MakalelerPusula

Gelişimin yazma ayağı: OKUMA VE YAZMA EYLEMİ -2-

Duygu Ve Düşünceleri Başkalarıyla Buluşturmanın Aracı: Yazma Eylemi

İnsanları, yeryüzündeki diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biri, aklını kullanabilmesi, düşünmesi, düşündüklerini diğer insanlarla paylaşması, pratiğe uygulayabilmesidir. Ancak insanlar bu önemli özelliklerini, düşünüp ürettiklerini paylaşmadıkları, bir ürüne dönüştürmedikleri müddetçe, öğrendiklerinin, düşündüklerinin ayırt edici özelliği olmaz.

Okuduklarımızı, öğrendiklerimizi geniş kesimlerle paylaşmanın en önemli araçlarından biridir yazma eylemi. Kişinin gelişiminin göstergelerinden biri de, anladıklarını yazıya dökebilmesidir. Yazmak insanı geliştirir. Okunanların pratiğe dökülmesinin aracıdır yazmak. Çoğumuz günlük yaşamımızda üzerine dakikalarca konuşabildiğimiz bir şeyi yazıya dökemeyiz. “Okumak iyi de, yazma işi bana göre değil, ben yapamam başkası yapsın, daha iyi yapar…” gibi sözleri sıkça duyarız. Ya da “yazmaya zamanım yok, benim başka işlerim var, yazmak için eğitimli olmak lazım” cümleleri de çokça kullanılır. Ancak bu cümlelerin çoğu yazmamayı meşrulaştırma, mazeretler bulmaktan başka anlam ifade etmez. İnsan istedikten sonra yapamayacağı çok az şey vardır, yeter ki istesin. Yazmamak için iyi eğitim görmek gerekir diyenlere birkaç örnekle cevap verelim. Engels, ortaokulu bitirmeden ayrılmak zorunda kalmıştır. Yine dünya çapında bilinen, önemli yapıtların altına imza atmış olan Maksim Gorki yaşam koşullarından kaynaklı eğitim alamamış, daha sonra kendi imkânlarıyla okuma-yazmayı öğrenmiştir. Ülkemizden bir örnek, Yaşar Kemal de ortaokulu yarım bırakmıştır. Bunlar gibi onlarca örnek sayılabilir. Hepsinin ortak özelliği, burjuva okullarında yeterli “eğitimi” alamasalar da, kendi imkânlarını zorlamış, okumuş, yazmış, pratiğin içinde yer almışlardır.   

Nasıl ki, okumayı pratiğin parçası haline getirmek gerekiyorsa, yazmayı da aynı pratiğin bir parçası haline getirmeliyiz. Bir devrimcinin okuma-yazmayla arasının “kötü” olması, amacına tam olarak kavrayamamış olması anlamına gelir. Kendini geliştirmeyen, yenilemeyen birinin, başkaları üzerinde söz söyleme hakkı olabilir mi? “Düşüncelerimizin en iyi aynası, yaşamlarımızın akışıdır” der Montaigne. Düşünmek işi kendini yenilemenin, yeniden yaratmanın aracıdır. Kişinin düşünmesi, düşüncesini eyleme dökmesi, tam da “ayna” olan yaşam pratiğini belirler. “Bilmek yeterli değildir, uygulamak gerekir. İstemek yeterli değildir, eyleme geçmek gerekir” diyen Goethe’ye kulak vermemiz gerekiyor. Bilmek uygulamaktır, uygulamak değişmektir, değiştirmektir, değiştirmek çürümüşün, eskimişin yerine yenisini koymaktır. Bunları yapmak için, cesaretli olmak, ileri adımlar atmak gerekir.

Okuma ve yazmanın öneminden bahsettikten sonra, yazma eylemi üzerinde biraz daha durup, konuyu açmaya çalışalım. Okumanın ilk ayaklarından birinin belli bir amaca yönelik olması gerektiğini söylemiştik. Aynı şey, yazma için de geçerlidir. Yazmanın onlarca çeşidi vardır. Makale, anı, günlük, mektup, kitap vb. ne kadar çeşitli olursa olsun, bütün yazılanlar bir amaca hizmet eder, etmelidir. Basit bir tanımla yazma, duygu ve düşüncelerimizi, görüp yaşadıklarımızı, okuduklarımızı okuyucuya yazı yoluyla aktarma işidir.

Yazma eylemine başlamadan önce, yazacak bir konu seçmemiz gereklidir. Seçilen konu kişinin ilgi alanı ve ihtiyacına göre, özel ilgiler, müzik, felsefe, sinema, edebiyat vb. olabilir. Konuyu seçtikten sonda yapacağımız iş, seçtiğimiz konuyu değişik açılardan irdeleyip, sınırlamak olmalıdır (geniş bir araştırma, kitap v.b. yazmıyorsak). “Konuyu hangi yönleriyle, nasıl ele alırsak daha etkili bir yazı olur? Ne yönden irdelersek ihtiyacı karşılar, vermek istediğimizi verebiliriz?” sorularına yanıt bulmalıyız. Örneğin öğrenci gençlik ve sorunlarını ele alacağız. Bunu yazacağımıza göre, liseli, üniversiteli, dershane öğrencileri şeklinde ayırmak gerekir. Ayrıca eğitimin paralı hale getirilmesi, ezberci, anti-bilimsel eğitim vb. şekilde de ara başlıklar halinde ayırmak yazma konusunda yardımca olacaktır.

Amaç ve yazılacak konu belirlendikten sonra, üçüncü aşama olarak, yazacağımız konuyla ilgili bilgi toplama evresine geçilir. Bu aşama kişinin koşullarına, durumuna, seviyesine göre farklılıklar gösterecektir. Genel birkaç yöntemi sıralarsak; (a) Düşünerek yazma; yazacağımız konuyu kendi bilgilerinizle yazıp yazamayacağımızı saptarız, yetiyorsa kafamızda toparlayıp yazarız, yetmiyorsa başka kaynaklara başvururuz. (b) Gözlemleyerek; bir konuda yazmak için başvurulacak yöntemlerden biri de, konumuzla ilgili gözlem yapmaktır. Olaylara, olgulara, durumlara, varlıklara yoğunlaşma, farklı bir açıdan bakmayı gerektirir. Bir şeye sadece bakmak yetmez, görmek gerekir. İyi bir gözlen, iyi bir yazı ortaya çıkarabilir. (c) Başkalarından yardım alma: Daha farklı bir ifadeyle, bilgi ve birikimlerini bizimle paylaşmasını isteyebiliriz. Konuşma, tartışma imkânı varsa bu şekilde, buna uygun zaman, mekân yoksa röportaj yaparak vs. konumuz hakkında bilgi isteriz. Burada dikkat etmemiz gereken, konumuzu, yazacağımız kısmı, amacımızı açık ve net olarak yazmak gerekir. (d) Okuyarak bilgi toplama: yazacağımız konuyla ilgili en kolay ulaşacağımız yollardan biridir. Konuyla ilgili yazılmış belgelerin, kitapların okunması, incelenmesidir…

Konumuzu seçmek, amacı belirlemek ve gerekli kaynakları toplamak, yazı yazmak için yeterli değildir. Bunları belli bir plan çerçevesinde ele almak gerekir. Plan bir yazının iskeleti sayılır. İskeleti oluşturduktan sonra onun nasıl şekillendirilip, etlendirilip butlandırıldığı yazacağımız yazıyı oluşturur. 

Yazının bir iletişim aracı olduğunu söyledik. İletmek istediğimiz düşünceyi anlaşılır kılma, başlıca kaygımız olmalıdır. Kolay anlaşılmayan, ilgi uyandırmayan bir yazıyı kimse severek okumaz. Okuyucu yazıda kendini bulmalı, sıkılmamalıdır. Belirtmek istediğimiz her noktayı özlü ve açık cümleler ya da sözcükler şeklinde biçimlendirmeliyiz. Bunu öyle bir şekilde yapmalıyız ki, hem kendi zihnimizde hem de okuyucunun zihninde kolayca yerleşebilsin, kolay unutulmasın. Bunun için de, çeşitli yöntemler kullanarak, yazımızı daha etkili hale getirebiliriz. 

1) Tanımlama: Bir terime, bir kavrama sınır çizme, anlamını ve anlam boyutlarını göstermektir. Benzerlerinden ayrılan yönleri belirtmektir.

2) Örneklendirme: Olay ve olguları somutlamamızı sağlar. Yerinde verilen bir örnek çoğu zaman uzun uzun açıklama yapmamızı önler. Yazacaklarımızın daha kolay anlaşılmasını sağlar.

3) Alıntılama: Daha önce konuyla ilgili yazılanları tanık göstererek anlatılmak isteneni güçlü ve inandırıcı kılmaya yarar.

4) Öykülerden, anılardan yararlanma: Yazacaklarımızı renklendirir, konuyu genişletir.

Yazacağız yazıların tekrar olmamasına, verilmek isteneni en kısa ve öz olarak vermesine dikkat etmeliyiz. Özellikle uzun yazılar için, okuyucunun dikkatinin dağılmaması, konudan kopmaması için her bölüm için uygun ara başlıklar kullanılmalıdır. Okuyucuyu düşündürecek, merak uyandıracak sorular sorulabilir yazılarda. “Yazmak neden önemlidir?” gibi bir soru okuyucuyu yazmanın önemi üzerine düşünmeye sevk edebilir. Yazılacak yazılarda başından sonuna kadar bütünlük olmasına dikkat edilmelidir. Yazacaklarımızı belli bir sıraya göre vermeliyiz ki, okuyucu verilmek isteneni anlayabilsin. 

Yazacağımız yazının sonuç kısmı, etkili ve eksiksiz olmalıdır. Yazılan yazıda anlatılanlar en kısa, kestirme yoldan okuyucuya verilmelidir. Bunu da birkaç örnek vererek açmaya çalışalım. (1) Özetlemeli sonuç; yazının sonunda, yazıda anlatılanlara dikkat çekmek, toparlamak için, özet şeklinde yazılanlar sıralanır. Bu yöntemle anlatılanlar başlıklar halinde toparlanabilir. İbrahim Kaypakkaya yoldaş yazılarında genelde bu yöntemi kullanmıştır. (2) Öğütlemeli sonuç; yazının sonunda yapılıp edilecekler öğüt şeklinde verilir. Örneğin “Tekel işçileriyle dayanışmak için şunları yapmalıyız, bunları yapmamalıyız” gibi. (3) Etkilemeli sonuç; yazılanların sonunda atasözü, deyim ya da bilinen bir sözle okuyucu düşünmeye sevk edilirken, bu sözlerle anlatılmak istenen de özetlenmiş olur.

Sonuç olarak; okuma ve yazma eylemleri birbirinden koparılamaz ve kişilerin gelişiminin dinamiğidir. Okunanların ve yazılanların yaşam pratiğine uygulanması, bunların kavrandığını, amacına hizmet ettiğini gösterir. Okuma ve yazma düşüncelerimizin uçsuz bucaksız mecralarda dolaşmasını sağlar. Düşüncelerimizin, düşlerimizin üzerindeki sis perdesini kaldıralım, güneşli günler de var…

Kaynaklar:

* Bilim ve Gelecek Dergisi 60. Sayı

* Güzel ve Etkili Konuşma Sanatı (Emin Özdemir- Remzi Kitapevi)

Bitti

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu