Makaleler

Haksız ve hatalı eleştirilere karşı yaklaşımımız nasıl olmalı?

Sınıf mücadelesi içerisinde toplumun talep ve tepkileri, buna karşılık olarak proleter devrimcilerin izlediği ideolojik-politik hattın ve duruşun yaklaşımı üzerine kısa bir bakış sunmaya çalışacağız. Bu bakışı sunarken şunun farkındayız, her ideolojik politik yapının iktidara ve iktidar yoluna farklı bakış açılarına sahip olduğunu biliyoruz. Bizler kendimizden doğru bu soruna bakmaya çalıştık.  

Sınıf mücadelesinin zorlu ve bir o kadar da çetrefilli arenasında, karşılaştığımız hata ve zaaflı tutumlara karşı kimi zaman, sol sekter bir bakış açısıyla ele alınırken, kimi zaman da baş gösteren hastalıklı tutumu eleştirerek mahkûm etmek yerine, kaybetmeme kaygısı üzerinden zaaf ve hataya karşı liberal bir yaklaşım gösterilebiliyor. Halktan gelecek haksız eleştirilere karşı yukarıda bahsini ettiğimiz, her iki yaklaşımda bir nevi birbirinin ikiz kardeşidir. Bizlerde bu yazı vesileyle sınıf mücadelesinin seyrine dair üç noktaya dikkat çekmeye çalışacağız.

a) Ezen ile ezilen arasındaki mücadele…

b) Proleter devrimcilerin halk içerisindeki tutumu…

c) Ezilenlerin mücadelesinin nihai sonuçları…

 

a) Ezen ile ezilen arasındaki mücadele…

Tarihsel olarak olaylara ve sınıf mücadelesinin gelişim seyrine baktığımız zaman, her daim yöneten ile yönetilen arasındaki kavga, büyük savaşlarla sonuçlanmış ve iktidarlar el değiştirmiştir. Eski süreçlerde, bu alt-üst oluşların kimisi koltuk kavgası, kimisi köle sahipliği kavgası, kimisi sistemler kavgası, kimisi ulusal ve sosyal kurtuluş kavgası, kimisi burjuvaziyle-feodaller arasındaki kavga ve en nihayetinde bir sonraki kavga ise sosyalist iktidarlarla, emperyalist-kapitalistler arasındaki iktidar kavgası…

Yakın süreçler üzerinden örneklendirerek emperyalist-kapitalist sistemin yarattığı sömürü ve baskı ortamından kaynaklı, her türlü ideolojiden uzak kendi karşıtını üreten bir toplumsal mücadeleler tarihi sergileniyor. Kapitalist-emperyalist sistemlerin yarattığı bu bataklıklardan dolayı, ya da daha doğrusu iki karşıt sınıfın kendini örgütlemesinden bu yana proleter mücadeleler çok çetin ve bir çok noktada da başarısını göstermiştir. Örneğin SSCB’nin inşası, ÇKP’nin gerçekleştirdiği Demokratik Halk Devrimi ve bu devrimlerden etkilenen Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya, Küba vb iktidarların halkçı iktidarlar olduğunu söyleyebiliriz.  Bu verdiğimiz örnekler ezenle-ezilen arasındaki kavga ve mücadelelerin bir sonucuydu. Elbette bu kavgalar böyle iki cümleyle ifade ettiğimiz biçimiyle yaşanmamıştır. Her biri dünyayı derinden sarsan önemli mücadelelerdi.

 

b) Proleter devrimcilerin halk içerisindeki tutumu…

Bu başlığı da kendi içerisinde ikiye ayırabiliriz.

1-Kadro Politikası

2-Proleter devrimcilerin kitle çalışması içerisindeki yaklaşımı

 

1-Kadro Politikası

Birincisi; bir kadro da olması gerekenlere baktığımızda içinde yer aldığı kurum veya partinin tüzük ve programını kayıtsız şartsız kabul etmesi gerekir. Akabinde geldiği sınıflı toplumun hastalıklarını terk etmeye dair bir mücade içinde olması gerekir. Bu kadronun şekilleniş biçimi proletarya partisinin ona öncülük ettiği ideolojik önderliktir. Bir kadro, MLM bilimiyle donanmalı ve o sorumlulukla hareket etmeli. Bir kadronun halkın menfaatleri ve çıkarları karşısında tavizsiz olduğu gibi, halka karşı muhtemel hata ve eksikliklerinin karşısında özeleştiri cüretini taşımalı ve bu sorumluluk bilinciyle hareket etmelidir. Günümüz de sınıf mücadelesini yürütmenin bir kadro açısından zor olduğunu farkındayız. Her bir kadronun faaliyet yürüttüğü alanlarda birçok konuya dair çok amaçlı bir anahtar işlevi görmelidir. Unutulmamalı ki halkın karşısına çıkan her bir kadro halk kitleleri tarafından onun hangi konumda olduğuna bakılmaksızın önderlik ve yol göstericilik görevini ortaya koymalıdır.

Doğaldır ki içerisinde yaşadığımız toplumda feodalizmin kalıntıları ve emperyalist-kapitalist sisteminin ürettiği zehirlenmeden siyasal-ideolojik-kültürel ve ekonomik olarak kadro ve faaliyetçilerin de etkilenmediğini söyleyemeyiz.

Bilindiği gibi 12 Eylül Askeri Faşist Cuntasının darbe süreci ve sonrasında, TDH içerisindeki halka mal olmuş, pek çok kadro ve yakalanmasıyla birlikte önemli derecede çözülmeler yaşanmıştır.

Durum böyle iken, her gün bu bireyci, bencil, yoz ve gerici kültür tüm yaşam alanlarımıza hücum ederken, kendimizi bu saldırıdan ne kadar korumaya çalışıp, proleter kültür ve ideoloji ile arınıp, temizlenmeye çalışsak da bir biçimde etkilenmediğimizi iddia etmek kendimizi kandırmaktan öte bir anlam ifade etmeyecektir. Bu hatalı ve zaaflı tutumların dışa vurumu esas olarak kişisel menfaatleri, toplumsal menfaatlerin üzerinde tutmak olarak karşımıza çıkıyor. Bu düşüncenin panzehri de, proleter düşünceyle donanmaktan ve arınmaktan geçmektedir. Sınıf mücadelesi içerisinde açığa çıkacak bu zaaflı ve hatalı yaklaşımlara karşı tutumumuz ne olmalı, hata ve zaaf göstereni iyileştirmek mi? Yoksa hata ve zaaf göstereni mücadeleden tecrit etmek mi olacak? Bu durumla karşılaştığımızda ortaya koyacağımız tutumun, sınıf mücadelesini ileriye doğru taşıyacak bir tutum olması, elbette ki tartışmasız hepimizin ortaklaşacağı yöndür. Şimdi Mao’yu dinleyelim “Marksist olmayan görüşlere karşı siyasetimiz ne olmalıdır? Kesinkes karşıdevrimciler ve sosyalizmi baltalayanlar söz konusu olduğu zaman sorunu çözmek kolaydır: Onların konuşma özgürlüğünü ellerinden alırız. Ama halk içindeki farklı görüşler tamamen farklı bir şeydir. Böyle görüşleri yasaklayıp, onlara hiçbir ifade olanağı tanımazlık edebilir miyiz? Hiç kuşkusuz hayır. Halk içindeki ideolojik sorunları ele alırken, insanın düşünsel dünyası ile ilgili sorunları ele alırken, kaba yöntemler kullanmak yalnızca yararsız değil, aynı zamanda son derece zararlıdır. Yanlış görüşleri yasaklayabilirsiniz, ama bu görüşler varlıklarını sürdürecektir. Öte yandan, eğer doğru görüşler limonlukta yetiştirilirse, hayatın fırtınalarıyla karşı karşıya kalmazlarsa ve hastalığa karşı bağışıklık kazanmazlarsa, hatalı görüşlere karşı zafer kazanamazlar.” (Mao Zedong Seçme Eserler C:5 S:446) diyerek hatalı ve yanlış görüşlere karşı nasıl bir yol ve yöntem izlenmesi gerektiğine işaret eder.

 

2-Proleter devrimcilerin kitle çalışması içerisindeki yaklaşımı

kaypakkayaaaİkincisi ise; Proleter devrimcilerin kitle çalışması içerisindeki yaklaşımı ve eleştirilere karşı tutumu…

Burada görevin esas yönü MLM bilimiyle donanmış Proletarya Partisinin önderlik ve öncülük rolüne düşmektedir. Mao Zedong yoldaşında işaret ettiği gibi eğer halk içerisindeki hatalı ve yanlış görüşleri bastırırsak farklı biçimlerde kendilerini sürdürecekleri gibi, yanlış ve hatalı tutumların açığa çıkmasına zemin yaratılmış olur.

Elbette hatalı görüşleri eleştireceğiz ve yeşerdiği her yerde bu hatalı görüşlerle mücadelemizi yürüteceğiz. Hatalı görüşlerle mücadele yürütürken dogmatik bir biçimde değil, diyalektik ve tahlilci bir yöntem oturtularak yapılacak, yürütülecek bir eleştiri mekanizması doğru düşüncelerinde geniş halk kesimleri içerisinde vücut bulmasını beraberinde getirecektir. Eleştirilmekten korkmamalı, hatalı da, yanlışta olsa yapılacak eleştirileri pür dikkat dinlemeli ve daha sonra yapılan eleştiri doğru ise kabul etmeli, yanlış ise karşımızdakini ikna etmeliyiz. Getirilen eleştirilerin doğruluğunu veya yanlışlığını doğru bir şekilde anlamak ve doğru çözümlemeler getirmek içinde, elbette ki her türlü önyargıdan uzak ve savunmaya geçme refleksini terk ederek yapacağımız bir dinlemeyle elde edeceğimiz veriler ışığında sunacağımız ikna etme yöntemiyle başarının da kapısı aralanmış olacaktır.

Mao Zedong “bizi eleştirenler karşıdevrimci ve sosyalist devrimi baltalayanlar olmadığı sürece, sıradan halktan gelecek her türlü eleştiriye, hatta küfür ve hakarete karşı dahi tahammüllü davranmalıyız” der. Bunu söylerken de elbette hakaret ve küfür edilmesinden hoşlandığından değil, yapılacak eleştirilerin haklı mı, haksız mı olduğuna bakarak, haksız eleştirilerin sınıf mücadelesinin aslında gelişiminin ve haklılığının birer olumsuz örnekleri olduğunu ifade eder. Hatalı ve haksız eleştiriler karşısındaki tutumumuz elbette ki Mao yoldaşın izlediği “hastayı iyileştirmek için hastayı tedavi etmeli” şiarı bizlerin referans alacağı, her türlü haksız veya hatalı eleştirilere karşı tahammül göstermeli, onları değiştirip, dönüştürmek için mücadele etmekten vazgeçmemek şeklinde olmalıdır. Aksi tutumlar ise sınıf mücadelesine yarar yerine zarar verecektir. Sınıf mücadelesi içerisinde baş gösterecek hiçbir sorun karşısında yılmamalı, her daim inat ve ısrarla mücadeleyi geliştirmenin ve büyütmenin koşulları zorlamalıdır.  

TDH’nin pratik faaliyetlerini başlangıç ve geldiği aşamaya baktığımızda ( her politik çevrenin devrim ve iktidara farklı bakışları olduğu gerçekliğini unutmamakla birlikte ) yaşanan pratiklerinin teori ile pratik arasında bazı uyumsuzlukların olduğunu, bu uyumsuzluğunun halk ve sınıf tabakaları arasında, bazen ağır ve haksız eleştiriler yöneltildiğini görüyoruz. Oysa yapılacak olan eleştirilerin bir bütün olarak haksız olmadığını kabul etmek gerekiyor. Sınıf mücadelesinin İbrahim Kaypakkaya, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve de en önemlisi 15-16 Haziran’ın bir çıkış noktası olarak veya sınıf mücadelesinin yükselişe geçiş tarihi olarak görürsek 40 yıllık bir sürecin üzerinde, bir zaman dilimi geçmesine rağmen Türkiye devrimcilerinin, halkı devrime ne oranda hazırladığı bilinmektedir.

Devrimcilerin Türkiye halkına devrim iddiasını sunarken, bu sunumun uzunca bir zamana yayılmasının elbette ki, kitlelerden bize ve TDH’ne haklı ve haksız eleştirinin olmasının yanında beklentilerinin olduğunu unutmamak gerekiyor. 40 yılı aşkın sürece baktığımız da, elde edilen tecrübe ve deneyimlerin yanında ve hatta en önemlisi 1917 Bolşevik devrimi, 1949 ÇKP devrimi ve diğer demokratik devrimlerin deneyim ve tecrübeleri, bu ülkelerin iktidar öncesi yürüttükleri çetin ve zor mücadelelerinin pratikleri TDH’nin elini çok güçlendirmesine rağmen, istenilen seviyeye taşınmadığı ortadadır.  

cizre halk 10 eylul 2015

c) Ezilenlerin mücadelesinin nihai sonuçları…

          Yukarı da yer yer değindiğimiz gibi toplumsal ve politik yapıların ne istediğini, talep ve önerilerinin ne olduğunu, diyalektik bağ içerisinde “somut koşulların somut tahlil”lerinin öncü üzerinden okumak gerekiyor. Dolayısıyla mücadele koşullarını stratejik ve taktik önem ve zamanlarını net bir biçimde ortaya koyarak, sınıf mücadelesini ileriye taşımamız bir zorunluluktur. Çünkü bizlerin Demokratik Halk Devriminin mücadelesini başarma iddiamız vardır. Bu yolun stratejik hedefi belirlenmiş, geriye sadece bu stratejiye hizmet edecek taktik tespitlerin ve pratiklerin proleter devrimciler tarafından halk kitlelerine taşınması kalıyor. Mao’nun dediği gibi “kitlelerin önce öğrencisi, daha sonra öğretmeni olmalıyız” derken, sorunun mücadele biçimleri ve örgütlemenin yakıcılığını ortaya koymaktadır. TDH’nin adeta zamanla yarışması gerektiğini unutmamalıyız. Bizler halkın bütün renklerini göz önünde bulundurarak, onların (halk) devrimden veya mücadeleden beklentilerini ne olduğunu yerinde görmek gerekiyor. Bunu yaparken uzaktan bakarak değil, Kaypakkaya’nın dediği gibi, bastığımız yerin analizini iyi yaparak ve yaşanan her direnişin içinde yer alarak, o direnişin taleplerinin ne olduğunu, onlardan biri olarak direnişi sahiplenip, direnişi büyütmemiz gerektiğini unutmamalıyız.

Günümüzde ki Kürt ulusal hareketinin geçmiş süreçlerine dair, yol hattında farklılıklar yaparak, bugün ki yürüttüğü ulusal mücadelenin tek başlık altında silahlı mücadelenin kaçınılmazlığını, bizlere bir tecrübe olarak ortaya koymaktadır.

Proleter devrimcilerin omuzlarında bekleyen ırkçı, faşist, gerici, şovenist politikaları boşa çıkaracak, yerine halkın talep ve istemlerine denk düşen politikaları ortaya koymak gerekiyor.

(Gemlik’ten Bir Ö-G Okuru)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu