GüncelKadınMakaleler

MAKALE | Her Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliğinden Kadınlara, Eşcinsel Erkeklere, Translara ve Biseksüellere!

KKB savaşçısı: Her cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinden kadınlar, eşcinsel erkekler, translar ve biseksüeller olarak halk ordusundaki yerimizi almak ve bu yeri daha da büyütmek için hala neyi bekliyoruz.

Kahire’de 2017’de düzenlenen, Lübnanlı İndie Rock grubu Mashrou Leila’nın bir konserinde gökkuşağı bayrağı açtıktan sonra tutuklanan, tutuklu bulunduğu süre boyunca ağır işkence gören ve serbest kaldıktan sonra Kanada’ya giden Sarah Hegazi“Kardeşlerime; Hayatta kalmaya çalıştım ve başarısız oldum, beni affedin.

Arkadaşlarıma; bu yolculuk acımasızdı ve ona karşı koymak için çok zayıftım, beni affedin. Dünyaya; Çok acımasızdın ama affediyorum” yazılı bir not bıraktıktan sonra intihar etti.

Sarah’ın ardından Mısır’da gördüğü işkence yüzünden travma sonrası stres bozukluğu yaşadığından tutalım da göç koşullarına alışamadığına kadar birçok sebepten dolayı intihar ettiği yazıldı.

İskoçya’da 34 yaşındaki sığınmacı Mercy Baguma, açlıktan ölmek üzere olan bir yaşındaki çocuğunun yanında ölü bulundu. Britanya’daki çalışma izni sona erdikten sonra işsiz kalan Mercy’nin sığınma başvurusunda bulunduğu ve yoksulluk içinde yaşadığı biliniyor. Emniyet müdürü durumun şüpheli olmadığını belirtiyor. Milyonlarca mülteci ve sığınmacı güvencesiz koşullarda, ucuz iş gücü olarak çalıştırılıp iş bittiğinde bir kenara atılıyor.

Musa Orhan adlı Türk askeri İpek’e tecavüz etti ve intiharına sebep oldu. Katil ve tecavüzcü, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun arzusuyla serbest bırakıldı. Sadece temmuz ayında bilebildiğimiz kadarıyla 36 kadın cinayeti işlendi. LGBTİ+lara dönük saldırılar ise son bir yıl içerisinde tamamen yok olmadığına göre pandemiyle birlikte iyice görünmez hale geldi. Faşizmin iyice arsızlaştığı ülkemizde soluk alacak tek bir alan dahi kalmadı.

Bu ölümlerin ve soluksuz kalmaların sebebi, tek tek ülkeler ya da tekil hayatlarımız mı, yoksa kendi çıkarları için organize olmuş bir sistem ve onun her bölgeye özgün politikaları mı?

Ne sözde “demokratik” ülkelere göçümüz, ne de politikaya bulaşmadan, elimize silah alıp kavgaya atılmadan kendi dünyalarımızda yaşamaya çalışmamız hayatlarımızın gaspedilmesinin önüne geçemiyor. Ancak modern bir hastalık olarak sözde “güvenlik” uğruna özgürlüğümüzü feda ediyoruz.

Her cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinden kadınların, eşcinsel erkeklerin, biseksüel ve transların uğradığı tek sömürü de cinsel sömürü olmuyor tabii ki. Sınıfsal ve ulusal sömürüyü katmerli yaşıyoruz. Bu nedenle de ezilenin ezileniyiz. Ancak buna boyun eğmiyor mücadeleyi de perçinliyoruz. Üstelik ilk kez bugün değil tarihin başından bu yana…

Yine de bugün her şey hem çok daha kolay, hem çok daha zor. Çok daha kolay çünkü artık birbirimize değdiğimiz, birbirimizi duyduğumuz, deneyimlerimizi paylaştığımız halde birlikte daha güçlüyüz. Daha zor çünkü sürekli olarak “özgürlük, eşitlik, adalet” taleplerimiz manipüle ediliyor, altları boşaltılıyor. Özgürlük ucuz bir başına buyrukluk gibi pazarlanırken “anı yaşa” yalanıyla an’a devrimci müdahalemizin önüne geçilmeye çalışılıyor.

Karşılıklı bağımlılık ilişkilerine giriyor ve gerçek ihtiyaçlarımızdan uzaklaşıyoruz. Toplumsal rollerimiz ihtiyaçlarımızı belirliyor. Aslında bir can pazarının orta yerinde, kan deryasında “istediğim gibi giyinir, istediğim gibi gezerim. O halde özgürüm” anlayışının bunca propagandası boşuna yapılmıyor sistemin yardakçıları tarafından.

Zira, birimiz bile özgür değilsek hepimiz tutsağız gerçekliğini görmemizi istemiyorlar. Bir taraftan da “Kadın evde güzel. Kadın erkeğin gelincik çiçeğidir. Kadın annedir” gibi kadını eve hapsetmeye çalışan bir anlayışın karşısında “muhalif duruş” edası, kurtuluşun tam da kendisiymiş algısı yaratılıyor. Özgürlük, LGBTİ+lar için ise dört duvarının arasında, gettosunda ya da göç etmek zorunda bırakıldığı “çok LGBTİ+ dostu” emperyalist ülkelerdeymiş gibi pazarlanıyor. Kadın ve LGBTİ+ özgürleşmesi dar kalıplara hapsedilerek sistemi değiştirmemizin önüne geçilmeye çalışılıyor.

İstediğimiz gibi giyinip, istediğimiz gibi gezmek zaten hakkımız ama salt bunlar özgürlüğün tanımı olamaz! Eşit ve adil olmayan bir sistemde nasıl bir özgürlük mümkün olabilir ki? Özgürlüğün anahtarı; gerçek ihtiyacımızı bilme ve onu karşılayabilme gücümüzdedir.

Peki gerçek ihtiyacımız sadece kendimizi yaşamak mıdır? Kolektif bir yaşamın inşası mı? Özgürlük yanılsamamız nedeniyle “bireysel kurtuluş”un peşinde heba olan hayatlarımız oluyor her defasında.

8 Mart’ın mimarlarından Clara Zetkin’in de belirttiği gibi “kadın işçiler kadının özgürlüğünün ayrı değil, büyük sosyal sorunun bir parçası olduğundan tamamen emindirler. Bu sorunun bugünkü toplumda hiçbir zaman çözülemeyeceğinin, ancak toplumun köklü değişiminden sonra bunun mümkün olabileceğinin de bilincindedirler…

Kadının özgürlüğü, tüm insanlığın özgürlüğü gibi, yalnızca emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtulmasıyla olacaktır. Sadece sosyalist toplumda, kadınların işçiler gibi haklarının tam sahibi olması mümkündür.” İşte bu büyük sosyal sorunu iyi görüp ona göre mücadeleyi yükselttiğimiz oranda özgürlüğe yaklaşıyoruz.

Şüphesiz her cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinden kadının, eşcinsellerin, biseksüel ve transların her birisinin istediği gibi bir yaşam sürebildiği ve hatta tüm bu cinsiyet rolleri ve cinsel kimliklerden azade bir dünyanın kurulacağı bir dünya için can bedeli savaştığımız günlerdeyiz. Ancak bu günler tek tek bireylerle değil, kolektif bir mücadelenin ürünü olacak.

Demokratik alan mücadelesi bu kolektif mücadelenin bir parçası. Ancak tamamı değil. Çünkü karşımızda topuyla tüfeğiyle, yargısıyla polisiyle, özel savaş taktikleri ve kirli oyunlarıyla devlet duruyor. Erkeklerin, “beyaz”ların ve zenginlerin devleti! Malumun yeniden ilanı olsun; Ucuz bir barış talebiyle gerçek adalet sağlanamaz. Karşımızdaki gücün gerçekliğinin farkına varalım, Musa Orhan denilen tecavüzcünün ifadelerinde geçtiği gibi: “İSTEDİĞİN YERE ŞİKAYET ET. BANA BİR ŞEY OLMAZ

Tam da bu kolektif mücadelenin bir diğer parçasından bahsederken işte, halk savaşı gerçekliği karşımıza çıkıyor. Bu savaşa katılmamak bir çözüm mü, yoksa kaçış mı? Aslında katılsak da katılmasak da bu savaşın bir parçasıyız.

Öznesi olmadığımız durumda ise ancak nesnesi olabiliyoruz. Bu nedenle özgürleşmenin kapılarını bize aralayan halk savaşına ve demokratik halk devrimi mücadelesine “katıldığımız” oranda daha cesur ve daha ileri adımlar atıyoruz. Yaşamlarımızda, vazgeçemediğimiz bağımlılık ilişkilerimiz, cesur adımlar atmamızı engellemesin. Çünkü düşmanın silahlarının karşısında sadece sloganlarla duramayız.

Sistemin dayattığı sınırları yıkıp geçerek, sokaklarda özneleşen, yeni bir hayatın kurucu parçası olmak için varlıklarını ortaya koyan Şilili kadınlardan birisi olan pandomim sanatçısı Daniela Carrosco, devlet tarafından kaçırılıp, tecavüz edilip, işkence görüp katledildikten sonra tek başına sokağa çıkmak yetmez!

Transların uğradığı şiddeti “görüyorsunuz ama yazmıyorsunuz!” diyerek dile getiren Hande Kader, canice katledildikten sonra görüp de silaha sarılmamak olmaz!

Kanlar içinde ayakta durmakta zorlanan Emine Bulut’un “ben ölmek istemiyorum” çığlığının ardından daha kaçımızın aynı canilikle katledildiğini bilip de durmak olmaz!

Taybet Ananın günlerce sokakta kalan cansız bedenini, Ceylan Önkol’un dallardan toplanan parçalarını, trans olduğu için çalıştığı fabrikadan atılan ve sonunda “ben artık dayanamıyorum” diyerek intihar eden Elif’i…

Bize barıştan, silahsızlanmaktan, “terörsüz” bir dünyadan bahsedenler aslında mücadele etmemekten bahsediyor. Her yerde bunca haksız şiddet varken devrimci şiddetin büyütülmemesi için hiçbir kişisel ya da toplumsal gerekçe bulunamaz. Hepsinin sebebi aynı sistem. Bu durumda hepsinin hesabının gerçek anlamıyla sorulabileceği tek bir yer var.

Bu sistemi ortadan kaldıracak olan proletarya partisi, komünist kadınların birliği ve ordusu! O halde her cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinden kadınlar, eşcinsel erkekler, translar ve biseksüeller olarak halk ordusundaki yerimizi almak ve bu yeri daha da büyütmek için hala neyi bekliyoruz! (KKB’li bir savaşçı)

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu