GüncelYorum

YORUM | EBA’ya Terkedilen Öğrenci, Maaşına Göz Dikilen Eğitim Emekçisi

"Kazanılmış hakların tırpanlanması adına yeni adımların atılacağı emek örgütleri tarafından açıktan ifade ediliyor. Bu durumda eğitim emekçilerinin örgütlülüklerini büyütmesi kritik bir yerde duruyor"

31 Ağustos’ta uzaktan eğitim süreci boyunca verilen yetersiz eğitimin telafi edilmesi için 18 Eylül’e kadar sürecek ilk ve orta öğretimlerde uzaktan eğitim programı devreye sokuldu.

Uzaktan telafi eğitimleri olarak nitelendirilen bu süreç 2019-2020 yılının bahar döneminin büyük bir kısmını kapsayan uzaktan eğitim sürecini telafi etme amacıyla veriliyor.

Uzaktan eğitimin niteliksizliği apaçık ortadayken bu duruma telafi olarak 18 günlük uzaktan eğitim sürecinin devreye sokulması MEB’in sunduğu “çözüm” oldu.

21 Eylül’de yüz yüze eğitime aşamalı geçiş yapılacağı açıklanırken 1. sınıflar için 2+5 olarak sunulan iki gün eğitim beş gün tatil olarak EBA’nın kullanılması önümüzdeki süreçte online eğitim tartışmalarının derinleşeceğini gösteriyor. İlk öğretim sürecinde bulunan diğer sınıflar için somut bir açıklama yapılmazken eğitimin düzenli olarak.

21 Eylül’de başlayacağı açıklandı. 8. sınıflar ve 12. sınıflar için özel düzenleme yapılacağı belirtilirken bu düzenlemenin içeriğine dönük açıklama yapılmadı.

YÖK tarafından üniversitelerin açılacağına dair yapılan açıklamalar kitlelerin nabzını yoklarken seyreltilmiş yüz yüze eğitim programının sonucu olarak eğitimin güz dönemi boyunca online yapılacağı açıklanması önümüzdeki süreçte ilk ve orta öğretimde nasıl bir yol haritası izleneceğinin ipuçlarını veriyor.

15 milyon öğrencinin 1 milyonun üzerinde eğitim emekçisinin yaşamının doğrudan etkileneceği bu sürecin keyfiyetle işletilmesi eğitimin devlet açısından bugün külfet olarak görüldüğünü gösteriyor.

Milli Eğitim Bakanı yaptığı açıklamalarda çokça hassasiyetlerinden dem vururken; öğrencilerin ve ailelerin öfkesini frenlemeye, süreci kotarmaya çalışıyor. Çokça ifade edilen bir diğer gündem eğitimin maliyeti iken devletin bütçesinden eğitime ayrılan kısmın büyütülmesi öğrencilerin sağlığı, eğitim altyapısının sağlanması gibi bir gündem bulunmuyor.

İşaret edilen büyük oranda eğitim emekçilerinin maaşları oluyor. Devletin bu süreçte eğitim emekçilerinin gelirine göz diktiği, emek örgütleri tarafından ifade edilirken kadrolu öğretmenlerin bu süreçte hakları kısmen yasal güvence altında bulunuyor. Ancak sözleşmeli öğretmenlerin saat sınırları düşünüldüğünde yasal hakları kısıtlı bulunuyor.

Yüzbinlerce mezun öğretmen işsizlikle boğuşup atama beklerken devletin bu süreçte yeni bir kıyıma gitmesi olağan gözüküyor. Pandemi sürecinde yüz yüze eğitim koşullarının bulunmadığı okullarda, sınıfların seyreltilmesi tartışması yeni sınıfların açılmasına ihtiyacı büyütüyor. Bunun binlerce öğretmene istihdam yaratması beklenilirken devletin kesenin ağzını sıkmak adına atacağı adımla tüm bunların tersine doğru ilerleneceğine işaret ediyor.

Eğitim-Sen şimdiden pandemi vakası görülen yada temaslıların çalıştığı 133 okulu açıklamış bulunuyor. Bu okulların açıklanmasının Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından “istismar zemini yaratmak” olarak nitelendirilmesi bu sürecin şeffaf olmayan bir şekilde yürütüleceğini gösteriyor. Devlet halkı sürü bağışıklığına  terk ederken eğitim emekçilerinin kitlelerle şeffaf bir şekilde veri paylaşması bile “istismar” iddiasıyla karşılaşabiliyor.

EBA fırsat eşitliği mi, uçurumu mu?

Yukarıda ifade ettiğimiz şekliyle uzaktan eğitim ilk ve orta okullarda başlamış bulunuyor. Devlet okullarında EBA üzerinden fırsat eşitliği edasıyla yürütülürken özel okullarda online ders zorunluluğu getirilmiş bulunuluyor.

Öğrencilerin EBA derslerine ulaşımı pandemi süreci boyunca onlarca araştırma tarafından ortaya koyulan şekliyle yüz binlerce öğrencinin takip edemediği bir süreç olmuştu. Öğrencilerin EBA’ya ulaşacak altyapı yoksunluğu fırsat eşitliği olarak ortaya sunulan projenin fırsat eşitsizliğini derinleştirdiğini gösterirken; özel okulların zorunlu eğitime geçmesi devlet okullarının EBA üzerinden eğitime devam etmesi fırsat eşitsizliğini uçuruma çevirmiş bulunuyor.

İlk ve Orta eğitim olarak ifade ettiğimiz 1. sınıftan 12. sınıfa kadar bulunan eğitim sürecinin sınav döneminde bulunan öğrenciler en yoğun şekilde hissediyor. Devletin öğrencilerin geleceğini saatlere sıkıştırdığı eğitim sürecini düşündüğümüzde sınav döneminde bulunan 8 ve 12. sınıf öğrencilerinin yaşadığı sorunların katmerlendiğini ifade edebiliriz.

Geçtiğimiz yıl onlarca öğrencinin sınav sonuçları sonucunda intihar ettiği bir durum söz konusuyken meselenin öğrenciler açısından ne kadar kritik olduğunu görmek gerekiyor.

Pandemi sürecinde ev içi şiddetin arttığı, öğrencilerin bu sürecin doğrudan mağduru ve muhattabı olduğu bir koşulda ev-içine sıkıştırılan öğrencilerin yaşadığı sorunların katlanması bekleniyor. Emekçilerin alım gücünün düşüşü öğrencilerin yaşam standartlarını doğrudan etkileyen bir yerde duruyor. Öğrencilerin yaşadığı bu sorunlar büyük bir öfke biriktiriyor.

Özelde sosyal medya üzerinden yükselen bu isyan dalgası büyük oranda biriken öfkeye işaret ediyor. Kendiliğinden bir biçimde sosyal medya tag’ları üzerinden ifade edilen bu kaygıların öğrenciler açısından büyüyen öfkenin açığa çıktığı boyutlar oluyor. Bu öfkenin önümüzdeki süreçte kendisini farklı biçimlerde ortaya koyması muhtemel gözüküyor.

Pandemi sürecinde esnek çalışma koşullarına mahkum edilen ve Milli Eğitim Bakanı tarafından öğretmen ücretlerinin “yük” olarak nitelendirilen eğitim emekçileri açısından durum öğrencilerin durumundan farklı değil.

Kazanılmış hakların tırpanlanması adına yeni adımların atılacağı emek örgütleri tarafından açıktan ifade ediliyor. Bu durumda eğitim emekçilerinin örgütlülüklerini büyütmesi kritik bir yerde duruyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu