Makaleler

FARC silahlı mücadeleyi bıraktı! Silahlara değil FARC’a elveda!

Ortadoğu’da savaş rüzgarları eserken Latin Amerika’da “barış rüzgar” esiyor. FARC (Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri) yarım asırdır sürdürdüğü silahlı mücadeleyi bırakma kararı alarak Kolombiya devleti ile anlaşmaya vardı. Ekim ayında varılan anlaşma, referandum yoluyla kamuoyuna sunulmuş ve “hayır” oyu çıkmıştı. Taraflar yeniden masa başı yaparak “yeni barış anlaşması” imzaladılar. Silahların tayin edici rolünün en radikal biçimde görüldüğü bu süreçte silahlı mücadeleye elveda demeyi FARC’ın özgünlüğü ile açıklamak yeterli değildir. Her şeyden önce FARC’ı bu noktaya getiren onun üzerinde durduğu politik-ideolojik zemindir.

Latin Amerika’da egemen olan güce karşı mücadele açısından oldukça zengin bir tarihi tecrübe söz konusu. Hemen her ülkede gerilla mücadelesinin izleri vardır. Ekim Devrimi ile kapitalizm karşısına çıkan sosyalizmden etkilenim Küba Devrimi ile doruk noktasına ulaştı. Sosyalimle tanışma denebilecek bu etkilenim daha ayakları üzerinde tam durmadan Kruşçev revizyonizmi ile baltalandı. Dümenin “kapitalizme barışçıl geçiş”e büküldüğü dönemde Venezüella Komünist Partisi gerilla mücadelesini terk etti. Çin’de Deng Siao Ping revizyonizmi kapitalizme doğru savruluşun etkisini artırdı.

1980’ler ve takip edilen süreçte yoğunlaşan emperyalist sömürü ve talana karşı yükselen tepki, silahlı mücadele boyutuna ulaşırken MLM temelde ayakları yere basan gerilla mücadelesi de Peru’da Peru Komünist Partisi’nin önderliğinde yükseldi. 1990’larda emperyalist sömürü ve talan Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumlar üzerinden merkezileştirilerek daha da artırıldı. Yarı sömürge ülkelerdeki baskı ve sömürü yoğunlaştırıldı. 90’ların başında Rus sosyal emperyalizminin çöküşü ve ardından “tarihin sonu” argümanıyla yapılan ideolojik saldırılar tasfiyeci rüzgarı güçlendirdi. Bulundukları ülkenin neredeyse yarısında hakim olan birçok Latin Amerika kökenli örgüt, sürece karşı koyamayarak “Pax Amerikan” (Amerikan barışı) denilen “barış” politikasıyla silahlı mücadeleyi bıraktı.

FARC, kabaca aktarılan bu sürecin politik öznelerinden biri olarak yaklaşık yarım asırdır silahlı mücadele yürütüyordu. Latin Amerika’daki birçok örgütte olduğu gibi FARC’ta da silahlara-silahlı güce bakış açısı MLM değildir. Devrimin bir zor aracı olarak silahları proletaryanın elinde sınıf savaşımının olmazsa olmazı olarak görmeyen anlayış, bugün FARC’ta hala hakimdir. Bu anlayışın sonucu olarak 50 yıllık silahlı mücadele “barış anlaşmasıyla” noktalandı. Uğruna mücadele edilen halkın önemli kesiminin referandumda da “hayır” demesine rağmen. Halk hayır dedi çünkü emperyalist sömürü ve talandan bir nebze dahi geri adım atılmadı. Aksine sömürü ve talan yoğunlaştırıldı. Emperyalistlerin desteği ile Kolombiya devletinin FARC’ı yok etmek için kurduğu paramiliter-kontra çeteler yoksul halka hala kan kusturuyor.

Ezilen halklar açısından daha da ağırlaşan koşullara rağmen FARC’a “barışa aşığız” dedirten dünya üzerinde oldukça güçlü esen tasfiyecilik rüzgarıdır. Kapitalist-emperyalist sistemin yapısal krizinin devam ettiği, emperyalist saldırganlığın Ortadoğu’da paylaşım savaşına dönüştüğü, emperyalistler arası çelişkilerin derinleştiği, ekonomik krizin etkisiyle Avrupa’dan Amerika’ya milliyetçiliğin, ırkçı şovenizmin yükseldiği dönemde yükselen bir diğer şey de tasfiyeciliktir. Bu rüzgara karşı duramayanların kendilerinden önceki deneyimlerden de sabittir ki tartışmaya açtıkları ilk şey silahlarıdır, silahlı mücadeledir. Türkiye’de de çokça örneği yaşandığı gibi silahlar aynı zamanda kendi meşruluğunu yaratmak için de kullanılmaktadır. Şiddet karşıtlığından reformlara doğru evrilen ideolojik sapma “barışçıl mücadele”de noktalanmıştır. Reddedilen, sınıf savaşımında zorun kaçınılmaz ve tayin edici rolüdür. Bu FARC somutunda bir kez daha -ama ezilen halklar aleyhine- tanıtlandı. Fakat FARC’ı doğuran koşullar değişmedikçe yeni FARC’ların doğacağını da bir kenara not edelim.

FARC ile Kolombiya devleti arasındaki müzakerelerin basına yansımasının hemen ardından Kürt sorununda çözüme alternatif olarak görüp sunanların zamanlaması da dikkat çekicidir. T. Kürdistanı’nın savaş alanına döndüğü, OHAL ve KHK’larla baskı ve saldırının tırmandığı, AKP’nin kitlesine alttan alta silahlanma çağrısı yaptığı, ırkçı-şoven dalganın yükseltildiği, milletvekillerinin, belediye eş başkanlarının tutuklandığı, savaş naralarının atıldığı bir dönemde FARC örneğini ileri sürmek “barışa aşıklık” değildir. Dünyanın hemen her yerinde faşizmin tırmanışa geçtiği dönemlerde “barış” aramak, düşünülenin aksine egemen sınıflara hizmet eden, taraf olma adına tarafsız kalma politikasıdır. Sınıf mücadelesi açısından tarafsızlığın taşıdığı anlam, üçüncü bir yola şans tanımayacak kadar açıktır. Dolayısıyla FARC gün itibarıyla olmadığı gibi genel olarak da Kürt sorununa alternatif bir örnek değildir.

Suriye’deki paylaşım savaşı FARC’ın silahlara veda etmesini gölgede bıraktı. Zira silahların en yoğun kullanıldığı, Ortadoğu’da diğer mücadele biçimlerinin gündemden düştüğü bir sürece denk gelmesi, bölgesel anlamda etkisiz kalsa da aynı durum Latin Amerika için geçerli değildir. Politik alandaki bu farklı durum, ideolojik alana aynı biçimde yansımaz. Zira silahlar burjuvaziye karşı sınıfsal duruşun temsilidir. Zora karşı zor ideolojik olarak konumlanıştır.

Sınıf savaşında silahlı mücadelenin önemi, MLM’ler açısından tartışılmazdır. Hem dünyada hem de Türkiye’de ezilen halklara yönelik saldırıların yoğunlaştığı, bunun Ortadoğu’da doğrudan savaş biçimi aldığı, hemen yanıbaşımızda T. Kürdistanı’nda taş üstünde taş bırakılmadığı bir süreçte halk savaşının gerekleri daha güçlü bir şekilde yerine getirilmeli ve (sağ ya da sol) tasfiyecilik rüzgarı dağıtılmalıdır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu