GüncelMakaleler

GÜNCEL | ÖLÜMSÜZLERİMİZİN İZİNDEYİZ!

"İşçi sınıfı, halk ve ezilenler olduğu ve onların mücadelesi sürdüğü müddetçe bu tür fedakarlıklar, ölümler kaçınılmaz olarak varolacaktır. Bunlar değerli ve yarınımızı inşa eden bu anlamıyla, ölürken yarını kuran ölümlerdir. Bu nedenle son derece anlamlıdırlar. Bizler bu uğurda ölümsüzleşenlerimizin ardından tam da bu nedenle ağıt yakmayız."

“Yaşam olmaksızın ölüm olmaz; ölümsüz de yaşam olmaz” diyordu Başkan Mao ve ekliyordu: “Mücadele olan her yerde fedakârlık vardır ve ölüm olağandır. Ama biz, halkın çıkarlarını ve büyük çoğunluğun acılarını yüreğimizde duyarız, bu yüzden de biz halk için öldüğümüz zaman, bu, değerli bir ölüm olur.” (Mao Zedung, Halka Hizmet, 8 Eylül 1944, Seçme Eserler, Cilt 3, s. 184)

Yaşamın var olduğu yerde, ölüm de var. Elbette ölüm denilen gerçek, yaşam kadar gerçek. Ve elbette ölüm gerçeği, diyalektiğin hükmünü sürdürmesi anlamında bir olumlamadır. Yaşamın var olması için ölüm gereklidir. Ölümün var olması için ise yaşam gereklidir. Hiçbir canlı bu gereklilikten azade değildir. Ölüm bu anlamıyla kaçınılmazdır.

Ve bu kaçınılmazlık, yaşamın sürgit devam etmesi anlamıyla olumludur. Dolayısıyla ölüm olduğunda diyalektik hükmünü sürdürmektedir. Buna “sevinmek” gerekir!

Ölümü anlamlandıran ise nasıl bir yaşam sürdürüldüğüdür. Bu anlamıyla insanın belli bir zaman sürecinde “yaşaması” ve sonrasında ölmesi anlaşılır olmakla birlikte konumuz değildir. Bizi bu bahiste asıl ilgilendiren “sıradan yaşam” ve “sıradan ölüm”ler değildir. Bir insanın hastalık vb. sebeplerle ya da bir trafik kazası vb. sebebiyle yaşamını yitirmesi elbette üzücü bir durumdur. Ancak yaşamın diyalektiği içinde düşünüldüğünde bu kaçınılmazdır, gerçektir ve bunu engellemek bilimin şu an ulaştığı aşama düşünüldüğünde imkansızdır.

Bütün bu insanlar ne için ölmektedir? Kimin için ölmektedirler? Neden ölmektedirler? Türkiye Kürdistanı’nda gerillanın üzerine salınan ve “şehit” olan asker ne için ölmektedir?

Onlara ve hakim sınıflara sorarsanız, “vatanı, devleti, bayrağı” için ölmektedirler! Devlet denilen aygıt bilinmektedir ki “bir sınıfın diğer sınıf üzerindeki baskı aygıtı”ndan başka bir şey değildir. Yani devlet için savaşanlar, kendileri için değil hakim sınıflar adına savaşmaktadırlar. “Bayrak” ise hepimizin malumudur!

Bağımsızlığın alameti sayılan bayrağın, Türk devleti düşünüldüğünde bir karşılığı yoktur. Kuruluşundan itibaren emperyalistlerle iş birliği içinde olanların bağımsız olmadıkları da çok açıktır. Üstelik bağımsızlığın sembolü olarak propaganda edilen anlı şanlı bayrakları, soykırım suçu üzerinden kana boyanmış, hapishanelerde devrimcilere, işkence edilen Kürt köylülerine zorla öptürülen bir araç olarak kullanılmıştır.

Haksız ve gayri meşru savaşta, halkın değil hakim sınıfların çıkarı için yaşamını yitirenlerin ölümü anlamlı olabilir mi? Bu türden ölümler, hakim sınıflar için anlamlı olabilir belki ama halk açısından, halkın çıkarı açısından düşünüldüğünde anlamlı değillerdir. Hakim sınıflar, yoksul halk çocuklarını, “vatan, devlet, bayrak” vb. adına, şovenizmle, ırkçılıkla, dinle kendi çıkarları için savaştırmaktadırlar.

Ya da örneğin Suriye’de kendi topraklarını korumak için savaşan Kürt halkının üzerine “cihat” adı altında İslamcı çeteleri salanlar, onların ölümünün dahi anlamlı olduğunu ileriye sürmektedirler. Kafa kesen, yağmalayan, işkence ve tecavüz edenler ve üstelik de bunu para için yapanların ölümünün bir anlamı olduğu kesindir! Ancak bu anlam hakim sınıflar açısından başka, Kürt halkı başta olmak üzere bölgede yaşayan halklar için başkadır.

 

Halkın Çıkarı İçin Karşılıksız Canını Verenler Ölümsüzdür!

Bizler açısından onurlu ve anlamlı ölüm, hiçbir şahsi çıkar gözetmeksizin kendi hayatını halkın çıkarları için feda edenlerin ölümüdür. İşte bu ölümler, değerli ve anlamlıdır. Mücadelenin olduğu yerde, fedakarlık da vardır. En büyük fedakarlık ise hiçbir şahsi karşılık beklemeden kendi yaşamını halkı için feda etmektir. Bundan daha değerli, daha anlamlı, daha yüce bir şey olabilir mi?

Diyalektiğin hükmü burada da etkisini sürdürmekte, ölüm de ikiye ayrılmaktadır. Bu ölümlerin halk uğruna olması, halkın menfaatlerini gözetirken gerçekleşmesi, ölenlerin ölümsüzlüğünün garantisidir.

İşçi sınıfı, halk ve ezilenler olduğu ve onların mücadelesi sürdüğü müddetçe bu tür fedakarlıklar, ölümler kaçınılmaz olarak varolacaktır. Bunlar değerli ve yarınımızı inşa eden bu anlamıyla, ölürken yarını kuran ölümlerdir. Bu nedenle son derece anlamlıdırlar.

Bizler bu uğurda ölümsüzleşenlerimizin ardından tam da bu nedenle ağıt yakmayız. Kavga ve intikam yeminlerimizi yineler, silahlarımızı yağlarız. Bu ölümler işçi sınıfının, halkın haklı ve meşru mücadelesinin somut karşılığı olduğu için gurur duyarız. Onur duyarız. Onları sloganlarımızla, uğruna düştükleri davanın şiarlarıyla uğurlarız.

Rojava Onur Direnişi’nde ölümsüzleşenlerin aileleri, dostları ve yoldaşları Şerwan’larını dans ederek, şarkılar söyleyerek uğurladılar. Bu, ölüme rağmen haklılığın, meşruluğun, onurun ve gururun bir ifadesiydi.

Canını halkın çıkarları için verenleri uğurlama biçimiydi. Ve son derece anlamlıydı. Dolayısıyla kişinin neyi ne için yaptığı, hangi amaca hizmet ettiği önemlidir. Dışarıdan bakıldığında kimileri için “absürt”, “anlamsız” ve hatta “anısına hakaret” olarak tanımlanabilecek bu davranış, gerçekte halkı, yurdu ve yoldaşları için ölümsüzleşenlerin vasiyetini yerine getirme biçimidir.

Ocak ayının son haftası Proletarya Partisi tarafından işçi sınıfı ve halk için ölümsüzleşenlerin anısına, birinci konferansında “Parti ve Devrim Şehitleri Anma Haftası” olarak ilan edilmiş ve bu tarihten sonra her yılın ocak ayının son haftası ölümsüzleşenlerimizi anma etkinliklerine sahne olmuştur.

Elbette bu etkinlikler, düşmandan ölümsüzleşenlerimizin intikamını alma eylemlerinden, mezar başı ya da sokaklarda kitle gösterilerinden kapalı mekan toplantı ve etkinliklerine kadar bir dizi farklı yöntemle gerçekleştirilmektedir.

Bizler ölümsüzlerimizi Rojava’da silah başında Til Temir’de katledilen çocukların hesabını sorarak ya da tecrit hücrelerinde faşizme teslim olmayan devrimci irademizin sloganlarını haykırarak, mezar başlarında yoldaşlarımızı anarak, sokaklarda ya da kapalı mekanlarda kavga yeminleri ederek anacağız. Ve elbette, yaşamlarını sunarak anlam kattıkları mücadeleyi her alanda büyüterek anacağız.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu