DerlediklerimizGüncel

ERGİN YILDIZOĞLU | Kitlelerin on yılı

Geride bıraktığımız on yıl boyunca kitleler ekonomik krizin basıncıyla, hak ve özgürlük talepleriyle sokaklara indi.

Tarihçilerin, büyük bir olasılıkla, yeni bir “dönem” olarak betimleyeceği bir 10 yıla giriyoruz. Ama arkamızda da önemli bir 10 yıl var: “Kitlelerin on yılı”.

Bugün, “Arap İsyanları”nı, 10. yıldönümlerinde değerlendirirken daha geniş bir bağlam içine koymak gerekiyor: Bu isyanlar, 2008 mali krizi, onu izleyen “büyük durgunluk” sırasında devletlerin, büyük sermayeyi kurtarırken, krizin yükünü halkın sırtına yıkmasına karşı gelişen küresel çapta öfkenin ilk dalgasıydı.

İsyanlarda Tunus, Mısır ve Yemen’de diktatörler devrildi; Amerika’da ve İspanya, İtalya, İngiltere, Yunanistan gibi birçok Avrupa ülkesinde yankılandı, “kemer sıkma” politikalarına karşı ve yeni haklar, özgürlükler talepleriyle “Meydan İşgal” eylemlerine yol açtılar.

Aynı yıl Tayland’da yoksul köylülerin “Kırmızı Gömlek” isyanını kralcı güçler şiddetle bastırdı.

Türkiye’de 2013 yılında siyasal İslamın rejimini sarsan Gezi olayı da bu dalganın bir parçasıydı. İsyan dalgası, Pakistan, Hindistan, Lübnan, Irak, İran gibi ülkelere de ulaştı. Libya dağıldı, Suriye çok kanlı, çok taraflı bir iç savaşın içine yuvarlandı.

2015 ve 2016 yıllarında, Güney Kore ve Arjantin meydanları kadınların, cinsel baskılara, şiddete karşı geniş çaplı eylemlerine şahit oldu.

2018-2020 yıllarında, dalga yeniden yükseldi. Bu kez Sudan ve Cezayir’de diktatörler devrildi. Latin Amerika’da Venezüella, Bolivya, Kolombiya, Nikaragua, Şili, Ekvator, büyük ve sert kitlesel protesto eylemlerine, kanlı çatışmalara sahne oldu. Belarus halkı, 25 yıllık diktatör Lukaşenko’nun seçimleri bir kez daha çalmasını kabullenmedi, sokaklara dökülerek rejimi felç etti.

Tayland’da “Kırmızı Gömlek” hareketi yeniden canlandı. Hong Kong halkı, başta gençlik olmak özere Çin’in dayattığı baskıcı yasalara karşı yaklaşık bir yıl büyük bir cesaretle, özveriyle direnmeye çalıştı.

Avrupa’da Fransa “Sarı Yelekliler” hareketiyle sarsıldı. Bunlar 1968 olaylarından bu yana en geniş kitle eylemleriydi. İngiltere’de Brexit yandaşları ve karşıtları büyük kitle eylemleri düzenledi. Bunlara paralel yaygın bir “türlerin tükenmesine karşı” ekoloji hareketi vardı. Küresel ısınmadan söz edince tabii, Greta Thunberg’in inisiyatifiyle başlayan canlanmayı da anmak gerekiyor.

2020 yılında ABD’de “Siyah Yaşamlar Önemlidir” hareketi, hem hızla dünyanın her tarafında yankılandı hem de Trump’ın yeniden seçilmesini önleyen etkenlerden biri olarak “süreç olarak faşizmi” aksatmayı başardı.

Kadınlara yönelik taciz ve tecavüz olaylarını teşhir etmeyi ve kurbanları arasında dayanışmayı amaçlayan “MeToo” hareketi ilk kez 2006 yılında şekillenmeye başlamıştı. Ancak 2017 yılında Hollywood’un önemli isimlerinden yapımcı Harvey Weinstein’ı teşhir eden açıklamalarla birlikte “MeToo” hareketi hızla büyüdü ve dünyanın diğer ülkelerine sıçradı.

Hindistan gibi tecavüze ve tacize karşı güçlü bir kadın hareketi olan ülkelerde mücadelelere güç kattı.

Geride bıraktığımız on yıl boyunca kitleler ekonomik krizin basıncıyla, hak ve özgürlük talepleriyle sokaklara indi. Sendikaların, meslek örgütlerinin ve kadın hareketinin güçlü olduğu Tunus, Sudan, Cezayir gibi ülkelerde bazen geçici bazen kısmi kazanımlar elde edebildiler.

Küreselleşmiş, hareketli, mali-sermaye karşısında somut bir hedef “saptamakta” zorlananlar, en yakınlarındaki “sosyal statülerini” tehdit ettiğine inandıkları göçmenleri, siyahları hedef aldılar, ırkçı, faşist grupların çekim alanına girdiler.

Geride kalan on yılda tüm dünyada yükselen toplumsal hareketlerin, bir kısmının sol-demokratik, bir kısmının sağ-ırkçı milliyetçi, bir kısmının da “Sarı Yelekliler” gibi karmaşık olması bu hareketlerin ortak yanını görmemizi engellememeli: Bunların hepsi kitlelerin, “şeylerin haldeki durumuna” itirazlarının, kendi geleceklerini belirleyebilmek için siyasete katılma arzularının ifadesiydi.

Bu isyanların, her şeyden önce “tarihin maddesi” olarak değerlendirilmeleri gerekiyor. Ortaya çıkarken şu ya da bu yöne doğru eğilmeleri artık, siyasi öznelerin, bu “tarihin maddesiyle” kurduğu ya da kurmayı başaramadığı ilişkilere bağlı kalıyor.

Covid-19 ve iklim krizinin etkilerini düşünerek, bu isyanların gelecek on yıl içinde şiddetlenerek tekrarlanma olasılığının giderek güçlenmesini bekleyebiliriz.

(Cumhuriyet. 24 Aralık 2020)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu