Güncel

GÜNCEL | Sandıktan çıkan gerçek: Kayyumlar Kürt illerini talan etmiş!

"Hele ki, bölgede alttan alta biriken öfke -ve İstanbul üzerinden yürüyen tartışma ile birlikte genelde de yaşanan rahatsızlık- ve hapishanelerde süren açlık grevi direnişinin yeni bir toplumsal isyanın kaldıracı olabileceğini iddia etmemek için hiçbir gerekçe yoktur"

Ekonomik ve siyasal anlamda giderek derinleşen kriz ortamında “sonuçlanan” 31 Mart yerel seçimleri özel bir değerlendirmeyi hak etmektedir. Zira öncesi ve sonrası ile bu süreç, kimi noktalarda daha öncekilerden farklı bir içeriğe sahiptir.

Bu farklılık noktalarından birisi ekonomik krizin belirleyiciliğidir. Diğer önemli nokta da kayyumlar ve onlar aracılığı ile gasp edilen belediyelerin ne olacağıdır. Zira öz yönetim direnişlerinin ardından Kürt illerinde gerçekleştirilen yerel yönetimlerin gasbı, buraların adeta karakol görevi görmelerine neden olmuştu.

Bölge halkının ekonomik-sosyal haklarının gasbına zemin hazırlayan, demografik yapıyı parçalayan, siyasal baskıları attırma ve muhalefeti sindirme politikalarını elverişli hale getirmek isteyen bir yerel yönetim anlayışı uygulanmıştı.
Bilinir ki, hakim sınıflar açısından devletin merkezi kademeleri kadar yerel yönetimler de önem arz eder. Halk kitlelerinin kendilerini yönetim mekanizmalarında en tanımlayabildiği alanlar burasıdır.

Bu açıdan yerel yönetim kitle kontrol mekanizmasında önem arz eder. AKP’nin hakim olamadığı yerlere dönük politikası ise genel manada saldırganlık üzerine kuruludur. Bu açıdan bu bölgelerde genel olarak bir kaybı söz konusudur. Hatırlanacağı gibi, Kürt illerinde yerel yönetimleri hile ile alamayan AKP, öz yönetim süreçlerini gerekçe göstererek belediyelere kayyum atamış ve bir yandan bölgede siyasal nüfuz elde etmeye çalışmış diğer yandan da bölgede muhalefetini dağıtmak için alabildiğine saldırmıştır.
31 Mart sonrasında özellikle kimi büyükşehirlerde yaşadığı gerileme ile birlikte aldığı diğer darbe de şüphesiz Kürt illeri oldu. Kayyum tehditlerine, operasyonlara, gözaltılara, oy kaydırmalarına, baskı-şiddet ve hilenin türlü biçimlerine ve Cizre, Sur, Nusaybin hattında süren kitlesel katliamlara rağmen Kürt halkı büyük oranda kendi temsilcilerini seçme iradesi göstererek kayyumlara karşı tepkisini ortaya koymuştur.

Belediye kadavrası…
Gelinen aşamada belediyeler, kitlesel göçe, sürgünlere, boşaltılan bölgelere ve bölgeye nakledilen onca askere-memura rağmen büyük oranda HDP tarafından geri alınmıştır. Elde kalan şey, AKP’nin bölgedeki işgalciliği ve HDP belediyelerini felç etme perspektifini ortaya koyan şekilde belediyelerin bir nevi kadavraları olmuştur.
Örneklemek gerekirse; Amed’de bir ilçe belediyesinin belediye hizmet binası Emniyet Müdürlüğü’ne tahsis edilirken; Dersim, Amed, Hakkari gibi belediyeler ise milyonlarca liralık borçla bırakılmıştır.

Talan edilen Sur vb. yerlerin ihaleleri yandaş şirketlere verilirken, kentlerin yaşam alanlarını dizayn eden mekanlar ise sökülerek, yıkılarak yahut isimleri değiştirilerek ruhsuzlaştırılmıştır.
Bu anlamda eldeki sonuçlar; işgalcilik politikasının enstrümanlarından birisi olarak kayyumun etkileri ile birlikte hala devam ettiğini söylemeye zemin sunuyor. Bu gerçeğe rağmen R.T. Erdoğan “kazanırlarsa yeniden kayyum atarız” sözlerini de sarf etmiştir.
Bu noktada diğer bir veri de belediyelerin kayyumlarla yönetildiği dönemdeki ekonomik tablodur.

Kayyum idaresi ile işleyen yaklaşık 1 yıl civarı süreç, belediyelerin hem ciddi oranda borçlandırıldığı, halka şirin gözükmek adına girişilen projelerin yandaş firmalarca yüklenilerek siyasal etki yaratma girişimlerinde bulunulduğu, belediye olanaklarının talan edilerek Kürt halkının politik mücadelesinin birikimi ile alınan mevzilerin iş yapamaz hale getirildiği örneklere şahit olunmuştur. Ayrıca muhtemel seçilecek HDP’li belediyelere ciddi bir borç yükü bırakarak belediyeler ekonomik olarak iş yapamaz duruma getirilmek istenmiştir.
Toparlarsak; kayyumlar fiziki olarak gönderilmiştir. Ancak arkalarında bıraktıkları borç yükü ile yeniden işler duruma getirmek HDP’li belediyeler açısından ciddi bir ek yük getirmiştir. AKP’nin işgalciliği ve talanı bu sefer de böylece sürmektedir. sürdürme yöntemi olarak işlettiği kayyum politikası ise hala devrede.
Ayrıca KHK ile görevden alınan memurların adaylıkları üzerinden YSK’nın aldığı kararla HDP’nin 4 belediyesine mazbata vermeyen devletin önümüzdeki süreci bu gündem temelinde bir çelişkiyle örmesi muhtemeldir.

Hele ki, bölgede alttan alta biriken öfke -ve İstanbul üzerinden yürüyen tartışma ile birlikte genelde de yaşanan rahatsızlık- ve hapishanelerde süren açlık grevi direnişinin yeni bir toplumsal isyanın kaldıracı olabileceğini iddia etmemek için hiçbir gerekçe yoktur.

Bu koşullarda devletle cenkleşmenin ana sahası olarak Kürt illerinin önümüzdeki dönemde AKP açısından da net bir faaliyet alanı olması gerçeği, özellikle de kayyumların fiziki olarak def edildiği bir seçim başarısı sonrası kaçınılmazdır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu