniyor. Bu anlamda bir benzerlik var. Yaklaşımı özetle; Kürt halkının yok sayılması, mücadelesinin engellenmesi ve en önemlisi kazanımlarının yok edilmesi.

TC 90 yıldır uyguladığı politikayı Kobanê’ye taşımış oldu. Ulusal harekette Kürt halkının kazanımlarının hem ideolojik anlamda hem moral anlamda korunması ve geliştirilmesine dair bir yaklaşım geliştiriyor. Kürt halkının kazanımı elbette PKK’nin kazanımıdır. Burada yapılacaklar, inşa edilecek yönetim vs. PKK’nin kazanımı olacaktır.

Kobanê’de nasıl bir siyasal yaşam örgütlenmesi düşünülüyor, nasıl bir yönetim modeli inşa edilecek?

Kent hala savaşın çok yakınında onunla iç içe. Bu yüzden tartışmaların buradan doğru şekillenmesi lazım her şeyden önce. Yani bugün Türkiye’nin etkisini de biliyoruz. Bu direnişin Türkiye özelliklede T. Kürdistanı’nda etkisini biliyoruz. Bu bakımdan KObaneyi ve buranın geleceğini yalnızca burayla sınırlı tartışamayız.

Elbette işin merkezinde burası var. Ancak şehrin inşa edilmesi sürecine tüm devrimci, ilerici ve demokrat kamuoyunun olanaklarını, güçlerini, desteğini sunması gerekiyor. Somut anlamda, PYD kent için meclis türü bir yönetim tarzı düşünüyor. Mahalle ve sokak temsilciliği ve onlar ile ilgilenen bir meclis. Alttan üste doğru mahallenin kendi komitesi oluşturuluyor ve şehir üzerinden alınan kararlarında o meclisler üzerinden alındığı bir mekanizma düşünülüyor. Tabanın kendi temsilcilerini seçtiği bir model söz konusu.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu