GüncelManşet

Erdoğan’dan ATİK davası itirafı: “Vatandaşımızın başka ülkede tutuklanmasına duyarsız kalamayız”

ABD’de yolsuzluk operasyonunun kilit ismi olan Rıza Sarraf’ın “dünyaca ünlü” avukat ordusuna Türkiye’den de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan katıldı.

Oysaki Sarraf’ın New York’ta çeşitli bölgelerde ve zamanlarda federal savcı yardımcılığı yapmış, yani pis işleri temizleme konusunda oldukça deneyimli avukatlardan oluşan bir avukat ordusu var. Örneğin dünyanın parasını ödediklerinden biri, aralarında mafya ailesi üyeleri, siyaset, spor, iş ve sanat dünyasının ünlülerin bulunduğu tanınmış kişilerin avukatı olarak bilinen Avukat Benjamin Brafman.

Brafman’ın yaptığı en meşhur işler şu şekilde: Otel çalışanı bir kadına cinsel taciz suçundan yargılanan IMF eski başkanı Dominique Strauss-Kahn, çocuklara dönük cinsel istismar suçundan yargılanan Michael Jackson, siyasetçi Carl Kruger, rap yıldızı Jay-Z, hip hop yıldızı Sean Combs, sporcu Plaxico Burress, gece klübü işletmecisi Peter Gatien, 16 yaşında cinayet işleyen bebek yüzlü katil olarak bilinen Daphne Abdela, Gambino mafya ailesinden Sammy Gravano, kanser ilacının fiyatını bir gecede 5 bin dolara çıkartan girişimci Martin Shkreli gibi çok sayıda tanınmış kişinin savunmalarını üstlendi.

Brafman ve diğer avukatların savunma gücü yetmemiş olacak ki, yargılamanın başlamasından 6 ay sonra bu ekibe Erdoğan da katıldı.

“Ya o avukat mıydı?”

“Ama şey, onun diploması sahte değil miydi?” şeklinde haklı sorular sorulabilir.

Ama malum söz konusu Erdoğan olduğunda ne diplomaya ne de o meslekten olmasına gerek var! “Ol dediğinde oldurtan” bir cumhurbaşkanı çünkü o!

Avukatlık da yapar, kadınların çocuk yapıp yapmayacağına ya da kaç çocuk yapacağına karıştığı dönemlerde olduğu gibi jinekologluk da…

Sınır yok…

 

Vatandaşının başka ülkede tutuklanmasına duyarsız kalamayan Erdoğan!

New York’ta gerçekleştirdiği görüşmelerin ardından uçakta kendisini takip eden gazetecilerin sorularından birine yanıt verirken Sarraf’a sahip çıkan Erdoğan “Neticede bizim vatandaşımız olduğu için, hukukunu aramak zorundayız. Bu Rıza Sarraf değil de bir başka vatandaş da olabilirdi. ABD, Türkiye’de bir vatandaşının tutuklanmasına nasıl duyarsız kalamıyorsa, biz de herhangi bir vatandaşımızın bir başka ülkede tutuklanmasına duyarsız kalamayız. Kaldı ki gerek Adalet gerek Ekonomi Bakanlığımızın yaptıkları çalışmalara göre, bu kişinin bir suçu da bulunmuyor” dedi.

Aslında Erdoğan bu sözleriyle ATİK davalarını da yakından takip ettiğini itiraf etmiş oldu.

Keza Avrupa Türkiyeli İşçiler Federasyonu üye ve yöneticilerine dönük “TKP/ML üye ve yöneticileri” oldukları gerekçesiyle 15 Nisan 2015’te yapılan ve gün olmuş 26 Eylül 2016 hala sonuçlanmamış bu dava dosyasının TC’nin savcı ve polis notlarından hazırlandığı açığa çıkmıştı.

Bu bilgi bile Erdoğan’ın dava sürecini yakından takip ettiğini göstermez mi?

Ayrıca mülteci anlaşmaları nedeniyle Erdoğan’ın gönlünü hoş tutmaya çalışan Alman Devleti’nin TC’nin ısmarlama davalarını hayata geçirdiğini; Erdoğan bir Alman kanalına geçtiğimiz ay yaptığı Merkel’e 4 bin kişilik bir liste verdim, fakat sadece 500 kişi hakkında şimdiye kadar işlem yapıldı” şeklindeki sitemli açıklaması ile itiraf etmemiş miydi?

 

Rıza Sarraf gibi bir “Türkiye vatandaşı” olmak…

Ama her “Türkiye vatandaşı”* için avukatlık yapacak değil herhalde.

Rıza Sarraf gibi bir “Türkiye vatandaşı” için yaptığı gibi hem davayı yakından takip edip hem de onların avukatı kesileceğini düşünmemek gerekir.

Çünkü…

Rıza Sarraf gibi bir “Türkiye vatandaşı” olmak; halk düşmanı olmayı gerektirir.

Rıza Sarraf gibi bir “Türkiye vatandaşı” olmak; İran’ın kara para işlerini aklamak ve ABD’nin İran’ı dolandırmasına aracılık yapmayı ve komisyonu da TC devletine yedirmeyi gerektirir.

Rıza Sarraf gibi bir “Türkiye vatandaşı” olmak; adı 17-26 Aralık (2014) yolsuzluk operasyonlarında geçen dönemin Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan gibi “timsahları”** rüşvetle beslemeyi gerektirir.

Erdoğan ve eşinin kurucusu olduğu TOGEM-DER gibi kuruluşlara ayrı ayrı 850 bin (2013), 1.5 milyon (2014), 2 milyon 300 bin ABD doları (2016) bağış yapacak kadar “hayırsever” olmayı gerektirir.

Sonuçta ATİK davasından yargılananlar da “Türkiye vatandaşı” ama bir Rıza Sarraf değiller!

 

Erdoğan bu davanın avukatı değil; hakim ve savcısı!

Oysa devrimci mücadelede ön saflarda yer alan bir “Türkiye vatandaşı” olmak halkın emek, hak ve özgürlük mücadelesinde en ön safta olmayı gerektirir.

Erdoğan, Sarraf, Çağlayan gibi halkın cebini hortumlayanların, Ortadoğu ve Kürdistan coğrafyası başta olmak üzere yaşam alanlarını yakıp yıkanların karşısında olmayı gerektirir.

Diz çökmeden, baş eğmeden, umutsuzluğa düşmeden emperyalist-kapitalist sisteme karşı dünya halklarının tek alternatifini inşa etmek için tuğlaları durmadan döşemeyi gerektirir.

Bu yüzden Erdoğan’ın bu davanın değil avukatlığını, savcılığını ve mümkün olsa hakimliğini üstleneceği açıktır. Ve bu da ömrünü Türkiye halkının ve ardından Avrupa halklarının haklı mücadelesiyle geçiren ATİK’li tutsaklar için onurdur!

Bu yüzden ATİK’li tutsaklar haklı ve meşru bir mücadelenin neferleri olmayı sürdürecek, Erdoğan ve şürekası da hakim sınıfların hırsız ve katilleri olmayı…

 

* “Türkiye vatandaşı” kavramı Erdoğan’ın sözlerine atıfta bulunmak için kullanılmıştır.

** 17-26 Aralık 2014 yolsuzluk operasyonlarının ardından açığa çıkan ses kayıtlarında, Rıza Sarraf, Bakan Çağlayan’ı “timsah” olarak adlandırıyor ve onun “yem”inin, yani rüşvetinin teslim edilmesini istiyor. Burada kullanımı da Sarraf’ın bu söylemine atıftır. Keza hayvanların olumsuz tanımlamalarda kullanılması sorunlu bir yaklaşımdır.

 

Bir Partizan okuru

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu