MakalelerPusula

GÜLÜŞÜ GÖĞÜ DELEN KOMUTAN’A: YURDAL YOLDAŞ’A-2-

Telaşla büronun kapısından içeri giriyor yoldaşlar. Yüzlerinde tarifsiz bir korku, telaş, acı ve artan bir öfke var. Her birinin gözleri patlamaya hazır bir volkan gibi. “Beş kadın yoldaş 2 Şubat’ta göçük altında kalarak şehit düşmüş” diyorlar. Ölüm sessizliği sarıyor etrafı. Beş kadın yoldaş, beş partizan, halk savaşının beş kızıl karanfilinin acısı yüreğine bir kor gibi düşüyor. Munzur’un kıyısında ilerlerken adımların, gözlerin takılıyor suyun akışına. “Dağlar bizi çağırıyor yoldaş” diyorsun. Sesinde yoldaş sevgisi, sesinde hüzün, sesinde öfke var. Anlıyoruz yoldaş, Beşler senin yüreğine serpilen tohum oldu, bilincinde yaşıyorlar. Aldığın görevi daha iyi yapma çabasıyla yola koyuluyorsun. Şimdi adres Malatya.

***

Dağların zirvelerine ulaşsam, uzatsam elimi dokunabilir miyim gökyüzüne? Yıldızları tutabilmenin bir yolu var mı? Gülen bulutlar bu gece ne kadar uzaktalar. Bir haber var dağlardan. İki canımız düşmüş toprağa. Bozan Yaylasında çıkan çatışmada Muharrem yoldaşla (Yurdal Yıldırım) Heval Mazlum ölümsüzleşmiş. Muharrem yoldaşın cenazesine katılmak için çıkıyoruz yola. Başlar dik ve herkes öfkeli. Bir türkü yükseliyor sesinden.

inançtır bu, tanı yavrum

Sevdadır pırıl pırıl…

Sesin şiddetli, sesin öfkeli, sesin gururla yükseliyor. Gözlerin Muharrem yoldaşın gözlerine kenetleniyor. Hiç görmediğin o insanla o an uzun yılların yoldaşlığını paylaşıyorsun. Uzun bir sohbete dalıyorsun. “Şehitler bizim en değerli öğretmenlerimiz, gerçek fedakârlığı halkı uğruna düşenlerden öğreniyoruz” diyorsun. Ve görevi en gerçek haliyle seriyorsun önümüze “şehitler gülünü koruyabilmektir görevimiz yoldaş” diyorsun. Şehit yoldaşlardan devranılan o kızıl bayrak senin ellerinde artık. Tertemiz devredebilmek için nöbettesin.

Tarih: 7 Temmuz 2011. Son hazırlıkların tamam. Kalbinin sesi yanındaki koltuktan duyuluyor neredeyse. Umarım kimse bakmaz gözlerine, yoksa anlayacaklar diye espriler yapıyoruz. Dönüp bir kere bile ardına bakmıyorsun. Kafanda varacağın yer, üzerinde mektup yoldaşının saati var. Randevu yerinde buluşuyoruz Sefkan yoldaşla. Herkeste yeni bir dünyaya kavuşmanın, kavuşacak olmanın heyecanı var. Havanın kararmasıyla varıyoruz köy yakınlarına. Yol boyunca milis yoldaşa onlarca soru soruyorsun. Araziye dair, halka dair, düşmana-karakollarına dair.

Aracın durmasıyla heyecan daha bir artıyor. Sen ve Sefkan yoldaş heyecanınızı korumaya çalışıyorsunuz ama nafile. Karşıda TİKKO’cuların belirmesiyle aracın kapısını direkt açıyorsun. Sefkan yoldaşın ta omuz-da hissedilen tokalaşması gerilla birliğinde uzun süre espri konusu oluyor. Kavuşuyorsun dağlarına sonunda yoldaş. Bak seni-sizi kucaklıyor Dersim dağları. Şehitlerden aldın talimatını ve hiç zaman kaybetmeden koyuldun işe. Şimdi yeni bir gerillasın ve alışma süreci seni de zorluyor. Yine de çabuk atlatıyorsun, çabucak adapte olmaya çalışıyorsun.

***

Eleştirinin önemini pek de fazla anlayamadığım o günlerde yoldaşlarla karşı karşıya gelmekten çekiniyorum. O süreçte yeni bir gerillanın gözünden en şiddetli eleştirileri sen getiriyorsun. Daha sonraki bir sohbette bu konuya dair konuştuğumuzda söylüyorsun “devrimcilik kendini ve çevreni değiştirme işidir. Eleştirilerimiz yargılamak için değil doğruyu bulabilmek içindir” diye. Pratiğinde de bunu gösteriyorsun. En sert eleştiriler senden gelse de örgüte dair en güçlü sahipleniş de sende yaşam buluyor. Alanda yaşanan eksikliklere cevap olmaya çalışıyorsun. Sen de zorlanıyorsun. Eksikliklerinle adıyorsun kendini. Değişim isteğin ve çaban hiç bitmiyor. Aldığın görevlerde hiç tereddüt etmiyorsun. “Başka nasıl öğreneceğiz, nasıl gelişeceğiz” diyorsun. Ve aldığın her işte elinden geleni değil hep daha fazlasını yapmaya çalışıyorsun.

Alanda kadro sorunu yakıcı hissedilirken küçük bir grupla çıkıyorsunuz yola. Kafada sadece aldığın görevi yapmaya çalışmak var. Koşullar da ona göre ayarlanır diyorsun. Aldığın iş fiziksel ve düşünsel olarak seni-sizi zorlayacak bir görev olsa da bir kere bile yakınmıyorsun, tereddüt etmiyorsun… “Bu süreçte sadece örgütten beklemek işin en kolayı ve en vicdansızca olanı; örgütün bize yıllardır harcadığı emeğin karşılığını vermeye çalışmalıyız” diyorsun.

***

Mektup yoldaşının verdiği şiir kitabını yanına alamadığın için hep iç geçiriyorsun. Son görüşmemizde “o şiir kitabını bulabilir miyiz?” demiştin. Bulamadık. Senden sonra mektup arkadaşın Mahmud Derviş’-in o şiir kitabını ve Ribat şiirini bize gönderdi bize. Onlarca kez okudum yoldaş o şiiri senden sonra.

***

Bu zorlu yolculuk henüz bitmedi yoldaş. Her ağacın gölgesinde bu zorlu yolculukta derin bir nefes aldım ve sevdiklerimi o ulu ağacın gölgesine gömdüm. Seni anmak bu dağ başında en temiz havayı solumak oldu.

Sizler yaşamımızdan bir an olsun çıkmayacaksınız Ünal, Yurdal ve Sefkan yoldaşlar. Her türküde, her sıcak yoldaş sohbetinde, bir köy toplantısında, ay ışığında tempoyla ilerlenen her patikada, örgütlediğimiz her insanda, düşmana sıktığımız her mermide, o devrim gününde her yerde enternasyonalin okunduğu, sokakları ölümsüz halk savaşçılarının resimleriyle donattığımız ve adınızı dağlara kazıdığımız o günde yeniden karşılaşacağız sizlerle.

And olsun ki yoldaşlar; son nefesinizde haykırdığınız talimatları bilincimize kazıyacağız. Düşmana vurduğumuz her anda sizleri yaşatacağız. Büyük devrim gününde sizleri binlerce kez anacağız. (Bitti)

(Dersim’den bir Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu