GüncelManşet

Faşist ablukayı kırmak, direnişle dayanışmayı güçlendirmek için Özgür Gelecek oku/okut!

T. Kürdistanı’nda çok yönlü bir savaş yaşanıyor. Yaşanan direniş ve yapılan katliamların etkisiyle ve aynı zamanda sonucu belirleyecek esas faktör olması nedeniyle askeri gelişmeler daha çok gündemimizde yer alıyorsa da politik, ekonomik, sosyal boyutlarında da savaş kendi özgünlükleriyle sürüyor.

Savaşın, Kürt halkının örgütlülüğü nedeni ile bu kadar büyük ve şiddetli olduğu açıktır. Bununla birlikte devlet de Kürt halkının iradesini tamamen kırmayı, örgütlülüğünü dağıtmayı hedefliyor. Bu yüzden bütün kurumlarıyla, partileri, “aydın”larıyla, yazarları ve medyasıyla saldırı halindedir.

Aralık ayında ortaya çıkan “Çöktürme Planı” ve özgür basına yönelik susturma talimatnamelerinden sonra Ocak ayının ilk haftasında “Terörle Mücadele Master Planı” hazırlığının yapıldığı ortaya çıktı. İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın talimatı ile Kamu Düzeni ve Müsteşarlığı tarafından hazırlanan plana göre “hükümet, yeni dönemde iş, eğitim, sağlık, imar, şehir yapılanması, aile ve sosyal politikalar, gençlik ve spor, devletin tüm yatırımları ve sosyal yardım projeleri Kürtlere yönelik katliam projelerinin bir parçası olarak hayata geçirilecek.” (5 Ocak 2016, Özgür Gündem)

Bu haberden birkaç gün sonra yerlerinden sürgün edilen halka sosyal, yardımlaşma ve dayanışma vakfı tarafından 300 ile 500 TL arasında “yardım” yapılacağı açıklandı. Bu “yardımı” alabilme koşulu ise “sürgün edilmiş” olmak değil “terör mağduru” olduğunu yani kendisine PKK’nin zarar verdiğini kabul ettiği bir belge imzalamaları olduğu ortaya çıktı. Yine havuz medyası tarafından Kızılay’ın gerekli “yardım”ları yapacağı, kimsenin mağdur olmayacağı açıklandı.

Görünen o ki, HDP’li belediyelere yönelik başlatılan saldırı da, bu Master Planı’nın bir parçası. Her zaman olduğu gibi önce havuz medyasında belediyelere yönelik saldırılar başladı. Hem belediye yöneticileri hedef gösterildi hem de tüm faaliyetleri “gayrı meşru” ilan edildi. Belediye araçlarının, bütçesinin ve diğer olanaklarının direkt olarak YDG-H ve PKK’ye verildiği işlendi! Basın ne zaman bir kişiyi ya da yapıyı, kurumu hedef gösterirse artık biliyoruz ki, devlet onun için yeni planlar yapıyor demektir.

Çok geçmedi, belediyelere kayyum atanmasından yönetimin HDP’lilerden alınıp kaymakam ve valilere verilmesinden bahsedildi. En son TBMM Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Başkanı Erol Kaya çözümü bulduğunu (!) söyledi. Ve İngiltere modelini önerdi. Buna göre HDP’li belediyelere merkezden para verilmeyecek. Belediyeler öncelikle projelerini ilgili bakanlığa sunacaklar. Bakanlık onay verirse proje ihale edilecek ve para bankaya bloke edilecek. Belediyeler projeyi onaylamadığında ise devreye valilikler girecek. Bütün bu planlamalar sadece HDP’li belediyelerden bahsedilerek yapılmaktadır. Bunun kendi kanunlarındaki eşitlik yasasına aykırı olduğu gerçeğini geçiyoruz. Dikkat çekici olan kimsenin 2012 yılında çıkarılan Büyükşehir Yasası’nın iptalinden bahsetmemesidir. Bu yasayla birlikte özel il idareleri lağedilmişti ve kısmi olarak yerel yönetimlere daha fazla hareket alanı açılmıştı. Bu yasadan faydalanarak iktidardan, muhalif burjuva partilerinin belediyelerine hepsinin rantlarını, yolsuzluklarını daha rahat yapabileceklerini biliyoruz. Dolayısıyla, sadece HDP’li belediyelere özel bir uygulama söz konusu oluyor.

Kürtler, özyönetim için ayaktayken devlet daha fazla merkezileşmeyle cevap veriyor. TC kurulduğundan beri T. Kürdistanı’nın tüm yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömürmesi yetmiyormuş gibi belediyelerin yönetimi için gerekli olan düzeyde miktarı da keseceğini açıklamış bulunuyor. Bu açıklamalar yapılırken Amed’de 6 belediyenin iş araçlarına el konulduğu haberi de anons ediliyordu.

Bütün bu saldırılar bir kez daha göstermektedir ki; Kürt halkı ve hareketiyle her alanda dayanışma içinde olmak, birlikte hareket etmek günün en acil, en zorunlu görevidir.

 

Dayanışma mücadelenin bir parçasıdır

T. Kürdistanı’nda yaşanan saldırı ve ablukayla halk sürgün edilmek istenmektedir. Sürgünle birlikte boşalacak kentlerin TOKİ marifetiyle imar edilmesi, şehirlerin içinde kalekolların yapılması ve bu bölgelere yoğun olarak korucuların yerleştirilmesi hedefleniyor. Bu yanıyla bu sürgünlerin engellenmesi büyük önem taşımaktadır. Bunun önemli bir yolu da halkın zorunlu ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Buna dair başta HDP’li belediyeler olmak üzere farklı kampanyaların başlatıldığını biliyoruz.

Bu kampanyalardan birini Rojava Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği başlatmıştır. Derneğin çağrısıyla HDK, HDP, KJA, Doğu Güneydoğu Dernekleri Platformu ve Din Alimleri Derneği’nin de içinde bulunduğu çeşitli örgütler, Silopi, Cizre, Nusaybin, Dargeçit, Derik, Silvan ve Sur bölgelerinde yaşanan gıda sıkıntısı için dayanışma kampanyası başlattılar. Özellikle kış mevsiminden dolayı gıda ihtiyacının yanısıra yakacak ihtiyacı da artmıştır.

Bizler de geçen sayımızda altını çizdiğimiz gibi bu kampanyanın içinde aktif olarak yer alacağız. Bulunduğumuz tüm alanlarda ismi açıklanan kurumlarla karşılıklı iletişim içinde kendi faaliyetimizi yürüteceğiz.

Devletin, belediyelere yönelik saldırılarının baş nedeni halkın açlık ve yoklukla başbaşa bırakılmasıdır. Bu saldırıları boşa çıkarmak, askeri saldırıları boşa çıkarmak kadar önemlidir.

Ezilen kesimler dayanışmayı, birbirlerine güç vermek, destek vermek ve egemenlerin saldırısı karşısında birlikte direnip, zafere doğru birlikte yol alabilmek için temel halka olarak ele alırlar. İçinden geçtiğimiz süreç, devletin “Terörle Mücadele Master Planı” adı altında gerçekleştirmeye çalıştığı ekonomik, kültürel, sosyal saldırı karşısında birlikte, omuz omuza durulması gereken bir süreçtir.

Bu kapsamda dayanışma kampanyasını aynı zamanda toplam faaliyetimize paralel bir şekilde örebiliriz. Kürt halkına yönelik saldırıların anlatılması, havuz medyasının yalanlarının ortaya çıkarılması ve devletin başlatmış olduğu savaşın halkı birbirine kırdırmak olduğunun teşhir edilmesiyle iç içe bir şekilde kampanyayı örebiliriz. Kürt ulusunun kendi kaderini tayin ederek özgürleşmeden, Türkiye’de hiçbir ulusun, azınlığın özgür olamayacağını bu yanıyla özyönetim ve özsavunmasının halkların kardeşçe yaşayabilmesinin koşulu olduğunun savunusu yapılmalıdır.

Gazetemizin 14-20 Ocak tarihli 69. sayısı ile başlayan kampanyamız 4-10 Şubat tarihli 73. sayının dağıtımının sonlanmasına dek sürecektir. T. Kürdistanı’nda savaşın alacağı boyuta göre bu kampanyamızın ardından ihtiyaçlar konusunda farklı çalışmaların da içerisinde olmaya devam edeceğiz.

 

Kürt halkına yönelik abluka ve katliamlara son!

Özyönetim, özsavunma haktır!

Devletin haksız savaşına dur diyelim!

 

Özgür Gelecek gazetesi

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu